Temel Borga Budak yazdı...


Haftasonu “pandemi” gölgesinde gerçekleştirilen 37. Cumhuriyet Halk Partisi Olağan Kurultayı sona ermiş olsa da hem Kurultay öncesinde tamamlanan il/ilçe kongrelerinde hem de Kurultay günü yaşananlara ilişkin tartışmalar uzun süre gündemi meşgul edecek gibi görünüyor. Ana başlıklar, seçilenler, çizilenler ekranlarda yüksek yoğunlukla tartışıldığı için siyasi gündem ile oldukça bilgi sahibi olduğunu bildiğim Veryansın TV okurlarının bu konularla değerli zamanlarını harcamak istemiyor ve kitabın ortasından konuya giriş yapıyorum. Buyrun başlayalım… 

Malumunuz 24 Haziran genel seçimlerinden kısa bir süre sonra Muharrem İnce ayaklanması yaşanmış ve İnce arkasına kattığı yüksek miktarda delege ile genel merkez kapılarına dayanmıştı. Kuvvet, mekan ve zaman kriterleri açısından değerlendirdiğimizde en az birkaç büyük strateji hatasıyla gerçekleştirilen bu isyan seçimden yenilgiyle çıkan partinin karışmak üzere olan iç dinamiklerini konsolide ederek, ortak düşman karşısında birleşmesini sağlamıştı. İsyanın bastırılmasında önemli rol üstlenen Oğuz Kaan Salıcı tez bir şekilde örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak atandığı gün Kemal Kılıçdaroğlu’nun önemli bir taviz verdiği hatta bu ekibe kendini emanet ettiği seviyesine bile varan yorumlar yapılmıştı. Ve son olarak yerel seçimlerde elde edilen İstanbul zaferi organize marjinallerin iyice güçlenmesine sebep olmuş ve parti içi iktidar dengelerini değiştirmişti.

Aslında bugün sonuçlarını konuştuğumuz tüm durumların sebebi oldukça kısa bir şekilde özetlemeye çalıştığım bu talihsiz serüvenler dizinin sonucudur. Bu durumun içerisinde talihsiz olarak tanımlamaya çalıştığım kurum organize marjinaller, etnikçiler ve 10 aralıkçılar tarafından esir alınmış olan CHP yönetimi, topluluk ise hayatlarının tüm aşamalarını 6 okun gölgesinde yaşamaya yemin etmiş olan tertemiz Atatürkçü üyeler ve seçmenlerdir. 

Değerli Veryansın TV okuyucuları; 

Cemil Meriç’in cehennemi şu sözlerle tarif etmişti; “Dante cehennemi anlayamamış dostum. Cehennem hatıraların küllenmesi, ümitlerin susması. Cehennem haykıramamak, ağlayamamak.” Partiye gönül vermiş geniş bir kitlenin hissiyatı bu tarife uygundur.

Kurultay günü yaşananları farklı bir bakış açından etkitepki ve sebepsonuç bağlamlarıyla değerlendirecek olursak; Kemal Kılıçdaroğlu’nun 80 kişilik anahtar listesinde yer almasına rağmen kurultay tabiriyle üzerleri çizilen yani iktidardan düşürülen 4 isim ve rahat seçilmeleri beklenirken PM için yeterli oyu elde edemeyen partinin kuvvetli isimleri eski Genel Sekreter Gürsel Tekin ile yine eski İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat hem parti hem de genel kamuoyunda büyük sürpriz olarak değerlendiriliyordu ki Canan Kaftancıoğlu’nun gazeteci İsmail Saymaz’a yaptığı “Ben yaptım” açıklaması bir şok daha yarattı. 

Meğerse Game of Thrones’un en ilginç karakterlerinden Arya Stark’ın sürekli tekrarladığı ölüm listesi gibi Canan Kaftancıoğlu’nun da benzeri bir kara listesi varmış. Ve listenin en başında yer alan Yıldırım Kaya, Tuncay Özkan, Gürsel Tekin, Ünal Çeviköz, Aykut Erdoğdu gibi isimler Oğuz Kaan Salıcı, Kaftancıoğlu ve Tunç Soyer ittifakıyla çizilmiş. 

Bu ittifakların her siyasal ortamda kurulduğunu ve siyasetin doğal akışı içerisinde yer aldığını düşünebilirsiniz fakat Cemal Canpolat konusunda işler oldukça ilginçleşiyor.

