The New England Journal of Medicine (NEJM) dergisinde, mikroplastikler ve nanoplastiklerin etkilerine ilişkin bir bilimsel araştırma, makale olarak yayımlandı. Araştırmada, kalp damar hastalarında miyokard enfarktüsü, felç veya herhangi bir nedene bağlı ölümün, mikroplastik ve nanoplastik (MNP) saptanan hastalar arasında, MNP saptanmayanlara oranla yüzde 4.53 daha yüksek olduğu gösterildi. Makalede “MNP'ler, klinik öncesi çalışmalarda kardiyovasküler hastalık için potansiyel bir risk faktörü olarak ortaya çıkmaktadır.” denildi.
Araştırma, mikroplastik tehlikesinin, sadece ileriki kuşaklar bağlamında bir tehdit değil, halihazırda da insan sağlığını bozduğunun, insanlar üzerinde yapılan bir araştırmayla gösterilmesi bakımından önemli. Prof. Dr. Salih Fehmi Katırcıoğlu, “Bu çalışmaya kadar vücuda alınan nanopartiküllerin genetik etkiyle birkaç kuşak sonra belirti vereceği düşünülüyor, günümüzde sadece varlıkları gösterilebiliyordu. Bu çalışma gösterdi ki bu partiküller vücuttaki doğal moleküller gibi hastalık sürecine katkıda bulunuyor ve onları hızlandırıyor” dedi.
KALPDAMAR HASTALARI ÜÇ YIL TAKİP EDİLDİ
1875 yaş aralığında 304 kalpdamar hastasıyla yapılan araştırmanın ‘sonuç’ paragrafında şu ifadelere yer verildi:
“Karotis arter plağı olan hastaların 34 aylık takibiyle varılan sonuç şu: MNP tespit edilen hastalarda miyokard enfarktüsü, felç veya herhangi bir nedene bağlı ölüm riski, MNP tespit edilmeyen hastalara göre daha yüksek.”
7 Mart 2024 tarihinde yayımlanan araştırma, İtalya’nın Napoli kentindeki Campania Luigi Vanvitelli Üniversitesi’nin Modern Tıp ve Cerrahi Bilimler Bölümünden öğretim üyeleri tarafından yapılmış. Makalenin girişinde, R. Marfella, F. Prattichizzo ve G. Paolisso dahil 44 ismin yer aldığı araştırma ekibi sunulmuş. Üniversite’nin araştırması mikroplastiklerin, plaklı hastalar (kalpdamar) arasında ‘miyokard enfarktüsü, felç veya herhangi bir nedene bağlı ölümü tetiklediğini’ gösterdi.
PARTİKÜL KANITI OLANLARDA ÖLÜM YÜZDE 4.5 YÜKSEK
Makalede şu satırlara yer veriliyor: “Araştırmaya katılan hastaların (Asemptomatik karotis arter hastalığı nedeniyle karotis endarterektomisi uygulanan hastalar) karotis plak numuneleri, MNP'lerin varlığı açısından analiz edildi. Üç yıllık izlemede taranan hastalardan 8'i felç geçirdi veya hastaneden taburcu olmadan öldü. Miyokard enfarktüsü, felç veya herhangi bir nedene bağlı ölümün MNP kanıtı olan hastalar arasında, MNP kanıtı olmayanlara oranla yüzde 4,53 daha yüksek olduğu saptandı.”
YENİ BİR RİSK FAKTÖRÜ
Araştırmacılar, hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda, MNP'lerin kalp atış hızında değişiklik, kalp fonksiyonu bozukluğu gibi fonksiyon bozukluğunda rol oynadığının görüldüğünü belirtiyor. Makalede “Ancak bu bulguların klinik önemi bilinmemektedir” deniliyor ve şu satırlara yer veriliyor: “MNP'lerin insanlarda vasküler lezyonlara sızdığını gösteren veya MNP'lerin yükü ile kardiyovasküler hastalık arasındaki ilişkiyi destekleyen kanıtlar eksiktir.”
PLASTİK ÜRETİMİ SÜREKLİ ARTIYOR
Plastik üretimi sürekli artıyor ve bu gidişatın 2050 yılına kadar devam etmesi bekleniyor. Plastikler okyanus akıntıları, atmosferik rüzgarlar ve karasal olaylar yoluyla çevreyi kirletiyor ve bunların yayılımına katkıda bulunuyor. Mikroplastiklerin (5 mm'den küçük parçacıklar) ve nanoplastiklerin (1000 nanometreden küçük parçacıklar) oluşumuna yol açıyor. Her iki parçacık türü de bir dizi toksikolojik etkiyi tetikliyor. Çeşitli çalışmalar, mikroplastiklerin ve nanoplastiklerin (MNP'lerin) insan vücuduna sindirim, solunum ve cilt yoluyla girdiğini ve burada doku ve organlarla etkileşime girdiğini göstermiştir. MNP'ler plasenta, akciğerler ve karaciğer gibi belli başlı insan dokularının yanı sıra anne sütü, idrar ve kanda saptanmıştı.
