Biri Türkiye sınırına 5 kilometre uzakta, diğeri İstanbul’un göbeğinde öldü.
Resmi açıklama, Bağdadi’nin ABD saldırısında, İngiliz Ajanın ise intihar sonucu öldüğüydü.
Ancak kimlikleri de dahil olmak üzere, nasıl öldükleri bile kesin değil.
Ancak her ikisinin de bir biçimde tasfiye edildikleri kesin.
Bağdadi, Irak’ta yerleşik bir Mossad ajanı iken, önce İhvan’ın, ardından ÖSO’nun ve devamında ise IŞİD’in içinde yer aldı. IŞİD’in bizatihi kurucusuydu.
Irak’taki ABD ve İsrail istihbaratı tarafından kontrol ediliyordu.
ABD, Körfez Arapları, İngiltere ve İsrail’in bir nevi terör lejyonuydu bunlar.
Şova dönüşen vahşetiyle ünlü IŞİD’in görevi, Esad’ı devirmek olduğu kadar ABD’nin Suriye ve Irak’ta at oynatmasını sağlamaktı.
Ve bu misyonu yerine getirdi.
İngiliz Ajan James Gustaf Edward Le Mesurier’in görevi ise Ak Miğferler adında bir sözde sivil toplum kuruluşu oluşturarak, Suriye’de Esad rejiminin kimyasal saldırı yaptığı görüntüsünü vermekti.
O da görevini yerine getirdi.
Bağdadi 27 Ekim’de, Mesurier 11 Kasım’da öldü.
2 hafta içinde 2 Batı ajanı tasfiye edildi.
Çünkü Suriye’ye Atlantikİsrail tecavüzü hakkında fazla şey biliyorlardı.
Ve her ikisi de artık deşifre olmak üzereydi.
Bağdadi’nin İsrail ve Amerikan bağlantıları ortalıktaydı.
ABD’nin faşist senatörü John Mc Cain ile ÖSO bayrağı altındaki pozları her şeyi anlatıyordu.
O anlatmasa yaralı IŞİD teröristlerinin İsrail’deki tedavi görüntüleri anlatıyordu.
Üyelerinin çoğu El Kaideci – Nusracı olan Ak Miğferleri’n de sahte ölüyaralı makyaj odaları, ölen çocukların kalkıp gittikleri videolar da deşifre olmuştu.
Mesurier ölümünden önce tedirgin ve bunalımdaydı, çünkü Bağdadi’nin tasfiyesi sonrası sıranın kendisine geleceğini anlamıştı.
Tedirginliği, iddiaların aksine para yüzünden değildi.
Kimse eski bir ajanını yediği para yüzünden öldürmez, sadece ve sadece konuşmasın diye öldürür.
Tıpkı Usame Bin Ladin ve Miloseviç’in ölümü gibi.
Bin Ladin, “öldürülmesinden” çok önce öldürülmüştü. Lahey’de yargılanan Miloseviç ise Yugoslavya’ya gerçekte ne olduğu hakkında konuşmaya başlamıştı ki, bir anda hücresinde ölüverdi.
Bu furyaya aslında Amerikalı çocuk fahişe satıcısı Jeffrey Epstein’i da ekleyebiliriz.
İsrail gizli servisi adına çalışan “sapık milyarder” Epstein, İngiltere Kraliyet ailesinden tutun da, Tony Blair, Bill Clinton ve Trump’a kadar yüzlerce siyasetçinin ‘uygunsuz kayıtlarını’ almıştı.
Bu arada, Epstein bana Türkiye’den de birilerini hatırlatıyor ama konumuz bu değil.
24 saat gözetlenen hücresinde, ‘ikinci intihar’ denemesinde ölmeyi ‘başaran’ Epstein de sırlarıyla birlikte mezara gitti. Tıpkı Mesurier gibi.
Aslında bir bakıma Cemal Kaşıkçı cinayetini de bu dizgeye ekleyebiliriz.
