“Yaka mendilleri, büyük telefonlar, büyük taşlı yüzükler, kirli sakallar, ince çerçeveli gözlükler, parlak takım elbiseler, yelekler”, tenteneli sosyal medya mesajları, daldan kabaktan zihni sinir proceleri, öznesi, yüklemi, muhtevası olmayan açıklamalar ne yazık ki bu somut ve acı gerçeği perdeleyemiyor.

12 Eylülün değiştirilemez! tek kanun maddesi esasen  “Siyasi Partiler Kanununun” getirdiği keyfi saltanat, partileri birer klan haline dönüştürmüştür. Büyük skandallar olmadığı takdirde bir lideri seçmen ve delege iradesiyle değiştirmek neredeyse imkânsızdır. Sivil toplum kuruluşları ve büyük sendikalar kendi siyasi felsefelerine uygun tavır almaktan ziyade parti politikalarının arka bahçesi, fideliği görünümündeler. Görevleri kendi hatlarındaki partilere ve her türden iktidar yapılarına “oh ne güzel oluyor agam” demekle sınırlı. Toplumsal kesimlerin kendi hak ve menfaatlerini savunmak üzere örgütlü güç oluşturamadığı bir cemiyette demokrasi sadece ve sadece içi boş bir sözcüktür.

Akademinin millete   önderlik edecek, yol gösterecek  vasfı maalesef pek kalmadı, teşvik karnesine küçük puanlar! doldurmak, maişet için, 2. öğretimle ilgili küsuratlı hesaplar yapmakla helak olmuş vaziyette.

***

Eskiden yancılık ve yalakalık küçük büyük bir menfaat için yapılırdı günümüzde bir davranış kalıbı haline geldi, yalakaların önemli bir bölümünün umudu dahi yok “iş olsun diye” alışkanlık, ruhi ve ahlaki erozyon sebebiyle böyleler. İnsanlık tarihinde siyasi ve ekonomik düşüş kesitlerinde ahlak da düşer, devrimci atılım ve yükselişlerde ahlak ve değerler de yücelir. Ahlak ve değerlerin tarihin üstünden aşan bir yapısı yoktur.

TEORİ VE SİYASET

Kültür ve tarih bilinci olmaksızın kuşatıcı bir teori kurmak, imkânsızdır. Teori ve kavramlar olmadan olguları kavrayıp tahlil edemezsiniz. Olayların peşinden sürüklenirsiniz. Türkiye’de siyasi geleneklerin, siyasi partilerin teorisi olmadığı için kavramlaştıramıyorlar, sorunlaştıramıyorlar, tahlil edemiyorlar. Kendilerine özgü bir perspektifleri yok maalesef. “Kedi kaçtı, köpek kovaladı” gibi sözüm ona nedensellik illüzyonlarıyla kendilerini de halkı da yanlış bir bilinç kapanına hapsediyorlar. Dünya görüşünüz ve felsefeniz, teoriniz sağlam değilse bilgileriniz ne denli çok olursa olsun sadece ve sadece bulmaca doldurmaya yarar.

Türkiye siyaseti o yüzden sadece ve sadece olayları ve kişileri konuşabiliyor. Oysa nedenler olaylarda değil olgulardadır. Olguları göremedikleri için nedenleri de anlayamıyorlar.

 Bilimsel bilgi bir kat daha kendi üzerine katlanıp düşünce ve felsefeye kanat açmazsa , ilmi işçilik olarak kalır. Tarih bilgisi, Matematik bilgisi, doğa bilgisinin kendisini haddinden fazla abartmayalım. Bunlar bir teorik perspektife oturmazsa dünyayı ve toplumu anlayamayız, böylesi bir bilgi istenilen dönüştürücü etkiyi sağlayamaz.

Bugün bir fizik doktora öğrencisinin fizik bilgisi Einstein’dan fersah fersah fazladır ama Einstein’in teorik perspektifine sahip olmadıkları için bu bilgilerle Einstein gibi çıkarımlara, buluşlara, teorilere götüremezler.

