"…Hudutlarının mühim ve büyük aksamı deniz olan Türk Devleti’nin donanması da mühim ve büyük olmak gerektir. O zaman Türkiye Cumhuriyeti daha müsterih ve emin olacaktır. Mükemmel ve kaadir bir Türk Donanması'na malik olmak gayedir…"

Mustafa Kemal'in 20 Eylül 1924'te Hamidiye Kruvazörü'nün Hatıra Defteri'ne yazdığı bu satırlar, çoğunlukla eksik bırakılıyor. Aynı yazının devamında esas çözüme vurgu yapan Atatürk, "Bunun ilk azimet noktası, sefaini harbiye tedarikinden evvel, onları muvaffakıyetle sevk ve idareye muktedir kumandanlara, zabitlere, mütehassıslara malikiyettir" diye devam ediyor.

İşte Cumhuriyet Donanması'nın bu hayati ihtiyacının ana kaynağı; tam 247 yıldır Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi oldu. Bugün kuruluş yıldönümünü kutladığımız bu şanlı yuvanın maalesef lise bölümünün kapalı olması, Türk denizciliğinin hayati bir eksikliğidir. Sonuçta bu okullar, Türkiye'nin bilimsel öğreti veren en eski okullarıdır. Batı'da bir ölçü vardır; "red brick university" (kırmızı tuğlalı üniversite) denilir. Herkes okulunun tarihinin ne kadar geriye gittiğiyle iftihar eder, biz ise elimizdekini yok ediyoruz.

OSMANLI'NIN İLK ÜNİVERSİTESİ

Mühendishanei Bahri Humayun, Darülfünûnı Osmanî gibi bir medreseler topluluğundan ziyade, Osmanlı'da bilimsel eğitim vermeye başlayan, dünyevi işlerle uğraşan ilk üniversitedir.

17681774 yılları arasındaki OsmanlıRus Savaşı Türk Donanması'nın yetersizliğini ortaya çıkarmış, Çeşme Baskını tarihin en acı tecrübesi olarak zihinlere kazınmıştır. O dönem Osmanlı'da Rus Donanması'nın Baltık'tan Akdeniz'e gelebileceğini hayal dahi edemeyen bir ehliyetsizlik vardır. Eksikliğin farkında olan büyük Türk Amirali Cezayirli Gazi Hasan Paşa, konuyu Padişah 3. Mustafa'ya açarak 18 Kasım 1773 tarihinde Kasımpaşa'da Tersane Hendesehanesi'nin kurulmasını sağlar. İlk zamanlar kurum içi bir kurs niteliği taşıyan bu okul, 1783'te Mühendishanei Bahri Humayun adıyla askeri mimar, gemi mühendisi ve bahriye zabiti yetiştiren müstakil bir eğitim kurumuna dönüşür. Bu dönem okulu ziyaret eden Venedikli Başrahip Toderini, "De la Litterature des Turcs" adlı eserinde gördüklerini uzun uzun anlatıyor. Toderini; okulda seyrüsefer aletlerini, Avrupa baskısı deniz haritalarını, Atlas Minor'un Türkçe baskısını, bir muallimin imal ettiği gökküresini, usturlapları, Fransız ve Türk işi güneş saatlerini, İngiliz yapımı güzel bir sekstantı, tashihli muhtelif Türk pergellerini, İbrahim Müteferrika'nın tercüme ettiği ve ipek üzerine basılmış bir Asya haritasını, Delalande'ın astronomi çizelgelerinin Türkçe tercümesini ve yine Avrupa dillerinden tercüme balistik çizelgeler gördüğünü kaydediyor.

İskoç Kampel Mustafa Ağa, Fransız Karmaran, Gelenbevi İsmail, Kasapbaşı İbrahim, Brun de SainteCatherine ve Seyyid Mustafa gibi isimlerin yanında Cezayirli'nin de dersler verdiği bu okulda kaydedilen ilerlemeyi, Baron de Tott şöyle anlatıyor:

"Üç ay sonunda doğrusal trigonometrinin dört işlemini arazide uygulayacak düzeye vardılar; işin amacı da buydu zaten. En nihayetinde deniz seferlerinde yükseklik ölçüp gözlem yaparak rota hesaplayan mühendisler ile denizcilere ihtiyaç vardı."