O da, Usame Bin Ladin’in yanındaki SuudiAmerikan ‘gazetecisi’ olarak, Suriye, ABD ve Suudiler hakkında çok şey bilenlerdendi.
Alt alta yazınca liste giderek kabarıyor.
Emperyalizm delilleri temizliyor.
Özellikle Bağdadi ile Mesurier’in sıralı tasfiyeleri, Suriye’de bir şeylerin değiştiğinin de göstergesi.
MESURIER ASLINDA KİMDİ
Bir İngiliz Kraliyet Ordusu istihbarat mensubu olan Mesurier, 2000’de Kosova’da UÇK militanlarını eğitmişti. Arnavut UÇK, Sırp güçleriyle mücadele ettiği kadar, insan ve eroin kaçakçılığıyla da uğraşıyordu.
Ordudan ayrıldıktan sonra, 2008 ile 2012 arasında, baba Bush dönemi KontrTerör yöneticisi olan CIA mensubu Richard Clarke’ın kurduğu “Good Harbor” (Güvenli Liman) isimli özel güvenlik şirketinde çalıştı.
Görevi, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki petrol ve gaz sahalarının korunmasıydı. Asıl işi ise Abu Dabi Polis teşkilatının muhaliflerle mücadelesinde onlara ‘yol’ göstermekti.
Körfez Araplarının tüm devletlerinde eski İngiliz istihbaratçılar bu işlerle uğraşır. Mesela özgün işkence teknikleriyle ünlü “Kolormatik” Ian Henderson gibi. (bknz: Hüseyin Vodinalı http://www.sanalbasin.com/casuslaryatagiortadogu24348474)
Bu “insani yardım faaliyetleri” ile uğraşan MI6 üyesi Mesurier de Henderson’dan farklı bir iş yapmıyordu oralarda.
2012’de ise yeni bir ihale aldı.
Görev yeri Suriye ve Türkiye olacaktı.
Buradaki misyonu ise, “False Flag Ops” idi.
Yani tertip dümen işleri.
Özellikle Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı uluslararası kamuoyunda savaş suçlusu olarak gösterecek tezgahlarla uğraştı. Sahte kimyasal silah saldırı mizansenleri üzerinde çalıştı. Kurduğu Ak Miğferler için ABD, İngiltere, Türkiye, Almanya, Katar, Danimarka, Hollanda ve Japonya hükümetlerinden para topladı.
El Nusra teröristlerinden oluşan grubun, sahte video ve fotoları, Arap, Türk ve Batı basınında gerçekmiş gibi kullanıldı.
Elinde kesik kelle tutan El Nusracı’nın bir başka fotoğrafında beyaz bir baretle sözde çocuk kurtarırken görüntülerine rastlamak mümkündü.
Suriye’de Rusya’nın desteğiyle kazanan Esad, dolaylı olarak Bağdadi ve Mesurier gibi maşaların da ölümlerine yol açtı.
Kaybeden emperyalistler, arkalarında delil bırakmak istemiyordu çünkü.
Başta İngiltere olmak üzere Batı medyası, Mesurier’in Suriye veya Rus gizli servisince öldürüldüğünü ima eden haberler yayınladı.
Bir başka iddia ise İdlib’deki Ak Miğfer elemanı bir muhbirin Bağdadi’nin saklandığı yeri Mesurier’e bildirmesi ve onun da bu bilgiyi Amerikalılara satması sonrası, İngiliz ajanın IŞİD mensuplarınca intikam için öldürüldüğüydü.
Ben bunların doğru olduğunu düşünmüyorum.
Mesurier; Bağdadi, Bin Ladin, Epstein, Kaşıkçı ve diğerleri gibi patronlarınca tasfiye edilmişti.
Batı Emperyalizmi ricatında, geriye kanıt bırakmak istemiyordu.
Çünkü ne olur ne olmaz, yarın öbür gün uluslararası hukukun işleyeceği tutar filan.
İşi sağlama almışlardı.