Son bomba şu: Trump eğer yeniden seçilirse bu kez NATO’dan çıkacakmış.

Şaka değil gerçek bir iddia.

New York Times gazetesi Donald Trump'ın başkanlık seçimlerini kazanması durumunda NATO'dan çıkmak için düğmeye basabileceğini ileri sürdü. Gazetenin Trump'ın yakın çevresine ve kendisi ile daha önce çalışmış kaynaklara dayandırdığı haberine göre başkan, yıllardır kapalı kapılar ardında söylediği bu düşüncesini olası bir seçim zaferi sonrasında uygulamaya sokabilir.

Buyurun buradan yakın!

Bu Trump gerçekten ilginç, hatta bence deli.

Aslında deli değil, dünyadaki güç geçişinin farkında olan Avrupa’nın ellerinin arasından kaydığını görerek bu karara varıyor. Bunun son örneği ABD’nin İran’a yaptırım kararına Avrupalı müttefiklerinden gelen red yanıtı oldu.

Trump’ın bir başka bombası bunun, törenlerde ampute gazilerin yürütülmemesi imiş.

Gerekçe ise daha da kötü, “Kötü görünüp moral bozuyorlarmış!”

The Atlantic dergisinin iddiasına göre Trump, 2018’de Paris’i ziyaretinde Amerikan şehitliğine de gitmek istememiş, diyesiymiş ki, 1. Dünya Savaşı'nda ölen 1800 Amerikan askeri “loser” imiş. Yani kaybedenmiş.

Dünyanın en büyük askeri gücünü yöneten adam işte böyle biri.

Yani çivisi çıkan sadece bizim memleket değil, tüm dünya.

Yine de ben Biden’a göre Trump’ı tercih ederim!

Düşünün durumun vahametini artık yani.

Trump’ın NATO sürprizi, eski ziocon danışmanı John Bolton tarafından da doğrulandı.

Bolton bu yaz çıkan kitabında başkanın birçok defa ittifaktan ülkesini çekmeyi dile getirdiğini yazdı. Bolton geçen ay İspanyol basınına verdiği röportajda ise Trump'ın ekim ayında bir 'sürpriz' yapabileceğini ve Kasım ayındaki seçimlerden hemen önce NATO'dan çekilmeyi vaat edebileceğini söyledi.

Oysa ABD’deki ziocon mahfiller, NATO ile daha çok iş yapma niyetinde.

DOĞU AKDENİZ’DEKİ KRİZ

Mesela Doğu Akdeniz’de, mesela Doğu Avrupa’da Rusya’ya ve Belarus’a karşı, mesela Ortadoğu’da Suriye ve Lübnan’a yönelik olarak.

Suriye’de üzerimize PKK/YPG’yi süren ABD, Doğu Akdeniz’de de Yunanistan ve Fransa’yı kışkırtıyor.

Bizdeki kadrolu NATO elemanları hemen yine Brüksel’in ipine sarılıyor.

Aman koşsun gelsin NATO ayırsın bizi diye.

Oysa ABD, Türkiye ve arka plandaki Avrasya düşmanlığında işi sıkı tutuyor.

NATO’suz, Dedeağaç’ta Amerikan askeri üssü kuruyorlar.

Hedef hem Türk boğazları, hem Kuzey Ege ve hem de Rusya.

ABD, son olarak Güney Kıbrıs Rum yönetimine 33 yıllık silah ambargosunu kaldırdı.

Bu, açıkça Türkiye’ye düşmanlıktır.

Doğu Akdeniz’de örtülü yürütülen Türkiye karşıtı cephenin arkasında kimin olduğunun ilanıdır.

Ancak kriz anları ortalık toz duman olunca 5.kol ekipleri harekete geçiyor.

Son örneği Rusya’nın Doğu Akdeniz’de NAVTEX ilanı.

Aynı NATO’cu tipler, bu kez sanki Rusya da bize karşı cepheye geçmiş gibi ortalığı karıştırıyorlar.

