HDP’nin meşruiyeti iddiaları İyi Partili ve CHP’li yöneticilerce yeniden gündeme taşındı. Bu partilerin bütün stratejisi HDP’nin meşrulaştırılması üzerine kurulmuş durumda. HDP’nin yasal bir parti olması, onun meşruluğunun yeterşartı olarak sunulmaya çalışılıyor. Bu iddia hayata aykırı olduğundan siyaset biliminin de reddettiği bir iddiadır.

Bir siyasi partiyi programından yani getirdiği çözümlerden, ürettiği söylemden bağımsız ele alamayız. Çünkü bir grup insanı siyasi parti olarak örgütlenmeye iten şey, ülkenin sorunlarını diğer partilerden farklı şekilde tanımlaması ve/veya farklı şekilde çözmeye yönelmiş olmalarıdır. HDP’li bir milletvekili TBMM’de oturum yönetirse, bu onun meşruluğunun kanıtı olamaz. Çünkü partilerin meşruiyeti, onların programları, iktidar olduklarında inşa etmeye yönelecekleri hedeflerin meşruluğu ile bağlantılıdır.

TBMM’de oturum yöneten vekilin kişiliğini ya da HDP’ye oy veren seçmenlerin niyetlerini tartışmıyoruz. Siyasal sistemlerde meşruiyet bireyler düzleminde aranmaz. Meşru olmak ya da olmamak sistemin dayandığı ideolojik değerlerle, bu değerlerin anayasaya yansımasıyla ya da toplumun çoğunluğunun ruh hali ile ilişkilidir. HDP’nin meşruiyeti, onu diğer partilerden ayıran programının, getirdiği çözümlerin ve ürettiği söylemin meşruiyetidir.

Bugün üniversitelerin birinci sınıfında siyaset bilimine giriş dersi alan öğrencilere en çok okutulan kaynakların başında hocaların hocası Prof. Dr. Münci Kapani’nin Politika Bilimine Giriş adlı kitabı geliyor. 60 civarında yeni baskı yapmış bu kitabı acaba siyasetçiler okumuşlar mıdır? Eğer kafanızı Atlantik kumuna gömmüşseniz şüphesiz okuyup okumamanız durumu değiştirmeyecektir. Çünkü HDP’nin meşruiyet şemsiyesi altına alınarak kurtarılması bilip bilmemekle değil, kaderinizi kimlerle birleştirdiğinizle ilgili. Ama bazıları şunu bilmelidir, yasal ile meşruyu aynı şey zanneden bir kimse üniversitenin birinci sınıfında siyaset bilimi dersini geçemez!

Siyaset Bilimi’nin 1930’lardaki ilk kuruluş dönemlerinde yasal ile meşru aynı kabul edilirdi. Ancak uzun zamandır bunun olgulara aykırı olduğu biliniyor ve kabul ediliyor. Çünkü meşruluk, yani yönetilenlerin, yönetenleri uygun bulması ve onlara rıza göstermesi olayı salt hukuki değil, büyük ölçüde toplumsal bir olaydır. Yasal ile meşru çoğu kez üst üste binmeye devam eder. Ancak bu iki kavram aynı anlama gelmez ve her durumda çakışmaz. Örneğin bir hükümet yapıp ettikleriyle daha yasal yönetme süresi dolmadığı halde meşruiyetini kaybedebilir. Ya da toplumun geniş kesimlerinde uygun bulunan bir yasadışı olay, zamanla kitle desteği kazanıp kendini yasal hale getirebilir.

Siyasal konumlanmanız gerçeğe ve toplumsal ihtiyaca aykırı düşerse kendinizi değiştirmeniz gerekir. Bunu yapmazsanız dönüp hayatı kitaba uydurmaya çalışır ve kavramları eğip bükmek zorunda kalırsınız. HDP’nin yasal bir parti olmasından hareketle meşruluğunu kabul etmemiz gerekiyormuş. Günümüzde HDP’nin meşruiyetine ilişkin yanlış algı, gerçekte meşru olmayan bir siyasi programın uzun zamandır yasal mevzileri suistimal edebiliyor olmasından doğuyor. Aklı başında bir ülkede terör örgütünün açık propagandasını yapan bir partinin yasal alanı kullanmasına izin verilmezdi. Küçük Amerika sürecinde başkalarının aklıyla düşünmeye alışmış olan devlet iradesi, bu noktada zaaf gösterdiği ve HDP’nin yasal kalma süresini uzattığı için, bazılarının bu partiyi aynı zamanda meşru algılamasına neden oluyor.

PKK’nın yasal alandaki sözcüsü durumunda olan HDP, elbette HDP kadrolarının gözünde meşrudur. Çünkü onlara göre PKK haklı bir mücadele vermektedir ve Öcalan derhal serbest bırakılmalıdır ve heykeli dikilmelidir. HDP, yasal imkânları kullanarak PKK’nın meşruiyetini Türk toplumuna kabul ettirmeye çalışıyor. Ancak bu partinin temel sorunu, oy oranından bağımsız olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı ve Anayasa'sına temel teşkil eden değerler sistemi bakımından meşru taleplere sahip olmamasıdır. Daha basit bir ifadeyle HDP’nin meşru bir parti olabilmesi için, Kürtlerin bir azınlık olduğunun; PKK’nın bir terör örgütü değil yok edilmek istenen Kürtlerin silahlı savunma gücü olduğunun; Türkiye’de yaşayan toplumun “Türk milleti” diye tanımlanmasının ötekileştirici, ayrımcı ve faşizan bir tanımlama olduğunun; üniter devlet yapısının konfederalizm şekline dönüştürülmesinin Türk toplumunca rıza ile karşılanması ve bu programın hayata geçirilebilirliğini uygun bulması gerekiyor.

Parti bir program etrafındaki örgütlenme olduğuna göre, HDP’nin meşru olduğunu iddia ettiğinizde yukarıdaki programın iktidar olma iddiasına rıza göstermiş olursunuz. CHP ve İyi Partili yöneticilerin HDP programını okumuş olduklarını varsaymak zorundayız. HDP’nin meşruluğu meselesini bu partinin vekilleriyle TBMM kulislerinde çay içip sohbet ederken edindikleri kişisel izlenimleri aşan bir siyasal bilinç ile ele almalarını beklemek hakkımızdır. Tabi, dillerinin altında “ABD’li dostlarımız böyle istiyor, meşru saymak zorundayız” türünden bir bakla yoksa…

Aydınlık