Bilgi hafızlığından, kafa sallamadan, eleştirel akla dayalı "neden ve nasıl" soruları ile sorgulayan bilgi>bilinç ve tutum üreten akademik, bilimsel, bağımsız, fırsat eşitliğini gözeten bir eğitim anlayışına hızlı bir biçimde yönelmemiz  kaçınılmazdır.

Bütün bilgileri ezberleyerek, bilgi hafızları yetiştirerek üretken olamayız.

Evde yemeğin tuzuna da olsa “hanım darılır/bey darılır kaygısıyla” henüz bir defa dahi itiraz edememiş, kızarak bir bardağı kıramamış, gerçek duygularını ifade edememiş, kendini Nuri Alço gibi sinsi bir gülümsemenin arkasına hapsetmiş milyonlar var bu ülkede. Bu sosyolojide hak, hukuk , örgütlenme, demokrasi, sorgulama kültürü neşv ü nema bulamaz.

Neyi sorgulayacak? ağbi kızıyor, anne baba kızıyor, hoca kızıyor, şeyh kızıyor, patron kızıyor, müdür kızıyor, mehle kızıyor, liyyyder kızıyor. Bütün bunları idare etme kaygısından geriye bir şahsiyet kalır mı?

Türkiye bu eğitim ve araştırma, üniversite yapısıyla çağla entegre olamaz. Bilgi, değer, etik ve estetik üretemiyoruz. Bütün süreçlere sefil bir  anlayış hâkim, kent kültürü, sistemi sürükleyecek elitleri üretecek iklim ve ortam kalmadı. Kentlerde eşraf ve elitler kalmadı, dürüm, güveç kültürü her şeyi belirliyor. Cemiyet toplantılarında fanta içilen yerde neyi ortaya çıkarabilirsiniz.

ON YILLARDIR TÜRKİYE “TALAN VE YALAN” İKLİMİNDE BİTKİNDİR

Potlaç ve yağma düzeninde sermaye ve finans oluşmaz, servet oluşur. Japonya’yla milli burjuvazi oluşturma sürecine beraber başladık onların vardığı yer ortada, biz hala zengin yetiştiriyoruz. Türk siyasi tarihinde iktidara gelen partilerin yandaşlarının cip, filla, güzel hanım ihtiyaçlarını tedarik etmekten milletçe imanımız gevredi. Bir çizgili ceketle gelip han, hamamla gidiyorlar. Japon kapitalistleri Meiji döneminde kısa bir süre köylüleri talan ederek sermaye birikimini tamamladı, bizimki pek biteceğe benzemiyor. Kapitalizm tarihsel olarak sermaye biriktirme sürecinde diğer güçsüz toplumsal kesimleri talan eder bu bilinen bir şeydir. Bizdeki kapitalizm bile değil, form değiştirmiş daha sofistike hale gelmiş potlaç ekonomisi devam ediyor. İaşe Vekili adaşım İttihatçı Kara Kemal Bey’in 100 yıl önce başlattığı milli burjuvazi hayalleri maalesef tahakkuk edemedi. Her anlamda distribütör olarak kaldılar.

***

Siyasi tabloya baktığımızda siyasal İslam geleneğinin etrafında kümelenmiş iktidar sosyolojisi karşısında bu siyasal geleneğe alternatif oluşturabilecek bir sosyoloji olmasına rağmen bu sosyolojinin ortak bir siyasal dili ve teorisi yok. Seçmen oranı %65. Sağdan sola kadar Atatürkçü, milli demokratik devrim birikimini önemseyen anayasal rejimden yana, Türklükle, (siyasal bir ideoloji haline gelmemiş) maneviyatla problemi olmayan, kamucu, halkçı eşitlikçi, hakça üreten, hakça paylaşan siyasi değerlere sahipler. Türkiye'yi bu tablodan ancak ve ancak milli bir perspektif ve çözüm kurtarır. Hukuk devleti, yurttaş hukuku, kimsesi olmayanların kimsesi bir cumhuriyet ideali, müdafa'âyi hukuk, lâik demokratik hukuk devleti, manevi ve metafizik birikimi zenginlik olarak özümseyen, üreten  bir anlayış Türkiye'nin en geniş siyasal ve toplumsal değerler mutabakat zeminidir.