BAHRİYE İDADİSİ'NİN AÇILIŞI

İdadi, yani lise kısmının açılması ise yine bir ihtiyacın neticesinde gerçekleşiyor. Okul Nazırı Patrona Mustafa Paşa, 1848 yılında bir eğitim raporu hazırlayarak şunları söylüyor: "…Halen mektepte mevcut öğrencilerin çoğu sabi olup henüz ne Kur'anı Kerim okuyabiliyorlar, ne de doğru dürüst yazı yazabiliyorlar…"

Yani Patrona Mustafa Paşa, bu raporla açıkça şunu saptıyor: Sivil idadiden gelen öğrenciler, Bahriye Mektebi müfredatını takip edebilecek nitelikte değiller. Öyleyse kendi öğrencimizi kendimiz yetiştirelim deniliyor ve 1852 yılında idadi kısmı kuruluyor.

Denilebilir ki; sivil liselerde de çok sayıda nitelikli öğrenci yetişiyor. Doğrudur; fakat bunları harp okullarına getiremediğimiz gerçeği de bir veridir. Eğer mesleği gemilerde öğretmek yeterli ise; ABD'nin NROTC (Bahriye Yedek Subay Eğitim Kursları) programı gibi yöntemlerle de subay çıkarmak mümkündür. O zaman Deniz Harp Okulu'nun neden 247 senedir açık olduğu sorusuna da makul bir yanıt verilmelidir.

DENİZCİLİK BİR ÖRF VE ADET MESELESİDİR

Denizcilik; her şeyden önce bir örf ve adet meselesidir. Yaşam burada üç boyutludur ve insanın insanla mücadelesine benzememektedir. En üst düzeyde teknolojinin kullanıldığı harp gemileri, hata kabul etmeyecek bir disiplinin yanında, yüksek mühendislik eğitimi ile kusursuz bir iş paylaşımını gerektirir. Türkiye'de kendisine 250 milyon dolarlık bir cihaz teslim edilen başka bir memur yoktur. Öyleyse birbirini iyi tanıyan, denizciliği bir yaşam şekli haline getirmiş, iyi matematik ve fen eğitimi almış, ahlaklı, entelektüel, çağın gelişim ve değişimini takip edebilecek nitelikte subaylar yetiştirmek elzemdir. Bunun için de eğitime olabildiğince küçük yaşlarda başlamak gerekir.

15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminin ardından bazı kaygılarla öğrencilerin tard edilmesi kabul edilebilir, ama askeri liselerin kapatılması sorunu çözmeyecektir. Mazisi ABD'nin kuruluşundan daha eski olan bu şanlı yuvaya sahip çıkmak, her şeyden önce tarihe sadakattir. Bu kurumda; Yahya Kemal Beyatlı, Yusuf Akçura, Ahmet Hamdi Akseki, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi tanınmış bilim ve fikir adamları öğretmenlik yapmıştır. 6’ncı Cumhurbaşkanı ve 3’üncü Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk’ün Deniz Harp Okulu'nun temelini atarken söylediği şu sözler çok anlamlıdır:

"200’üncü yıl.. Bu, şüphesiz büyük bir aşama.. Bugünün iki süper devletinden birisinin, ABD’nin birliğini o tarihten üç yıl sonra tamamlamış olduğunu düşünmek bile olayın inceliğini anlatmaya yetiyor. Kaldı ki bu olay batıya açılan pencereden gelen ilk ışıktır. (...) Benim de feyz almış olduğum ve yarım yüzyıl önceki hatıralarını daima muhafaza ettiğim Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi'nin, devletimizle birlikte payidar olarak, Türk milletine, karakterli, milliyetçi ve çağdaş teknolojiye hakim elemanlar yetiştirme görevini sürdürmesini gönülden diliyorum."

DENİZ YÜZYILINA İYİ HAZIRLANALIM

Türk Donanması artık kalıplarına sığmıyor. Her geçen gün Mavi Vatan'ın ötesinde, dünya denizlerinin her köşesinde bayrak gösterecek imkan ve kabiliyetlere erişiyor. Bu eşsiz potansiyeli besleyen tarihi kaynak ise atıl bırakılmış durumda. Önümüzdeki deniz yüzyılına iyi hazırlanmazsak, sonuçları olacak. Unutmayın ki donanmayı kambur olarak gören 2. Abdulhamid bile bu okulları kapatmamış, ders saati ile öğrenci sayısını azaltmakla yetinmişti. Türk Milleti, bunun dahi neticelerine en acı şekilde tanıklık etti. Gelin tarihimizden dersler çıkaralım, bu şanlı yuvayı yeniden ayağa kaldıralım. Deniz Lisesi, Türk Donanması'nın sönmeyen feneridir. Ekmeğini yemiş her bahriyelinin gurur kaynağıdır. Bunun da ötesinde ihtiyaçtır ve hayatidir.

247. kuruluş yılı kutlu olsun.


Tevfik Kadan

Aydınlık