Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın tahliye olması ciddi infiale sebep oldu. Nasıl olmasın? Bu insanların kişisel geçmişi adeta vatana düşmanlığın özel tarihi gibi. Daha eski marifetleri bir yana, son on beş yılda FETÖ saflarında işledikleri cürümler bile milletin bu varlıklardan tiksinmesine yetiyor.
FETÖ’CÜ KÜSTAHLIĞI
Öte yandan, Altan ve Ilıcak beraat etmediler. Örgüte yardım etmekten ceza aldılar ve fakat yattıkları süre göz önüne alınarak tahliyelerine karar verildi. Ahmet Altan, “yattığımız yetmez mi” anlamında, “çarmıha gerilmemizi isteyenler var” demiş.
Suç işlemiş de olsa bir insanın kendini savunma refleksini anlayabiliriz, ancak Ahmet Bey’in sözleri bunun ötesinde bir küstahlık ve kibir barındırıyor. Burası, FETÖ ile mücadelede bulunduğumuz noktayı anlamak açısından mühimdir. Ahmet Altan, tüm gazetecilik hayatı boyunca kibirli ve küstahtı. Uğur Mumcu’ya “ajan” dediği günlerde ne ise, Taraf’ta tetikçilik yaptığı günlerde de o idi. Bugün hapisten çıkarken de aynıdır.
Bu küstahlık ve kibir, Altan’ın şahsına özgü değildir. Türkiye’de Amerikancı liberal kanadın tamamında görülen bir ruh halidir. Sebebi de gayet basittir, elli yıl boyunca Amerikan sömürgesi gibi yönetilen, kimin iktidar olacağına Vaşington’un karar verdiği bir ülkede sırtınızı Amerika’ya dayarsanız, işte böyle küstah ve arsız olursunuz. Altan, Ilıcak ve diğerleri, bugün de Amerika tarafından bir işaret almış olmalılar ki en küçük pişmanlık belirtisi göstermiyorlar.
FETÖ’YE DESTEK MESAJLARI
Ne işareti diye merak mı ettiniz? CHP liderinin sözlerine bakın. Daha önce bu alçaklar güruhu için dört yüz küsur kilometre taban tepmiş olan Bay Neişivaroğlu, “yetmez ama evet” diyor. Dikkat buyurun, terör suçundan hüküm giymiş iki kişinin tahliyesi için söyleniyor bu söz. Demek ki aslında “diğer teröristler de serbest bırakılmalıdır” manasını taşıyor. Bu lafı eden kişi herhangi biri değil, Türkiye’nin en büyük ikinci partisinin başındaki isimdir, TR 705, Canan, Ekrem gibilerden oluşan bir ekibin ‘bir’ numarasıdır. Öyle ise Amerikan piyonlarının salıverilmesi karşısında edilen bu sözler öyle basit bir temenni değil, daha kapsamlı bir planın, bir hedefin bildirimidir.
Amerika iktidarmuhalefet diye ayırmaz, her yerden asker devşirmeye bakar. İşte bakın, kozmik oda kumpasının baş aktörü Bülent Arınç, şimdi Cumhurbaşkanlığı danışmanı, Ak Parti’de hâlâ ağırlığı olan biri... FETÖ’cüler için, PKK’lılar için gözyaşları döküyor. Bir başka danışman, Barzani’nin postacısı İlnur Çevik sevinç çığlıkları atıyor. Resepsiyon gülü Nagehan Hanım, eli artırmış “Osman Kavala da çıkmalı” diyor... Ve en nihayet, her dümende olduğu gibi, asıl niyeti açıklamak içlerinde en ebleh olana düşüyor: Açılım dönemi resepsiyonlarının gediklisi, yetmez ama evetin mimarı Roni, tüm milli güçlere parmak sallayarak “bunlar daha başlangıç, daha sizlerden hesap soracağız” diyor.
15 TEMMUZ’UN RÖVANŞI
Demek ki şu basit tahliye sevinçleri falan aslında basbayağı 15 Temmuz’da kaybettikleri savaşın rövanş çığlıklarıdır. Şu halde asıl soru da orta yerde kabak gibi durmaktadır: Amerikan darbesini, FETÖ’cü katilleri yenen Türk milleti kendisinden rövanş alınmasına izin verecek midir?
Öncelikle şunu söyleyelim, Türk milleti ihanet karşısında uyanmıştır. Uyanmak için büyük bedel ödemiştir belki ama, sonunda uyanmış, ayağa kalkmış ve en önemlisi kendi gücünün farkına varmıştır. Milletin girdiği istikameti değiştirmeye öyle üç beş tane kriptonun veya bir iki kıytırık empotans siyasetçinin gücü yetmez.
Ancak bu süreç, bugün etkisi yetkisi olan, siyasette yer işgal eden tüm insanların istikballeri için belirleyici olacaktır. Çünkü millet, hainlerin korunmasına ya da onlara karşı mücadele gevşek davranılmasına tahammül edemez. Milletin evladı Ömer Halisdemir, elindeki bir tek tabanca ile FETÖ’yü yenmiş ve şehit olmuştu. Şimdi o millete, bunca devlet imkanı ile FETÖ’nün temizlenememesini hiç kimse izah edemez.
Aydınlık