Bütün bu değerleri insanlığa armağan eden Fransız ihtilalinden itibaren milli demokratik devrim süreciyle ortaya çıkan milli devletlerdir.

Atatürk devriminin de özü budur.

Böyle bir sosyolojiye, millet ittifakı partileri köy bakkalı gibi ekmek yok ama tursil var diyorlar.

Halkın isteklerini siyasallaştırarak sisteme aktarmak yerine sığ ve bilim dışı, toplumsal yapıda karşılığı olmayan tezlerini dayatıyorlar.

Bu seçmenin ortak özelliği, oy verdikleri partilerine kerhen oy vermeleri.

Oy verdikleri de bunun farkında.

Nasılsa başka türlü yapmazlar özgüvenine sahipler.

Garip ve sürdürülemez bir yapı bu.

Böylesi bir yapıda Kemal Bey ve arkadaşlarının siyasi felsefesi, ekonomi politik görüşleri nedir?

Bu muammayı bilip bize de açıklayabilene saygılarımı sunarım.

Açık kaynaklardan anladığımız kadar ekonomik programları Neoliberal, dış politika olarak sorgusuz sualsiz NATO, ABD eksenindeler.

Kültürel olarak Batıcılar.

NATO ve ABD, PKK’ya sahada kara gücüm müttefikim diyor.

Bütün bunları görmezden gelip sonra solcu ve Atatürkçüyüz denilebilir mi?

Bu kadar alakasız ve birbirine tezat teşkil eden fikir ve tutumlar arasında ahenkli! Bir bağlantının nasıl kurulabildiğini Kemal Bey ve arkadaşlarından hiç duyamadık.

“Devrimci teori olmadan devrimci eylem olmaz” Kemal Bey, Meral Hanım.

Teorisiz göremezsiniz.

Kemal Bey ve arkadaşları haklı olarak itiraz ediyorlar ama sorunu nasıl çözeceklerini söylemiyorlar.

Millet ittifakının diğer ortağı Meral Hanım ve arkadaşları itiraz ediyorlar ama çözüm nedir dediğinizde ortaya bir şey koyamıyorlar. Zira dünyayı ve Türkiye’nin bugününü kuşatacak bir perspektifleri yok.

PERSPEKTİF YOKSA ÖZNE DE YOKTUR, ÖZNE YOKSA BİLGİ DE YOKTUR

EYT diyorlar, haklılar ama EYT’nin kaynağı nerede söylemiyorlar. Böyle siyaset olmaz.

Kimden alıp kime vereceksiniz?

Ekonomi politiğin özü budur.

90 milyarı aşan SGK açığını 2 yılda nasıl sıfırlayacaksınız?

50 milyarı aşan enerji faturasını, 10 yılda 250 milyar dolarak ulaşan petrokimya ithalatını nasıl çözeceksiniz?

%13’lere ulaşmış işsizliği nasıl çözeceksiniz?

%30’a ulan kayıt dışı ekonomiyi nasıl denetime alacaksınız?

Eğitim reformunu hangi kaynakla nasıl yapacaksınız?

Kalkınma için gerekli kaynağı nereden ve nasıl bulacaksınız?

Bu sorulara kaynak ve proje bazlı cevabınız yoksa ki ortaya koyduğunuz açıklamalarda ve metinlerde yok yaptığınız şeye siyaset denilebilir mi?

Kemal Bey ve Meral Hanım aşağıdaki iki istatistiği güvendiğiniz uzmanlarla uzun uzun tahlil ederseniz içinde bulunduğunuz yanılgıyı anlarsınız. Eylem ve düşüncelerimiz yanlış olduğunda yanlışlandığında onları doğru bilgiyle düzeltmek erdemli ve bilimsel yönteme uygun bir tavırdır. Bunun tersini yaparak bilgiyi kendi zan ve sağduyumuza uydurma ve tevil etme şarklılığından, tepetaklak etme saçmalığına savrulmak hepimize kaybettirdiği gibi kamuoyu nezdinde ve tarih önünde gülünç bir hale getirir. Hepiniz tarih önünde hesap verecek konumlardasınız, unutmayınız.

