Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önceki gün yine 28 Şubat'ı hedef alan açıklamalar yaptı. Ak Parti ve çevresi, Cumhuriyet tarihimizle ilgili üç takıntıda ısrar ediyor; 27 Mayıs, 28 Şubat ve Silivri duvarlarının yıkılması (2014).
Bunların bu takıntıları, özetle, Cumhuriyet takıntısıdır. Çünkü bu üç olay, yetmiş yıllık Küçük Amerika sürecinde emperyalizme karşı milli devletimizi, Cumhuriyet'imizi savunan üç tarihi çıkışımızdır.
Bu tutum sadece tarihi bir hata olarak kalmaz ve kalmıyor. Bugünkü emperyalizmle mücadelemize, İkinci İstiklâl Savaşı'mıza da zarar veriyor. Çünkü bugün ABD emperyalizmine karşı milletiyle, ordusuyla ve tüm devletiyle savaşan TC olarak, Cumhuriyet'imizin kuruluş ilkelerini ve Cumhuriyet Devrimi Kanunları'nı savunmadan ve uygulamadan, İstiklal Savaşı'mızda başarıya ulaşamayız. ABD'nin hizmetinde olan ve Tayyip Erdoğan'ın bu konuşmayı yaptığı gün geçmişiyle (Altı Ok ilkeleriyle) helalleşen Kemal Kılıçdaroğlu'larla aynı safa düşeriz.
Böylece, ABD'nin hizmetindeki muhalefet partilerini bir yana bırakalım, hatalarında ve tutarsızlıklarında ısrar eden Ak Parti'yle de, özetle, sistem içinde bir çözüm olamayacağını bir kez daha görüyoruz. Ama Türkiye'nin çözümü var. 27 Mayıs'ların, 28 Şubat'ların bayrağını daha ileriye taşıyan ve Silivri duvarlarını yıkan Vatan Partisi var.
ÇÖKEN EMPERYALİSTİ GÜÇLÜ GÖSTERMEYİN
Sayın Mehmet Soysal, Hürriyet Gazetesi'nde önceki günkü köşe yazısında, "Peşmerge'nin Musul ve Kerkük'ü kontrol altına almaya çalıştığını, böylece ABD'nin Suriye'yle birlikte Irak'ı da böldüğünü" yazıyordu.
Uzun yıllar ABD sistemi içinde yer aldıktan sonra, son yıllarda gözü açılanların tipik hatası. ABD emperyalizminin çöküş süreci bunların gözlerini açtı. Çöküş süreci gözlerini açtı ama, sadece saldırganlığını görüyorlar. Şimdi de çöktüğünü göremiyorlar.
Evet, gözleri açıldı ve ABD'nin Kore ve Vietnam'la başlayan, Afganistan, Irak ve Suriye'yle devam eden saldırganlığının amacını anladılar. Ama, o saldırganlığın bugün de aynen devam ettiğini düşünüyorlar. Çöküş olguları gözlerini açtı ama, hâlâ yetmiş yıllık ABD saldırganlığının örneklerine takılıp kalıyorlar. Bugünkü o çöküş olgularıyla, ABD emperyalizminin yükseliş olgularını karşılaştırmıyorlar. Dolayısıyla, nesnel gerçeklikten hareket etmedikleri için, o gerçekliğin temelindeki teorik zemine de ulaşamıyorlar.
Evet, ABD 90'lı ve 2000'li yıllarda Irak'ın parçalanması sürecinde KDP ve PYD'yi kullandı. Ama o dönem kapandı. Olgulara bakalım. KDP 2019'dan beri, Irak Merkezi Hükümeti'yle anlaşma halinde, Irak'ın kuzeyinden PKKPYD'yi temizleme operasyonu yürütüyor. Ve bu operasyon, başta Türkiye, Suriye ve İran tarafından da destekleniyor. Savunma Bakanı'mız Hulusi Akar, Türkiye olarak bu operasyona her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu da açıklamıştı.
Özetle; operasyonu ABD yürütmüyor. Tersine, operasyon, ABD'yi bölgeden süpürüp atmayı hedefliyor. Kuşkusuz, Musul, Kerkük'ten sonra, ABD'nin "kara gücüne" son darbe, Türkiye, Suriye, Irak, İran ortaklığıyla Fırat'ın doğusunda indirilecek.
İşte ABD'nin çöküşünün ve Afganistan'dan sonra bölgemizden de defolup gideceğinin somut olguları. ABD'nin saldırganlığına tavır almak güzel. Ama bunları görmeden o saldırganlığı abartmak ve ABD'yi güçlü göstermek de bölge ülkelerinin inisiyatifini ve işbirliğini zedeler, emperyalizmin işine yarar.
MEHMET EYMÜR AMERİKAN GÖREVLİSİ
Gladyo'nun elemanı Mehmet Eymür'le ilgili yeni ulaştığım önemli bilgiyi kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
Bu adam 90'lı yıllardan beri tutturduğu, "Doğu Perinçek ve partisi Amerikan, İngiliz istihbaratıyla ilişkili" yalanını , hep benim 12 Mart operasyonları sırasında, İstanbul Robert Kolej'de görevli İngiliz ajanı Hillary Sumner Boyd'un evinde yakalandığım yalanına dayandırır.
