Seçimler bitti. 1 yıl önce Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını tercih eden milyonlar, aynı zamanda milletvekilliği seçimlerinde de AK Parti’yi birinci parti olarak seçmişti. Altılı masa olarak seçimlere katılan CHP ise ikinci parti olmuştu. AK Parti’nin aldığı oy oranı yüzde 36,30 ve ikinci parti CHP ise yüzde 25,80 idi.
2021 yıl sonunda başlayan enflasyonist ortam 2022 yılı boyunca gelir dağılımını ciddi şekilde bozmuştu. 2023 Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketi; 2018 yılı Rahip Brunson krizi, 2020 yılı pandemi ve 20212022 enflasyonist ortam sonrası ekonomik gidişat için tuz biber olmuştu.
Halk, 2023 yılı 14 Mayıs’ında yapılan seçimde ekonomik gidişatın çok kötü olmasına rağmen AK Parti’ye yine ciddi bir şans vermişti. Millet İttifakı'nın FETÖ ve PKK ilişkileri, halkın özellikle iktidarı teslim konusunda genel bir kanıya ulaşmasına neden oldu.
Son yerel seçimlerde ise birkaç kamuoyu değerlendirme şirketi haricinde herkesi şaşırtan seçim sonuçları oluştu. CHP’nin 3 parça görünümü, yeterliliği tartışılan çok yeni bir genel başkana rağmen, halk bir önceki seçimde yüzde 25 oy verdiği CHP’yi bu kez yüzde 37,76 ile birinci parti haline getirdi. Halk neredeyse tüm büyük illeri CHP’ye teslim etti. Hatta muhafazakâr oyların yıllardır kalesi olan illerde bile CHP beklenmedik şekilde belediye başkanlıkları kazandı.
NASIL DEĞERLENDİRMELİ?
Biz, yani bilimsel sosyalistler bu sonuçları nasıl değerlendirmeliyiz. Meclis içindeki iktidar ve muhalefet partilerin kimi ABD’ye yakın politikalar takip ediyor, kimi emperyalizmin neredeyse elindeki oyuncak konumunda. Birbirlerini acımasız eleştiriyorlar ancak iş uygulama ve program aşamasına gelince uygulanan ya da uygulanacağı söylenen politikaların birbirlerinden çok farklı olmadıklarını görüyoruz.
Birbirleri ile olan farkları ise sadece ben namusluyum, sen hırsızsın ya da ben iş bilirim, sen iş bilmez beceriksizsin, ben liyakate önem veririm, sen dini siyasete alet ediyorsun ben etmiyorum vs. söylemler ile temel sorunları çözme konusunda bir fark olmadan kendi takım elemanlarını ellerine geçecek para musluklarının başına geçirerek tüm ekibin nemalanmasını sağlayacak bir rant yönetiminin seçilmesini sağlamak oluyor.
Vatandaş ile birebir konuştuğunuz da genellikle üst paragrafta belirttiğim kanaat yaygın olarak kabul görmekte. Dışarıdan bakıldığında ise sanki sistem halkı iki parti arasında sıkıştırmış ve bunlara mecbur, biri olmazsa diğeri şeklinde bir hava ile seçime zorluyor. Vatan Partisi ise sistem dışı seçenekleri programlaştırarak aslında gerçekten bir çözüm programı sunduğu halde bırakın oylarını artırmayı düşürüyor. Bu oy düşüşünde Vatan Partisi’nin yaptığı hataların da çok ciddi bir etkisi olduğu halde o hatalar olmasa da alınacak oyun milyonları bulması çok mümkün görünmüyor. Hele iktidara seçenek olma durumu neredeyse hiç yok.
KÜTLE ÇEKİM KUVVETİ
Şimdi biraz fizik kurallarına bakalım. Fizik ve matematik kuralları sonunda tüm bilimlerin temeli. Buradaki kurallar tüm sorunların çözümü ve tanımı için yol gösterici.
Tüm evreni düzene sokan kuvvet “Kütle çekim kuvveti” denilen kuvvettir. Bunun diğer bir adı yer çekimi kuvvetidir. Tüm evrende nizamı düzeni sağlayan güç budur. Gezegenlerin güneş etrafında dönmesi, Jüpiter’in büyük kütlesi ile dünyaya çarpacak büyük uzay cisimlerini kendine çekerek dünyaya çarpmasını engellemesi, Ay’ın dünyanın etrafında dönmesi, su kütleleri ve atmosferin dünyaya sanki bağlanmış gibi kalışı vs. tüm düzenin sahibi yer çekimidir. Yer çekimi ortadan kalktığında ya da zayıfladığında tüm cisimler bugünkü düzenden koparak başka bir düzenin çekimi hakim oluncaya kadar istikrarsız şekilde hareket edeceklerdir. Yani bir kaos ortamı oluşacaktır.
Bu paragrafı bir fizikçi benden daha doğru anlatır. Ancak benim anlatmak istediğimin anlaşıldığını düşünerek devam ediyorum.
