20. yüzyılda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra iki kutuplu dünya da dağılmış ve tek kutuplu ABD egemenliği kurulmuştur. Ancak Asya’da 21. yüzyılda ABD’ye çok önemli bir rakip olarak Çin, ekonomik ve askeri küresel bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle Çin’in Bir Yol Bir Kuşak küresel projesi adım adım hayata geçtikçe, ABD’de endişe ve tedirginlik alenen ortaya çıkmaktadır. ABD’nin özellikle ekonomik alanda uygulamaya koyduğu ticaret savaşında da bir başarı şansı görülmemektedir. Zira Çin, ABD’linin yıllarca uyguladığı küresel ekonomi kurallarını uluslararası ticarette aynen uygulayarak, önemli derecede yol kat etmiştir.
Küresel güç mücadelesi yaşanırken ABD, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da tam egemenlik kurma hayalini 1896 yılı Temsilciler Meclisi ve Kongre’nin müşterek kararlarını 1920’de Sevr ile uygulamaya koymuştur. Ancak 20. yüzyılın Askeri Dehası Atatürk bu anlaşmayı yırtıp atarak TC’yi kurmuştur. Bağımsız ve egemen, kendi savunma silahlarını yapabilen Türkiye’yi, maalesef Atatürk’ten sonra devam ettiremedik. İkinci Dünya savaşı galibi ABD’nin hayranı Devlet yönetimi vasıtasıyla, hibe ve yardım anlaşmaları yapan ABD, bağımsız Türkiye’yi kontrol altına almış ve 1952 yılında da yalvartarak , lütfederek Başkomutanı olduğu NATO’ya almıştır. Türkiye artık yeşil kuşak teorisine uygun olarak Sovyetler Birliği’ne karşı Ortadoğu’da karasal savunmanın stratejik ortağı olmuştur. TSK ise Türkiye’nin Mavi Vatan’daki ulusal deniz alaka ve çıkarları da yok sayılarak kara kuvvetleri ağırlıklı olmak üzere yapılandırılmıştır.
DONANMAMIZ YÜZDE 55 KADROYLA YÜRÜYOR
Ancak 20. yüzyıl sonlarından itibaren Türkiye’de, özellikle Deniz Kuvvetleri içinde, Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz, Mavi Vatan’daki hak ve çıkarlarımızı korumak için, ulusal harp, silah ve araçları tedarik ve geliştirme çalışmaları hız kazanmıştır. Özellikle ilk ve önemli ihtiyaç, yavru vatan Kıbrıs’daki soydaşlarımızın can, mal, hak ve çıkarlarını korumak için milli bir deniz kuvvetleri oluşturulmasıdır. Nihayet Deniz Kuvvetlerimiz 1974 yılında, yavru vatana yaptığı barış harekatı sonrasında milli donanma yaratma çalışmalarına hız vermiştir. BOP’un en önemli jeopolitik , jeoekonomik , askeri ve stratejik bölgesi olan Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de söz sahibi olmaya başlayan Türk Deniz Kuvvetleri bünyesindeki çok güzide amiral, kurmay subay ve astsubayları, ABD’nin yandaş ajanları tarafından, iktidar eliyle, Ergenekon ve Balyoz gibi kumpaslarla tasfiye edilerek kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bugün yüzde 55 kadro ile yürütülen Donanma’mızın güzide, Atatürkçü ve kahraman mensupları, Mavi Vatan ve KKTC’nin hak ve çıkarları için görev başındalar.
TÜRKİYE KUŞATMA ALTINDA
Doğu Akdeniz’de Yunan ve Rum haydut devletlerini kullanarak hidrokarbon zenginliklerinde söz sahibi olmak ve aynı zamanda Çin’in Bir Yol Bir Kuşak küresel projesinin önünü kesmek için ABD ve AB, Türkiye’yi denizden Politik ve Askeri kuşatma altına almıştır. Doğu Akdeniz’deki bu kuşatmaya ilave olarak ABD, BOP kapsamında dört parçadan oluşan ikinci İsrail veya sözde Kürdistan devletinin, Irak ve Suriye’den sonra Türkiye ve İran parçalarını da tamamlamak için politik, ekonomik ve askeri olarak PKK ve türevleri ile Türkiye’ye karşı savaş yapıyor. ABD’nin oluşturmaya çalıştığı sözde Kürt devletinin, İsrail’in güvenliğinin yanı sıra, Çin’in küresel Bir Yol Bir Kuşak projesinin de en büyük engeli olması hedeflenmektedir. Türkiye dost Suriye savaşına maalesef ABD’nin etkisi altında, Stratejik derinlik mucidi Davutoğlu’nun öngörüsüz projesi ve iktidarın Müslüman Kardeşler ( İhvan) sevdası ile girilmiştir. Bakın Davutoğlu mülteci akımı oluşunca “Hele 80 bin, 100 bin olsun, işte o vakit Halep’ten girer, Şam’dan çıkarız” demişti. İktidar ABD’nin fısıldadığı Yeni Osmanlı hayaliyle Emevi Camii’nde cuma namazı bile kılacağını ilan etmişti. ABD bütün bunları bilinçli olarak körükledi ve bölgesel güç konumundaki Türkiye’yi batıda denizden, güneyde karadan sıkıştırmanın yanı sıra büyük göç dalgası ile iç cepheyi de bölerek hedefine ulaşmayı hesaplamıştır. ABD, PKK’yı silahlı olarak bölgeye sokarak, zavallı halkı bölgeyi terke zorlanmıştır.