Artık küresel çapta bir üne sahip yerli ve milli stratejistimiz E. Tüma. Cem Gürdeniz’e göre Rusya’nın faaliyetinin Antalya istasyonu üzerinden Navtex ile bildirilmesi Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a karşı önemli bir hamle: 

Burada, bazı çevrelerin beklediği gibi, TürkRus ilişkilerini menfi yönde etkileyecek bir durum yok. Kaldı ki, Rusya’nın faaliyetinin Antalya istasyonu üzerinden Navtex’le bildirilmesi, söz konusu faaliyetler Türk yetki alanında icra edileceği için Yunanistan ve GKRY’ye karşı da önemli bir hamledir.”

Rus Ajansı Sputnik’e konuşan Cem Gürdeniz önemli açıklamalarda bulundu:

Bence mevcut konjonktürde Türkiye ve Rusya’nın işbirliklerini ileri taşımaktan başka seçeneği kalmadı. Ben bunu Akdeniz krizinin başından bu yana söylüyorum. ABD ve AB, Türkiye’ye açık şekilde saldırıyor. Bunu hem Fransa hem ABD hem de AB Komisyonu üzerinden Yunanistan ve GKRY’i vekil devlet rolünde kullanarak yapıyorlar. Türkiye’ye yönelik sürekli bir tehdit iklimi var. Kısacası Rusya’yla ve ABD/AB emperyalizminin saldırısı altındaki ülkeler ile işbirliği yapmaktan başka çare olmayan bir duruma doğru gidiyoruz. Ülkemiz, 100 yıl önceki TürkiyeRusya yakınlaşmasına benzer bir süreci yaşayabilir” 

Yunan jeopolitik analist George Antonopoulos da Amiral Gürdeniz ile aynı fikirde.

Antonopoulos diyor ki, ABD’nin bu ambargoyu kaldırmasındaki temel şartı, Rus savaş gemilerinin Güney Kıbrıs’a yanaşmaması imiş.

Yunan analiste göre ABD’nin Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki büyükelçisi Judith Garber, bunu açıkça dile getirmiş.

Antonopoulos, Dedeağaç üssü ile ilgili de bir yazı yazdı.

Limanın yüzde 67’sinin 2 büyük Amerikalı şirkete satılacak olmasının Yunanistan’a fayda sağlamayacağını, Yunan halkının yüzde 64’ünün ABD’yi düşman olarak gördüğünü vurgulayan Antonopoulos, Rusya ile tarihi ittifakın çöpe gideceğinden endişeli.

Haksız da değil, sadece Rusya değil, Çin’e karşı da harekete geçen ABD, Kuşak ve Yol girişiminin tüm rotalarını kesmek için uğraşıyor.

Doğu Akdeniz, Libya, İran ve Suriye bunlardan dördü.

Kuşak ve Yol’a katılacağını açıklayan Lübnan ve İsrail’i vazgeçiren ABD, son dönemde bölgede operasyonel hale gelen Birleşik Arap Emirlikleri’ni de İsrail’in açık emrine (adeta bir rüşvet gibi) verdi.

Bu hamle ile Kuşak ve Yol’un kritik ülkesi Türkiye’nin de açık hedef haline getirildiğini söylemek çok iddialı olmaz.

Bu da daha önce dile getirdiğim Ürdün’de bir Amerikanİsrail darbesinin (Filistinlileri oraya yollamak için) daha da güncel olduğuna bir işaret.

ABD, sadece Güney Çin Denizi ve Tayvan’da Çin ile uğraşmıyor.

Çin’in AsyaAvrupaAfrika ve hatta Güney Amerika ile Kuzey Denizi bağlantılarını da koparıyor.

Tabii Çin’in yanında hedef onun en önemli stratejik ortağı Rusya.

Rusya’ya da saldırılar devam ediyor.

BELARUS’TA KUŞAK VE YOL DARBESİ

Belarus’taki olaylara pek çok farklı açıklamalar getirildi.

Bazıları Belarus’un Covid19 önlemlerine uymamasının, küresel oligarşinin sinirini ve sihirini bozduğu gerekçesiyle renkli devrim başlatıldığını ileri sürdü.