Emperyalizm 2. Dünya Savaşı sonrası, dağılan Büyük Britanya yerine merkezi ABD olan yeni bir sistem inşa etti. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve tüm bunların üstünde NATO yeni dünya nizamının düzenleyici ve yönetici örgütleri olarak şekillendirildi. ABD’nin müthiş üretim gücü ve buna ek olarak İngiltere, Japonya, Fransa, Almanya başta olmak üzere Atlantik sisteminin diğer üyelerini de topladığımızda dünyanın tepesine müthiş bir ekonomik ve silahlı güç yerleşti. Bu sistemin dışında da merkezi Sovyetler Birliği olan ülkeler topluluğu ve devrimini yeni tamamlayan Çin Halk Cumhuriyeti ile birkaç ülke oldu.
İşte size “Kütle Çekim Kuvveti”ni oluşturan merkezdeki müthiş enerji. Bu çekim kuvveti tüm dünyayı belli derecelerde kendine bağladı. Güneşin tüm güneş sistemini kendine bağladığı gibi.
Bu, isteseniz de istemeseniz de, beğenseniz de beğenmeseniz de bir düzendir. Bu düzenin içinde herkesin bir görevi vardır. ABD’nin görevi parası ile ekonomiyi, silahı ile güvenliği sağlamaktır. Başkaldıranın kellesi kesilir. Örnek; Saddam, Kaddafi, Çavuşesku, Yugoslavya, Sovyetler Birliği vb. gibi.
TÜRKİYE’NİN KÜTLE ÇEKİM KUVVETİNE BAĞIMLILIĞI
Türkiye’de, 1945 sonrası teslimiyet politikaları izleyerek bu düzenin merkezine yakın bir yerde konumlandı. Bu arada dünyanın NATO haricindeki ülkeleri bu çekim kuvvetine daha uzak şekilde konumlandı. Bu düzenin dışında ve muhalif kalan ülkeler, düzenin örgütleri tarafından “Terörist Ülke” olarak tasnif edilerek dışlanmaya ve iktidarları sürekli tehdit edilerek yıkılmaya çalışıldılar. Örnek; Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore), Suriye, İran, Küba, Venezuela, Rusya ve diğerleri. Çin Halk Cumhuriyeti, iktidarının izlediği politikalar ve çok büyük nüfus, coğrafya ve elde ettiği üretim olanakları sonucunda tepesinde sürekli Demokles’in Kılıcı gibi sallanan “Terörist Ülke” damgası ile sınırda kalarak dünya ticaretinden pay almaya devam etti.
Türkiye 1945 sonrası ABD’ye bağımlılık çizgisi ve 1952 sonrasında NATO’ya girişi ile Atlantik sistemi ile organik bir bağ kurdu. Bu organik bağı, kanser urunun vücuda yerleşerek tüm organları sarmasına izin verme olarak anlatabiliriz. Bunu detaylı anlatmaya gerek yok. Türk ordusundan, emniyet örgütüne, adalet sistemine, basınına, eğitim sistemine kadar devletin her yerine gönüllü, maaşlı ve habersiz bir çok Atlantik sistemi elemanı yerleştirildi.
Ergenekon tertibinde göz altına alınınca “Ben Amerikancıyım, beni neden göz altına aldınız? Hata yapıyorsunuz!” diyen rahmetli eski YÖK başkanı Prof.Dr. Kemal Gürüz çok anlaşılabilir bir örnektir. Kemal Gürüz bu açıklamasından kısa bir süre sonra Ergenekon savcılarınca serbest bırakılmıştır.
NATO dışındaki ülkeler de Atlantik sistemince muhtelif şekillerde kontrol altına alınsa da kanserli ur, NATO ülkelerinde meşru bir zeminde rahatlıkla örgütlenme şansı bulmuştur. Daha rahat ve engelsiz yayılma koşulları oluşmuştur. Örneğin İran, ABD yanlısı Şah Rıza Pehlevi’den kurtulma şansını 1979 yılında yakalamıştır. NATO üyesi olmamak İran’ın bu konuda önemli şansı olmuştur.
Atlantik sistemi bir düzendir dedik. Düzen her zaman düzendir ve istikrar demektir. İstikrarı sağladığı sürece geniş halk kitleleri bu düzeni değiştirmek istemeyeceklerdir. Çünkü istikrarsızlık çok risklidir. Düzenin olmadığı bir toplumda can güvenliği büyük tehdit altındadır.
ABD’YE DAHA BAĞLI PARTİ SEÇİLDİ
Son seçimlerde halk, sistemin bir partisi ekonomik politikaları nedeniyle oluşan gelir dağılımı bozulması ve yoksullaşmaya cevap olarak, sistemin daha ABD’ye bağlı partisini ön plana geçirdi. Birebir konuştuğunuzda her iki partiye oy verenlerin önemli çoğunluğunun Türkiye’yi atağa geçirecek çözümlerin bu partilerde olmadığını kabul ediyorlar. Ama her ne kadar bu söylense de oy zamanı geldiğinde sistem dışına çıkmayı tercih etmiyorlar. Hatta her iki parti taraftarlarını biraz sıkıştırıp Vatan Partisi politikalarını kabul ettirdiğinizde, bu politikaları kabul edenlerin bir kısmından “ama ABD bu uygulamaları nasıl karşılar” gibi ilginç bir yanıt geliyor. Örneğin doların piyasalarda serbestçe dolaşması ekonominin en önemli sorunlarından biri olduğunu anlattığınız da anlıyorlar ama yanıt yine aynı oluyor: “Bunu ABD nasıl karşılar?” Bilinçaltında sistemin gerçek sahibinin aykırı bir tutuma göstereceği tepki korkusu yer etmiş.