Hayatımız Amerikanİngiliz emperyalizmiyle mücadeleyle geçti. Haydi bunu bir kenara bırakalım, yaşanan olguya bakalım. Önce; benim 12 Mart operasyonunda İngiliz ajanının evinde yakalandığım yalan. Bu operasyonda nerede gözaltına alındığım, Emniyet, Savcılık, Mahkeme tutanaklarıyla sabit. İkincisi; Hillary Sumner Boyd adında birini ne ben, ne de arkaşlarım bilmeyiz, tanımayız. Sadece ben, Robert Kolej'de asistanöğrenci olan arkadaşımız Cahit Düzel'i zaman zaman kampüsteki evinde ziyaret ederdim.
Bu evin üst katında oturan İngiliz hoca Hillary Sumner Boyd, İngiliz istihbaratıyla ve CIA'yla ilişkiliymiş, İngiltere'de kurulu anti komünist özelliklere sahip, Sovyetler Birliği (özellikle Stalin) düşmanı Kızıl Bayraklar Birliği'nin kurucusu ve yöneticisiymiş, 1940'ta Türkiye'ye gelip Robert Kolej'de hocalığa başlamış, bunların hepsini Mehmet Eymür 90'lı yıllardan sonra "keşfedip" yazmaya başladı.
Bugüne kadar yargılandığımız davalarda, özellikle Ergenekon Davasında (Ergenekon tertibinin başında da FETÖ'yle ilişkili Mehmet Eymür'ün bulunduğunu hatırlatalım) bu konu gündeme geldiğinde, hep böyle birini tanımadığımızı, evinde yakalandığımızın yalan olduğunu vurguladık. Hatta Ergenekon Davası'na getirttiğimiz 12 Mart'taki "Şafak Davası" belgeleriyle bunu resmen kanıtladık. Eymür'ün son çıkışından sonra bu yalanlarının kaynağını, sözkonusu kişilerin kim olduğunu ve ilişkilerini araştırmaya karar verdim. Çünkü; olgularla kanıtlanmış, çok iyi biliyorum ki, hayatı boyunca CIA ve Mossad'la ortak faaliyetlerini, hep bizi bu örgütlerle ilişkili göstererek örtmeye ve gizlemeye çalışmıştır.
Ve şu gerçeği saptadım; 1972'de Robert Kolej'de Cahit Düzel'in evine yapılan baskın, MİT'in, CIA ve İngiliz istihbaratıyla ortak operasyonudur. Hatta MİT bile demeyelim, "MİT içindeki bazı unsurların". Ve bu operasyonun başında CIA elemanı Mehmet Eymür bulunmaktadır. Eymür buradaki varlığını da daha sonra Ergenekon Davası'nda, "Benim görev alanıma girmemesine rağmen, Aydınlıkçılar üzerinde çalışmalarım oldu" sözleriyle açıklamıştır. Peki, MİT'teki "görev alanına girmemesine rağmen", Aydınlıkçılara operasyon talimatını kimden almıştı? Kuşkusuz CIA'daki efendilerinden. 12 Mart Darbesi'nin bir Gladyo darbesi olduğunu bugün bilmeyen yok.
Robert Kolej bir Amerikan okulu. "Bir Amerikan okulunun İstanbul'da ne işi var" diye sormayın. Amerika'lı misyonerler ve para babaları daha Osmanlı zamanında Türk çocuklarını kendi kafaları doğrultusunda eğitip, yönlendirmek için bu okulu kurmuşlar. Okula 60'lı yıllardan sonra yön veren iki önemli isim, CIA ajanı rektör John Scott Everton ve Hillary Sumner Boyd. John Everton Daha 12 Mart'tan önce Kolej'i ODTÜ'yle birleştirip, dört dörtlük bir Amerikan eğitim üssü inşa etmek için didinip durmuş. Tabii bu faaliyetin içinde Amerikan Büyükelçileri de var. Bunlardan Vietnam katili Commer'in büyükelçiliğe atandıktan sonra İlk işinin ODTÜ'yü ziyaret etmek olduğunu ve bu ziyaret sırasında arabasının Deniz Gezmiş'in arkadaşlarının önderliğinde üniversiteli gençler tarafından yakıldığını da hatırlatalım. İşte 12 Mart Darbesi'nin başlıca sebebi, başta 68' gençliği olmak üzere, yükselen halk hareketini bastırarak, Amerika'nın iktidarını sürdürmesini sağlamaktı. Darbenin başındaki Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç da 12 Mart'ın nedenini ve halk hareketinden şikâyetini şöyle açıklamıştı; "Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi geçti".
John Everton, Commer'in kaçar gibi ülkesine dönmesinden sonra, ODTÜ'yle birleşme faaliyetini yeni büyükelçi William J. Handley'le sürdürdü. Ve en sonunda ODTÜ Mütevelli Heyeti'nden "Hayır" cevabını aldılar. Böylece bu uğursuz faaliyet sonlandı ve Robert Kolej, devletimizin de girişimiyle, YÖK'e bağlı bir Türk üniversitesine, Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüştürüldü.
Mehmet Eymür'ler 12 Mart Darbesi'nin ve yaptıkları zulmün de hesabını verecekler.