Bu da mümkün ama asıl sebep, Ukrayna’daki Atlantikçi Neonazi darbesi sonrası Kiev’i kaybeden Rusya’nın en son “Avrupalı” müttefiği Belarus’un elinden da alınması ve daha önemlisi Çin merkezli Kuşak ve Yol Girişimi’ne set çekilmesi.

Fransız Gazeteci Yazar Thierry Meyssan geçen gün önemli bir yazı kaleme aldı.

Ondan alıntı yapıyorum:

Euromaidan darbesinin (Ukrayna, 201314) amaçlarından biri de Avrupa’da İpek Yolu’nun önünü kesmek olmuştur. Çin, buna rotasını değiştirerek ve Belarus’tan geçirerek karşılık verir. O günden başlayarak Minsk, hem Moskova ile askeri manevralara katılarak hem de Moskova’nın Suriye’de savaştığı IŞİD’e silah sağlamayı kabul ederek, Batı’ya karşı daha dengeli bir politika izleyerek kendisini aynı istikrarsızlıktan korumaya çalıştı. Minsk’in ayak sürtmesine rağmen, CIA 2020 başkanlık seçimlerine müdahale etti. Svetlana Tikanovskaya, altıncı dönemi için aday olan görevdeki Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’ya meydan okudu. Oyların sadece % 10’unu aldı, seçimlerde hile yapıldığı yaygarasını kopardı ve Fransız BernardHenri Lévy’nin (*) onu karşılamak için apar topar koştuğu Litvanya’ya kaçtı. Batı basını oybirliğiyle «diktatörü» kınadı ve Bayan Tikanovskaya’nın seçimlerde galip geldiğini öne sürdü.”

NATO da vakit geçirmeden, 1 Eylül itibarıyla Baltık denizinde Rusya’yı taciz manevralarına başladı.

Estonya merkezli ve 10 Eylül’e kadar sürecek manevralara Amerikan ordusu da katılıyor.

Bu tatbikatlar öncesinde, geçen Cuma günü bir Amerikan B52 bombardıman uçağı ile Rus Su27 avcı uçağı havada kapışmışlar ve bu olay askeri krize yol açmıştı.

Lukashenko, bu tatbikatların kendisine ve ülkesine karşı olduğunu belirterek ordusunu alarma geçirdi ve Rusya’dan da yardım istedi.

Velhasılı kelam, sadece Doğu Akdeniz’de değil dünyanın her yerinde Atlantikçi cephe ile Avrasya cephesi karşı karşıya ve gerilim giderek artıyor.

Şu çok açık olarak ortada...

Türkiye her ne kadar NATO üyesi olsa da eylemli olarak bu cephenin Avrasya tarafında yer alıyor.

Bu kendi tercihiyle bile değil, tamamen hasım Batılı ülkelerin tutumuyla ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin Yunanistan ile olası bir çatışmaya girmesi, NATO’nun Trump’ı beklemeden çatırdaması anlamına gelir ve Ankara artık kesin olarak Avrasya’daki yerini alacaktır.

“Bunlar 15 Temmuz’daki FETÖ/NATO darbe girişiminde bile NATO’dan vaz geçmedi” diyenleri duyar gibiyim.

Ancak burada mesele bizim NATO’dan vaz geçmemiz değil, NATO’nun bizden vazgeçmesidir.

Türkiye kendi gücünü ortaya koyuyor ve artık kendi göbeğini kendi kesmeli ve Münhasır Ekonomik Bölgesi’ni ilan etmelidir.

Hemen ardından da Kuşak ve Yol Girişimi’ne resmen katıldığını açıklamalı, Batıcı sıcak para ekonomisinden vazgeçtiğini duyurmalıdır.

Hemen ardından da Suriye, Mısır, Lübnan ile görüşmelere başlamalı, ŞİÖ’ye girmeli ve Rusya ile bölgede ortak bir rota çizmelidir.

