ErgenekonBalyoz sürecinin en zorlu günlerindeyiz. İsmi lazım değil bir gazeteci, Ulusal Kanal'da bir programa konuk olacak. Arkadaş ünlü ya, bizim tarafta da görünüyor. Çocuklar sohbet etmek istiyorlar. Biri bir şey söylüyor, ünlü gazeteci biraz şaşkın, uyarıyor:

Yahu olur mu, seni de atarlar Silivri'ye.

Bizim arkadaş (Övünmek gibi olmasın İşçi Partiliyim diyenlerden) yanıt veriyor:

Atsınlar, benim partim var,partim bana bakar.

Nasıl yanıt ama? Kapak, kapak. Kapak, tamam ama ben böylesine ürkütücü bir güvenle müthiş gurur duymuştum o zaman. Neden derseniz, örgütlenme bunun içindir. Sahip çıkma, sahip çıkılma duygusudur bu güven.

BENİM DEVLETİM VAR

Halil bey, böyle bir günde bile propaganda yapıyorsun, demeyin. Bu propaganda değil. Vallahi billahi. Bu anekdotu yazmamın bir nedeni var. Ne peki? Şu:

İnsanlar kendilerini güvence altına almak için örgütlenirler, kendileri gibi olanların güvencesi için örgütlenirler ve sonuç olarak ulusun bekası için örgütlenirler. Son kertede ulusun bekasını sağlayan örgüt, ulus devlettir.

Ulusun bireyleri, "Düşman saldırırsa, devletimin ordusu, polisi beni korur" diyerek yaşayacaktır. Aç kalırsam devletim beni doyurur diyeceklerdir. Hasta olursam devletim beni tedavi  eder güvencesiyle yaşayacaktır.

Allah, devlete millete zeval vermesin deyimi bundandır. Devletin senin güvencendir. Devleti olmayan milletler, başa devletlerin kölesi olur.

TERSİNDEN BAKALIM

Tersinden bakarsak şunu görürüz. Bir milleti köle etmek isteyen başka bir devlet veya devletler, o milletin devletini önce küçültür, zayıflatır, mülksüzleştirir, üretimini engeller ve  milletdevlet bağını kesip yok eder.

Milletdevlet bağını kesmenin tek yolu, milletin devlete güvenini yok etmektir.

DEVLETLERİ ONLARA BAKMIYOR

Devleti  güçsüzleştirip milletin ihtiyaçlarına cevap veremez hale getirmek bu güveni yok etmenin biricik yoludur. Şu anda Avrupa'da ve ABD'de koronavirüs konusunda yaşanan tam da budur. 

Uluslararası finanskapitalin eline teslim edilen Fransa, Almanya, İspanya, İtalya, ABD (Evet ABD) yurttaşlarını Çinin yaptığı gibi yapıp virüsün elinden kurtarmayı şu anda beceremiyor. Çünkü şu andaki sağlık sistemleri, solunum cihazı bulundurmayı karlı bulmuyor. Önleyici sağlık sistemi yok. Sistem karlılıkla orantılı tedavi ve otelcilik hizmetleri üzerine kurulmuş. 

Bu yüzden Nazilere en yakın sistemi, toplumsal bağışıklığı geliştirme yöntemini benimsiyor hükümetler. Doğal seleksiyon. Yani ölen ölür kalan sağlar bizimdir.

Kapitalizm tam da budur. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, liberalizmin en temel sloganıdır. Sağlık politikası da doğal olarak bırakınız hastalansınlar, bırakınız ölsünler şiarına dönüşüyor.

Oysa İnsan Hakları Evrensel Bilgidresi'nin 25. maddesi, "Herkes, kendisi ve ailesinin; yiyecek, giyim, konut ve sağlık bakımı ile gerekli sosyal hizmetler dahil, sağlık ve iyilik durumu için yeterli yaşam standardı hakkına; ve işsizlik, hastalık, işgöremezlik, boşanma, yaşlanma ve çevresinde kendi kontrolu dışında oluşacak geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir." diyor ve bunu kendileri yazdı. Uygar batı, üstün Atlantik. Ben yazmadım.

ANAYASAMIZ BİZİ KORUR

Bizde de böyle bir savrulma oldu. Böyle bir savrulma olsun diye,1950'lerden yana çok uğraştı emperyalizm. Bütün istedikleri Türkiye Cumhuriyeti'nin güçsüzleşmesi, mülksüzleşmesi, dizleri üstüne çökmesiydi. 12 Eylül darbesi de bunun içindi, Sivas Katliamı da. Özelleştirmeler de bunun içindi, Abdullah Gül'ün imzaladığı 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmalar da. Ergenekon Balyoz da bunun içindi, Davutoğluların Suriye politikaları da.

Bir te şey istiyorlardı, 1961 Anayasası'nın şu maddesini yok etmek:

" Sağlık Hakkı 

Madde 49 Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla ödeviidir. Devlet, yoksul ve dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri alır."

1982 Anayasasıyla şu hale getirdiler:

" Madde 56 Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir."

Emperyalizm, kapitalizm, neoliberalizm, gerçek yüzünü Kovid19 olayında gösterdi. 

Türkiye'de hesaplayamadıkları bir kaç şey vardı. 1950'den bu yana kimi getirirlerse getirsinler, hiç biri tam anlamıyla kendi istediklerini yapamadılar. Menderes yeniden SSCB'ye döndü yüzünü, EcevitErbakan Kıbrıs'ın yarısını cart diye aldı, "Morrison Süleyman" diye anılan Demirel ABD üslerini kapattı, yüzünü Avrasya'ya döndü. Tayyip Erdoğan'la kanlı bıçaklı oldular. Türkiye'de onlar açısından bir şeyler yolunda gitmiyordu.

BU ÜLKEDE MUSTAFA KEMALLER YENİLMEZ

Cumhuriyet devrimi öyle bir devlet inşaa etti ki bu topraklarda, ne yapsalar yenemiyorlar. Hep konuşulur ya devlet aklı, devlet aklı diye. İşte o akıl mazlum milletlerin bağımsızlık aşkıdır. Devlet aklı Mustafa Kemaldir.

"Biz bizi mahvetmek isteyen kapitalizme ve bizi yok etmek isteyen emperyalizme karşı savaşmayı meslek edinmiş kimseleriz" diyen Mustafa Kemal'in aklı.

Mustafa Kemal Aklı bataklıkları kurutan, salgınları yok eden, halkına "devletim beni tedavi eder" dedirten akıldır. Bu akıl kamucu akıldır. 

Şimdi Atatürk gibi düşünmenin, onun gibi yapmanın zamanıdır. 

Öyleyse rota çizelim:Türk milleti, ilk hedefiniz sağlıkta kamulaştırmadır, ileri!..

Halil Nebiler

ulusal.com.tr

Çin ekonomisi de batacak mı?