Kemal Bey, Meral Hanım;

800 milyar dolar borcu [alım gücü hesabıyla] ödeyip Türk iktisat tarihinin en başarılı sonuçlarını ortaya koymuş siyasi ve ekonomik modelden, müdafa’âyi hukuktan, milli devletten, 150 yıllık milli demokratik devrim birikiminden,  ademi merkeziyete geçme konusunda sizi ikna eden bilgi ve mecraları seçmeninizle, bizlerle paylaşır mısınız.?

Bizi de ikna edin sizin gönüllü tellalınız olalım.

Biz Türk millicileri, binlerce yıldan beri olduğu önce Ergenekon –lar’daki demirciler gibi o demir dağları eritelim.

Dön döne, Haydarı Kerrar gibi onlarla dövüşelim.

Zira birileri sizleri fena halde yanıltıyor.

Sizi bu zillete kim zorluyor?

Kemal Bey sadece ve sadece gülümseyerek, çay içerek, sohbet ederek HDP kaygılarını okşayan önceliğinizle milli bloktan oy filan alamazsınız. Belediye seçimlerindeki krediyi heba ediyorsunuz. Sizin maksimum oyunuz artı HDP yer gök yarılsa %35 olur. Bu açığı İYİ parti kefaleti de, belediyeleriniz de dolduramaz.

Benden/bizden oy almak zorundasınız.   Bizim, size ve kamuoyuna arz ettiğimiz fikirlerimizi ve kaygılarımızı, partinizin kurucu ilkelerini siyasete yansıtmadan oy vermeyiz, vermeyeceğiz. Seçmen olarak, milli aydınlar olarak sizi ve CHP’yi ikaz ediyoruz.

Yeni Avrasya jeopolitiğinde, Suriye’ye oturmuş bir Rusya varken, Doğu Akdeniz’de denge sağlamış, Akdeniz seddinde İran ,Rusya ve Türkiye olarak  Astana inisiyatifiyle bölge istikrarını tayin edici bir eksen karşısında   Atlantik suflesiyle etnik siyasi manivelayı kullanarak Türkiye iç siyasetinde sonuç almak ham bir hayaldir. Rasyonalitesi yoktur. Bunu Sayın Belediye Reyizimizin de dikkatine sunarız. Müsamere piyesleri hep acemicedir, zira ufak safiyane mektep  sevdalıkları esasa odaklanmayı engeller.

Biz Türk aydınları olarak çözümü biliyoruz ve söylüyoruz, sizin uygulayacak cesaretiniz var mı?

Bizim gibi düşündüklerini söyleyip başka siyasetleri uygulayanları Türk milletine şikâyet ediyorum. Aziz Milletimize de maçlardan ve dizilerden, kasaba politikacılarının cam buğusuna yazılmış sözlerinden fırsat bulabilirlerse düşünmelerini istirham ederim.

CHP’li YörükTürkmen’de “HDP’siz iktidar olamayız”! algısını oluşturan çevrelerin tezlerini aşağıdaki [Kadir Has Üniversitesinin] bilimsel çalışmasıyla çürütüyoruz. Bu çalışmadaki milli ve müdafa’âyi hukukçu oy toplamına [milliyetçi, cumhuriyetçi, ulusalcı, sosyal demokrat,] baktığınızda yapılan yanlış ve aldatmaca ayan beyan ortaya çıkar.

Bugün için öncelik “Cumhuriyet, halkçı bir demokrasi, üretim devrimi ve hukuk devletidir”. Sırf bu ilkeler etrafındaki bir siyasal mutabakat ve buna uygun bir temsil kompozisyonu kendi iktidarını kurar.

Sizce millet ittifakının gerçek siyasal amacı ve misyonu iktidar olmak mı?