Batı hayranlığı, hala uygarlığın kökeninin Batı kaynaklı olduğu vs. aslında içinde bulundukları istikrar ortamının devamını sağlayacak kuvvetlere destek olmak amaçlı savunuluyor. O sistemin karşısında yer almak istikrarı bozacaktır. Sistemin karşısında yer alan ve yeni bir sistem öneren sizi bir kenarda yedekte bekletiyorlar. Tamamen terk edip kendilerini seçeneksiz bırakmak istemiyorlar. Birçok seçimde “Eğer X partisi olmasaydı size oy verirdim” diyerek sizi ikinci partisi olarak kenarda tutması aslında sizi yedeklemesinden, herhangi bir istikrarsızlık halinde öne çıkarabileceği bir seçenek olarak tutmasından kaynaklanmaktadır.
Şunu kabul etmek gerekir ki Atlantik sistemi halen istikrarı korumada önde. Yeni sistemin temsilcileri, yeni sistemin kurallarını koymaya ve örgütlerini (BRICS, ŞİÖ) kurmaya başlasa da geniş kitleler açısından hala “dolar ve avro” yatırım ve tasarruf aracı olma özelliklerini koruyor. ABD silahları halen bütün denizlerde pervasızca geziyor.
BAŞKALDIRILAR
2000’li yılların başından itibaren başta Çin olmak üzere Asya ülkeleri üretim gücünü ele geçirmeye başladı. Artık sanayi üretiminde Çin hem ABD hem de diğer Atlantik ülkeleri sanayisinden çok daha fazla üretiyor.
2021 yılında Taliban ABD askerini Afganistan’dan kovaladı.2022 yılı başında Kazakistan’da ABD tarafından düzenlenen renkli darbe girişimi bastırıldı. Yine Hong Kong’da ABD yanlılarının darbe girişimi bastırıldı. ABD artık darbe yapma yeteneğini kaybetti. Yugoslavya, Romanya ve diğer ülkeleri bölme ve iktidarlarını değiştirme girişimlerini gerçekleştiren, Rusya’yı iki kez bölen. Arap baharı ile Arap ülkelerinde terör olaylarını estiren ABD, artık yönetim değiştirme yeteneğini kaybetmektedir. 2022 yılı 24 Şubat tarihinde Rusya soğuk savaş ertesinde ilk kez ABD ve diğer Atlantik ülkelerine karşı silah gösterdi. Bu silah göstermeye, Asya’nın belki de en zayıf halkası diyebileceğimiz Filistin, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas önderliğinde “24 saat içinde her şeyi bastıran İsrail’e” karşı katıldı. HAMAS 7 aydır Atlantik silahlı gücüne kök söktürüyor.
Bir başka başkaldırı kara Afrika’dan başladı. Yoksul Orta Afrika Cumhuriyetleri (Nijer, Burkina Faso, Mali) Atlantik sisteminin diğer bir üyesi Fransa’dan tek tek kurtuluyorlar.
KÜTLE ÇEKİM KUVVETİ ZAYIFLIYOR
Artık Atlantik sisteminin “Kütle Çekim Gücü” zayıflıyor. Henüz tam olarak gerçekleşmese de kütle çekim gücünde zayıflama bu çekim gücü etkisindeki çevre güçlerinin yavaş yavaş bu çekimin etkisinden kurtularak bağımsızlaşmaya başlamasına neden olmaktadır.
Daha o kadar çok belirti var ki, hangi birini sayarsak bunu daha iyi anlatabiliriz. Suudi Arabistan gelişmeleri. Mısır, İran, BAE ve Suudi Arabistan’ın BRICS’e katılımları.
Atlantik sisteminin kütle çekim gücü zayıflıyor. Bu gelişmeler NATO üyesi Türkiye’ye maalesef geç yansıyor. Yazının başlarında NATO üyesi olarak Türkiye’nin kanserli uru temizlemede diğer ülkeler kadar şanslı olmadığını söylemiştik. Bu da Türk milletinin yeni sisteme geçme konusunda yaşadığı değişimin daha ağır olduğunu daha rahat bize anlatmaktadır.
Atlantik sistemi gücünü hızla yitirmektedir. Etrafında döndürdüğü gezegenler yavaşça Atlantik sisteminden kopmaktadır. Her kopuş ve direniş, Atlantik’in gücünü azaltmaktadır. Bu geri gidiş bir yerden sonra hızlanacak ve birden çöküş sürecine girecektir.
Türkiye o gün “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik” bir ülke hedefine ulaşma aşamasına ulaşacaktır. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının başlattığı devrim tamamlanacaktır.
Aydınlık