‘HASTALIK SÜRECİNİ HIZLANDIRIYOR’
Prof. Dr. Salih Fehmi Katırcıoğlu, makaleyi ve plak numunelerinde MNP bulgusunu şöyle değerlendirdi:
“Damar içinde bazı patolojik malzemeler birikiyor. Bunlar her ne kadar patolojik olsa da doğal özellikli malzemeler. Son zamanlarda özellikle plastik materyallerin olduğu görülüyor. Plastik materyal dediğimiz vinilester grubu olan malzemeler. Yani hücrelerle kolayca etkileşime giren malzemeler. Lokositler bunları eritemiyor, daha küçük partiküllere ayırıyorlar, tüm dolaşıma dağılıyor ve vasküler (damarlar) yapıyı bozuyor. Bu çalışmada gösterilen, vasküler yapı gelişirken asit olan bölümlerde plastik materyaller parçalandığı için daha çok toplanıyor deniyor.”
Vücuda aldığımız nanopartiküllerin 25 mikronluk normal bir hücreden daha küçük, 10 mikron civarında olduğunu belirten Katırcıoğlu, “Vücutta daha da parçalanıyor, daha da çoğalıyor ve toksik bir döngü yaratıyor. Bu toksik döngü bir anda bir sonuç yaratmıyor, vücudun savunma mekanizmaları da var” dedi. Katırcıoğlu, şöyle sürdürdü:
“Daha enteresan tarafı, partiküllerin beyin omurilik sıvısına geçmesi, beynin içine de gitmesi, artı, döllenme sırasında embriyoya geçmesi. Mikropartiküller kimyasal, özellikle DNA'larla reaksiyona girerek, DNA'larda teorik olarak bazı hücre değişikliklerine neden olacak özellikler içeriyor. “Plastik materyaller her ne kadar nanopartikül olsa da elektriği belli ölçülerde tutan malzemeler. Bu elektrifikasyon değişik hücreleri bozarak pıhtılaşmayı artırıyor, virüs faaliyetlerini artırıyor, belki virüslerin çoğalmasını hızlandırıyor.
“Genetik bozulma da literatürde var, teorik olarak kabul ediliyor ama henüz gösterilmemiş durumda. Bu çalışmaya kadar vücuda alınan nanopartiküllerin birkaç kuşak sonra belirti vereceği düşünülüyor, günümüzde sadece varlıkları gösterilebiliyordu. Bu çalışma gösterdi ki bu partiküller vücuttaki doğal moleküller gibi hastalık sürecine katkıda bulunuyor ve onları hızlandırıyor.”
DAMARDAN DA ZERKEDİLİYOR!
Mikroplastikler insan vücuduna sadece yiyecek içeceklerle ya da havadan solunarak değil, tedavi için kullanılan malzemeler yoluyla da alınıyor. En son Türkiye’de yapılan bir araştırma, mikroplastiğin hastanelerde insan vucuduna ‘zerkedildiğini’ ortaya çıkardı. Türkiye’de satılan 13 farklı markanın PVC ve polipropilen ambalajlı serum ürünleri incelenerek yapılan araştırmada 1 litrelik serumda 65 adet mikroplastik saptandı. Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, Dr. Uğur Çağlayan ve Danimarka Roskilde Üniversitesi’nden Dr. Kristian Syberg ile Tiffany Ramos’un ortak çalışması, Science Direct’te yayınlandı
İKİNCİ EL PLASTİK KULLANIMI DERHAL YASAKLANMALI
Prof. Dr. Katırcıoğlu, ikinci kez kullanılan plastik maddelerde mikroplastiğin daha çok görüldüğünü, öncelikle ‘ikinci el plastik’ kullanımının yasaklanması gerektiğini söyledi. “Damacana dediğimiz plastiklerde de E5005 denen bir plastik materyal kullanılıyor. Bunlar ikinci kez kullanılan plastik” diyen Katırcıoğlu şöyle konuştu:
“İngiltere, kullandığı plastikleri bize satıyor. Bunların petrol türevi orijinallerini kendileri kullanıyorlar. Atıldıktan sonra bunlar tekrar kullanılır hale getiriliyor, dönüştürülüyor, onu da bize satıyorlar. Çin de kullanılmış materyalleri, başka amaçlarla Amerika'dan alıyordu. Amerika'nın önemli bir gelir kapısıydı. Çin yaklaşık iki sene önce bunları almayı durdurdu.” Orjinal plastiğin de zararı yok mu? Katırcıoğlu “İkinci el olunca parçalanma hızı artıyor, daha kolay parçalanıyor” dedi.
ASİDİK İÇECEKTE DAHA TEHLİKELİ
“Eğer plastiğin içine konulan şalgam suyu gibi birazcık daha biyokimyasal olarak aktif, asidik içerikli içecekse, plastiklerin parçalanması daha çok oluyor” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Katırcıoğlu, acilen alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı: “Bir, plastik materyaller su şişelerinde kullanılmamalı. İki, ikinci ürün olan kullanılmış plastiğin yeniden insan kullanımına sunulmaması gerekir. Bu ikisi önemli.”
ASLINDA YASAK
Katırcıoğlu, plastik atıklardan karışık olanların 2021 itibariyle yasaklandığına ve hâlâ yasak olduğuna dikkat çekti. Tek tip polimerlerin ithalatı ise hiç yasaklanmadı. Katırcıoğlu, “Sadece 2021 yılında mayıstemmuz arası kısa bir süreliğine polietilen grubu yasaklandı. Yasak kaldırılınca da ek genelgeyle teminat mektubu ve kontaminasyon sınırlaması getirildi” dedi. Aydınlık