‘Yüzyıl sonra Erdoğan'ın Sevr Antlaşması'ndan intikamı’ başlıklı yorumhaber ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son 5 yılını mercek altına alan Le Monde Gazetesi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de NATO’ya karşı olan Avrasyacıların ‘Mavi Vatan’ doktrinini izlediğini yazdı.
Ali Rıza Taşdelen / Aydınlık
Le Monde Gazetesi 23 Ağustos 2020 tarihli sayısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı birinci sayfadan haberleştirdi; başlık: “Erdoğan veya Türk’ün İntikam Arzusu”. İç sayfalarında iki tam sayfa yer verilen haber yorumun başlığı ise “Türkiye: Sevr Anlaşmasının intikamı”. Gazete abonelerinin bir gün önce okuyabildikleri aynı haber yorumun başlığı ise: "Yüzyıl sonra Erdoğan'ın Sevr Antlaşması'ndan intikamı". Haberi Le Monde Gazetesi'nin Türkiye muhabiri Marie Jégo ve gazetenin PKK/PYD’ye yakın haberler yapan muhabiri Allan Kaval hazırlamış.
Gazete, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son 5 yılını mercek altına almış. Atlantik’ten kopan, Batı karşıtı ve Avrasya’ya yanaşan bir Erdoğan portresi de diyebiliriz. Suriye’nin kuzeyinde “Washington, Paris et Londra tarafından desteklenen PKK’ya karşı” başlatılan harekatlar, “Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan’ın savunulması”, Libya ile “unutulmaz bir anlaşma” yapması, “Bu politik yönelimin araçlarını gerçekleştirmek için savunma sanayiini iki önceliğe doğru yeniden yönlendirmesi: deniz teçhizatı ve İnsansız, silahlı veya silahsız Dronlar (İHA ve SİHA’lar).”
AKDENİZ VE LİBYA’DA STRATEJİK OYUNU DEĞİŞTİRDİ
Türkiye’nin, Libya’nın Başkenti Trablus ve doğusundaki Misrata kentine hakim ve Birleşmiş Milletler’in tanıdığı meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başbakanı Fayiz esSaraç’ı desteklemesi, Libya ile İmzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması, Atlantik güçlerinin Doğu Akdeniz’deki planlarını bozmuş, başta Fransa ve ABD olmak üzere bu şer cephesinde panik yaşatmıştı. Kurulan TürkiyeLibya ittifakı yazıda şöyle değerlendiriliyor: “Kuzey Afrika ve Akdeniz'deki stratejik oyunu değiştirmesi muhtemel bir ittifak.”
Yazıda, Erdoğan’ın Dolmabahçe Sarayı’nda Saraç ile imzalanan anlaşmadan sonra yaptığı açıklamada, “Bu adımlar Sevr'in ters köşe edilmesidir" sözlerine yer veriliyor.
LOZAN BATI’YA KARŞI ZAFERİ SEMBOLİZE EDİYOR
Erdoğan Sevr’den neden bahsediyor deniyor ve şöyle devam ediliyor: “Yüz yıl önce, 10 Ağustos 1920'de imzalanan bu antlaşma, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasını öngörüyordu, boş ve geleceği olmamasına rağmen, Türklerin kolektif bilinçaltında yara olarak kaldı. Sevr’in aşağılanması, daha sonra Ankara'da ulusal bir hükümet örgütleyen Osmanlı ordusunda muhalif olan ve Atatürk olarak bilinen Mustafa Kemal liderliğindeki direniş hareketinin katalizörü olacaktı… 19191922 YunanTürk savaşında Kemalist güçlerin Fransız, Yunan ve İtalyanlara karşı kazandığı zaferler, işgalcileri 24 Temmuz 1923'te Lozan'da imzalanan yeni bir antlaşmayı müzakere etmeye zorlayacaktı. Sevr’e karşı Lozan, Batı kuvvetlerine karşı zaferi sembolize ediyor.”