Zira, ABD’de Belfer Bilim Merkezi ve Harvard Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde ‘mülteciler, düzensiz göç , hem savaş, hem de barış zamanlarında, silah olarak kullanılır’ konusunda araştırma ve inceleme yaptığı biliniyor.
MÜLTECİ SORUNU
Prof.Yusuf Halaçoğlu “Devletlerin Kurulması ve Yıkılması hep büyük nüfus hareketleri sonrasında olur” şeklinde önemli bir tespit yapmıştır. Bugün ABD yalnız Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde, çatışma ve iç savaş bölgelerinde, sadece vekâlet savaşlarını değil göç olaylarını da stratejik olarak kullanmaktadır. İşte Suriye’den ülkemize sığınmacı olarak gelen 4 milyona yakın mülteci, ABD stratejik savaşının unsurlarıdır.
Mülteci esasen kimdir? Mülteci, ülkesindeki afet veya savaştan mağdur olarak kaçan, ülkesi normale dönene kadar başka mekanda geçici yaşayanlardır. Bunların yeri de sınır boyunca inşa edilen mülteci kamplarıdır. Bu kamplarda ülkenin veya BM’nin güvenlik kuvvetlerinin güvencesi vardır. Burada beslenme, sağlık, eğitim ve insanca yaşama koşulları sağlanmalıdır. Ancak Türkiye’de geçici sığınmacı olanlar istediği köye, kasabaya ve şehirlere gidebilmektedirler, hatta şirket bile kurulmaktadırlar. Oysa kamptan kısa süreli ve izinle çıkıp geri dönme mecburiyetleri vardır. İşte bu kurallara uyulmadığı için toplumda ekonomik, demografik ve eğitsel ve kültürel nedenlerle tartışma, huzursuzluk ve ayrışmalar başlamıştır.
AÇIK ÇATIYI KAPATMAK
Bir de toplumda çok tartışılan Rusya’dan alınan S 400 hava savunma füze sistemi konusu vardır. Mevcut tehditler dikkate alınarak, askeri ihtiyaçların ve Jeopolitiğin zorunlu bir gereği olarak ülkemizin, Mavi Vatanın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin açık olan çatısının kapanması da hayati bir önem arz etmektedir. İşte bu nedenle S400 Füze Savunma sisteminin alımı çok doğru olmuştur. Bu nedenle iptal edilen F35 Uçağı (40 Milyar USD) hem çok pahalı olduğu, hem de bizi ABD’ye en az yarım asır tam bağımlı yapacağı için, MMU (Milli Muharebe Uçağı ) projemizin daha az maliyet ve zaman içinde gerçekleştirilebileceği değerlendirilmektedir.
KUŞATILMIŞLIĞI YARACAK POLİTİKA ÖNERİLERİ
Şimdiye kadar bahsettiğim durum kapsamında mevcut kuşatılmışlığı yarmak için askeri önlemlerden önce politik ve proaktif diplomatik ataklar yapılması daha uygun olacaktır. En başta: Suriye’nin toprak bütünlüğü, Türkiye’nin toprak bütünlüğü demektir. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve üniter yapısı, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki, Mavi Vatan ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki hak ve çıkarlarımız için de önemlidir.
Bu nedenle İhvan sevdasını acilen bir tarafa bırakıp ulusal çıkarlarımız için Suriye ile diplomatik ilişki kurulmalıdır. Bu ilişki bize sınır ötesinden gelen ve gelecek PKK tehdidinin önlenmesinin yanı sıra göç dalgasının kısa sürede geri dönmesi için de çok yararlı olacağı değerlendirilmektedir.
Ayrıca yıkılan Suriye’nin imar ve inşasında görev alarak ekonomik kazanç da sağlanması söz konusudur. Suriye’den sonra yine duygusal ihvan ideolojik takıntısından vazgeçilerek Mısır ve Lübnan ile diplomatik ilişki kurulması da çok önemlidir. Müteakiben, MEB (münhasır ekonomik bölge ) ilan edilerek öncelikle Libya ile sınırlama anlaşması yapılması, son derece önem arz etmektedir.Zira bu anlaşma Yunanistan’ın korkulu rüyasıdır. Bu konuda Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’nın bilimsel olarak hazırlanmış kitabı, iyi bir kılavuz olarak kullanılabilir, Bütün bunlara ilaveten kıyıdaki devlet olan İsrail ile de kurulacak diplomatik ilişki, KTC ve Mavi Vatanın Doğu Akdeniz’de kuşatılmışlığına politik yarma ile son verecektir. Bu durum TC ve KTC’nin 572 yıllık hidrokarbon yataklarının, tapusunu kazandıracaktır.