Ankara, İran ve Irak ile de bir araya gelmeli, PKK terörü başta olmak üzere tüm yabancı unsurları bölgeden kovmalıdır. (Bakınız, pek çok kişinin ‘yalan dolan’ dediği Çinİran devasa 400 milyar dolarlık enerji, endüstri ve güvenlik işbirliği anlaşması 2021 Mart ayında imzalanacak. Bunu Ruhani’nin yetkilisi bizzat açıkladı)

Nasıl ki tarikatlar devletin içini fare gibi kemiriyorsa, NATO ve AB de muhipleri eliyle Türkiye’nin omurilik suyunu yıllarca emdi.

Jeopolitiğin ve vatanseverliğin gereği budur.

Ha bu arada unutmadan; Türkiye’ye havuç ve sopa politikasını uygulayacağını söyleyen AB’ye tavsiyem, havuçlarını salata yapsınlar, sopalarını da münasip bir yerlerine saklasınlar!

(*) Thierry Meyssan’ın ilgili yazısında, geçtiğimiz günlerde Libya’da da Hafter’in yanında boy gösteren Mossad ajanı sözde gazeteci Bernard Henry Levy ile ilgili önemli bir bölüm var. Buraya onu almak istedim. Tüm dünyaya büyük Fransız filozofu diye yutturulan bu şerefsiz herifin gerçek yüzünü Meyssan güzel anlatmış: Bu zat, değerli kereste ithal eden bir şirketin varlıklı varisi olarak, Sovyet karşıtı makaleler yazma konusunda kariyer yapmıştır. Yayıncısı tarafından “Yeni Filozof” olarak piyasaya sunulan Lévy, bugün hala filozof olarak geçinmektedir. Afganistan’daki “Özgürlük Savaşçıları”nı, yani Sovyetlere karşı savaşan Usame bin Ladin’in lideri olduğu Müslüman Kardeşler cemaatinin Arap paralı askerlerini desteklemiştir. Nikaragua’daki Kontralar, yani John Negroponte’nin Güney Amerikalı paralı askerlerinin yanında yer almıştır. Eski Nazi ABD’li neomuhafazakar Richard Perle’yi ve Usame bin Ladin’i askeri danışman olarak görevlendiren eski Nazi (Müslüman Kardeşler üyesi Müslüman Nazi Hançer Birlikleri’nde görev almıştır) Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç’in basın danışmanı olmakla övünmüştür. Daha sonra “diktatör” Slobodan Miloseviç’i devirmek için Belgrad’ın bombalanması gerektiğini açıkladığında beni nasıl etkilediğini anımsıyorum. Komünist Miloseviç bir diktatör olurken, Nazi yanlısı İzetbegoviç’in neden demokrat sayıldığını tam olarak anlamamıştım. Her neyse geriye dönelim, bugün “BHL” lakabıyla anılan BernardHenri Lévy, Rusya topraklarında İçkerya İslam Emirliği’ni oluşturan Çeçen Müslüman Kardeşler’e ateşli desteğini sundu. Cemahiriye’nin dış servislerinden alınan bir rapora göre, Cumhuriyetçi Senatör John McCain’in Kahire’de Şubat 2011’de düzenlediği toplantıya, Kaddafi rejiminin devrilmesinin ayrıntılarını görüşmek üzere katılıyordu. Fransızlar, onu Élysée’nin avlusunda, Dışişleri Bakanı yerine ülkesinin Libyalı diktatöre (sadece ve sadece devrilmesi gereken insanlar “diktatör”dürler) karşı kararlılığını ilan etmesini şaşkınlıkla izlediler. Tabii ki, gerçek Nazilerin önderlik ettiği renkli devrim sırasında da Kiev’in Euromaidan’nındaydı.”

KAYNAKLAR

https://www.theatlantic.com/politics/archive/2020/09/trumpamericanswhodiedatwararelosersandsuckers/615997/

https://www.globalresearch.ca/jcpoasignatoriesviennarejectsnapbacksanctionsiran/5722809

http://infobrics.org/post/31721/

http://infobrics.org/post/31676/

https://www.voltairenet.org/article210740.html

http://infobrics.org/post/31710/