ERDOĞAN ATATÜRK’ÜN İZİNDEN GİDİYOR
Gazete, Erdoğan’ın dayandığı tarihi mirastan iki açıdan yararlandığını yazarak, Türk Dış Politika Uzmanı Yohanan Benhaïm’in şu değerlendirmesine yer veriyor: “Bu çağrışım sembolik olarak Osmanlıların intikamını almasına, Batı karşısında yaşanan yenilginin temizlenmesine, kendisini Akdeniz'e ve Müslüman dünyasına açılma perspektifine yerleştirmesine izin veriyor. Aynı zamanda, Batı ile mücadelesi Türkiye Cumhuriyeti'nin inşası için bir temel teşkil eden Atatürk'ün izinden gidiyor” diyor.
Tarihi sembollere yapılan vurgunun yankılarının nedeninin “Ankara’nın bölgesel politikalarında radikal değişimler olmasından kaynaklandığı” ifade ediliyor. Türkiye’nin Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya’da yayılmacı bir politika izlediği belirtilerek “Lozan Antlaşması ile çizilen ulusal sınırları korumanın ötesinde geçen, topçu gemisi ve dron diplomasisi uyguladığı” ifade ediliyor.
GÜVENLİK ANLAYIŞI 15 TEMMUZ İLE DEĞİŞTİ
Gazete, Türk ordusu ve diplomatik aygıtını iyi bildiğini belirttiği bir uzmanın 15 Temmuz değerlendirmesine yer vermiş: "Devletin tepesinde güvenlik kültürü darbe girişiminden sonra değişti… Suriye’de Kürt hareketini zayıflatacak bir müdahaleye karşı olan darbecileri hedefleyen tasfiyelerle birlikte 2016 yazında Suriye’ye müdahale öncelikli hale geldi. Darbe girişiminden birkaç hafta sonra Türk Ordusu sınırı geçerek Kürt güçlerinin yolunu kesti".
Türkiye’nin ABD’nin piyonları PKK/PYD’yi sınırlarımızdan temizlemek ve ABDİsrail Koridorunu yaran Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla ilgili şu değerlendirme yapılıyor: “Sonuncusu Ekim 2019'a kadar uzanan birkaç askeri operasyonla, Türkiye fiili sınırını birkaç on kilometre geriye itti… Türkiye açısından hedefe ulaşıldı. Saldırının engellediği Kürt güçleri, Türkiye sınırındaki bitişik toprakların kontrolünü asla başaramayacak”.
“Türk dış politikasını giderek daha zorlayıcı ve maksimalist” olarak değerlendiren Yohanan Benhaïm, “Türkiye’yi Batı Şeria'yı ilhak etmek isteyen İsrail ve Kırım'ı ilhak eden Rusya’ya” benzetiyor. Uluslararası düzenin sorgulandığını söyleyen Benhaïm, “Türkiye'de tanık olduğumuz şey sadece küresel bir fenomenin yansıması, bugüne kadar geçerli olan uluslararası düzen ve statükonun sorgulanmasıdır. Yeni bir aşamaya geçtik. Ordu bir dış politika aracı haline geldi”.
NATO’YA KARŞI MAVİ VATAN DOKTRİNİ
Yazıda, Erdoğan’ın Akdeniz politikalarını “Mavi Vatan” doktrininin belirlediği ifade ediliyor. Bu doktrinin, “2006 yılında, Avrasya akımıyla yakınlıkları olan ulusal egemenlikçi bir milliyetçi Amiral Cem Gürdeniz tarafından kuramlaştırıldığı” belirtiliyor. “Çin ve Rusya ile daha yakın bağları savunan bu ideoloji şimdi orduda, aşırı milliyetçiler arasında, İslamcı muhafazakâr seçkinler arasında yükselişte” olduğu söyleniyor. “NATO'ya düşman olan bu Avrasya akımı şimdi cumhurbaşkanının kulağında. Temsilcileri arasında 2016 yılında darbecileri yenmede yardımcı olan yüksek rütbeli generaller de var.”
Yohanan Benhaïm’e göre "Mavi Vatan" doktrininin amacı, enerji dahil olmak üzere ülkenin güvenliği adına "Karadeniz, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'i kapsayan geniş bir deniz alanının kontrolünü" garanti altına almaktır.
ulusal.com.tr