[Hesaplama Kültür Bilimleri Akademisi Ekonomi Başdanışmanı Teoman Alparslan’a aittir]

15 ve 16. yüzyıllardan 500 yıl sonra Karadeniz ve Akdeniz jeopolitiği Türkiye eksenli olarak yeniden bütünleşme emareleri gösteriyor. Bu iki hattın birleşimi Avrasya dengelerini belirler. AKP’nin “milli ve yerliyi” algılayışı gözleme, ayran, soda içme konseptinden toparlanmasına daha uzun zaman var ha! deyince olmaz. Bu konuda bağımsız “milli demokratik devrim”/ milli perspektif çizgisinin ürettiği fikirleri dikkate alması ve uygulaması neticesinde Doğu Akdeniz’de ciddi bir başarı elde edildi. Mavi vatan stratejisiyle Türkiye kazanıyor. Bu tabloyu Sochi mutabakatıyla Karadeniz tamamlıyor. “Karadeniz, çağdaş jeopolitik teorilere göre, önemli bir bölge konumundadır. Zira Mackinder’in “kara hâkimiyet teorisi”ne göre, “merkez” bölgesine en kolay ulaşımı sağlayacak konumda olan Karadeniz, Spykman’in “kenar kuşak teorisi”ne göre de Avrupa’yı Ortadoğu ve Asya’ya bağlamaktadır. Mahan’ın “deniz hâkimiyet teorisi”ne göre ise, Karadeniz’e hâkim olan güç, bölgeyi kontrol edecek coğrafi konuma sahip olur. Schaklian’ın “hava hâkimiyet teorisi”ne göre de, Karadeniz, merkez bölgesine ve dünya adasına hâkim olacak bir coğrafi konumdadır. Huntington’un “uygarlıklar çatışması” tezinde savunduğu biçimiyle, kültür ve uygarlığın, insanlar ve ülkeler arasındaki ilişkileri etkileyen en önemli faktör olduğu düşünülmese bile, Müslüman dünyası ile Ortodoks dünyasını birbirinden ayıran çizginin Karadeniz’den geçtiği ve bu bağlamda jeostratejik açıdan bir fay hattı oluşturduğu söylenebilir. Mackinder’in jeopolitik kalpgahında merkezi bir yerde bulunan Karadeniz, birçok etnik ve siyasal sorunlarıyla birlikte, Avrupa tarihinin biçimlenmesinde önemli rol oynamıştır.”

Kurgan kültürü [=Proto/Türk kültürü] Karadeniz’in kuzeyinde Sredney Stog kültür çevresinde [MÖ. 5. binlerde] Hint Avrupa kültürünün kuruluşu ve biçimlenmesinde kurucu bir rol oynamıştır. [Türklüğün ilk anavatanı ve coğrafyası da burasıdır]. Antik çağdan itibaren Mezopotamya/Karadeniz/Akdeniz etkileşimi XXI. yüzyılda yeniden bir eksen oluşturmanın arefesinde.

Türkiye hepimizin. Milli politikalar konusunda bu doğru yaklaşımın ve işbirliğinin devam etmesi ülke yararınadır. Muhalefet bunun karşısında mevzilenerek yeni jeopolitik durumu tahlil edemiyor.

Bugün Türkiye’de stratejik düşünce üreten yegâne hat 150 yıllık birikimiyle millî, demokratik hattır

Parti siyaseti ve devlet siyasetini ayırt eden bir şuurla hareket etme zamanıdır.

Biz her şeye rağmen böyle yapmak durumundayız.

İktidarlar geçici devlet bâkîdir.

CHP kurucu ideolojisi, Namık Kemal’in  “Felek her türlü esbâbı cefasın toplasın gelsin/
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten” beytindeki ruh ikliminin iradesidir.

Bu ufku kaybetmek CHP’ye, Türk milletine, millet ittifakına her durumda kaybettirir.

Unutmayalım bu milletin adı Türk milletidir. Bu milleti! değildir,  AKP öğreniyor, epey mesafe kat etti, bazı taşralı, yelekli “Öz Osmanlı/ Abdülhamit, tuğracı ve nargileci dünyasındaki” reyizler dışında andımız ve TC kompleksinden de sıyrılmak üzere.

CHP’ye daha da geriye düşmek yakışmaz.

Kemal Üçüncü

Odatv.com