Yerel seçim zaferinden sonra Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu arasında kamuoyuna da yansıyan ciddi gerginlikler yaşandığını hatırlarsınız. İşte o günlerde yaklaşmakta olan İstanbul İl Kongresi için bu durumu da değerlendirmek isteyen Cemal Canpolat’ın, İstanbul İl Başkanlığı için aday olacağı ve kazanma ihtimalinin de oldukça yüksek olduğu parti için kamuoyu tarafından tartışılan konular arasındaydı. Tam bu noktada başkanlığı kaybetmek üzere olan Kaftancıoğlu’nun yardımına AKP yönetimi yetişti diyebiliriz.

Açılan dava ve sonucunda kesilen ceza Kaftancıoğlu’ndan desteğini çekmiş olan Kılıçdaroğlu’nu o dönemde doğal olarak zor bir ikilemin içerisine soktu.

Bundan sonra yaşananları kirlenmenin boyutunu net olarak iade edebilmek amacıyla CHP gündemini 30 yıldır takip eden deneyimli gazeteci Şaban Sevinç’in youtube kanalı “Bizim TV” üzerinde yaptığı değerlendirmeden birebir olarak aktarmak istiyorum;

Kaftancıoğlu’nun aldığı ceza kesinleşince Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’nu görevlendirerek Canpolat ile görüşmesini ve kendisini adaylıktan çekilmesi konusunda ikna etmesini istiyor.

Bu görevlendirme üzerine İmamoğlu yanına Trabzonlular grubunun en önde gelen isimlerinden Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’ü de alarak Canpolat ile yemekte buluşuyor. Üçlü zirvede durum Canpolat’a aktarılıyor. Adaylıktan çekilmesi için ikna ediliyor ve bunun karşılığında PM üyesi olarak Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde yer alacağı kendisine ifade ediliyor. Eski kurt Canpolat, partinin kurumsal kimliğine saygı göstereceğini belirterek Kılıçdaroğlu’nun isteğini geri çevirmiyor. 

Burada bir dipnot ekleyelim: Parti Meclisi veya Yüksek Disiplin Kurulu için genel merkezin anahtar listesine son şekil bir gece öncesinden verilir ve liste kesinleştirilir. Aday olarak listede yer alacak isimler yine bir gece öncesinden aranarak adaylık kendilerine tebliğ edilir. 

Canpolat bir gece öncesinde aranmayınca 80 kişilik listede yer almadığını düşünerek herhangi bir çalışma yapmadan kurultaya gidiyor. Fakat liste Kurultay alanında okunduğu zaman listede yer aldığını görünce doğal olarak büyük bir şaşkınlık içerisinde kalıyor. 

Velhasıl kelam yeterli delegenin oyunu alamayan Canpolat PM’ye seçilemeyince bu durumda Kılıçdaroğlu cephesinde şaşkınlık yaratıyor. Ve Genel Başkan, Canpolat ile görüşmek istediğini belirterek kendisini genel merkeze davet ediyor.

Gerçekleştirilen toplantıda Canpolat durumu Kılıçdaroğlu’na aktarınca şaşkınlık her iki taraf için de bir kat daha artıyor ve konuyla ilgili bilgi almak için Oğuz Kaan Salıcı’da toplantıya davet ediliyor. Görüşmenin sonunda Salıcı’nın ilgili aramayı yapmadığı anlaşılıyor.

Listede yer alan 79 kişiyi arayan Salıcı muhtelif bahanelerle talihsiz bir şekilde Canpolat’ın bilgilendirilemediğini ifade etmeye çalışsa da Kılıçdaroğlu’nun büyük tepkisiyle karşılaşıyor.

Özetle; Oğuz Kaan Salıcı ittifak ortağı Kaftancıoğlu’nun en önemli rakibi Canpolat’ı devre dışı bırakmak için tüm etik değerleri ayaklar altına almakla kalmıyor aynı zamanda görevini de alenen ihmal ediyor. Bu durumu tek kelimeyle tanımlayacak olsam “ihanet” ilk tercihim olurdu. Lakin asıl önemli olan Kılıçdaroğlu’nun tanımlayacağı kelime ve göstereceği tepki... 

Sevgili Veryansın TV okuyucuları;

Organize marjinaller, 10 Aralıkçılar, etnikçiler, neoliberaller ve siyasal islamcılar ortak kültürden gelmeselerde ortak bir öğretiden beslenirler. Bu zihinler için zafere giden her yol mübahtır. Demokrasi istenildiği zaman inilecek bir tramvay, dillerinden düşürmedikleri insan hakları ise sadece elitler için vardır. Etik ise kelime haznelerinde olmayan bir kavramdır.

Halbuki bugün yaşadığımız dünyanın düşünsel mimarı olan Aristo’ya göre Etik ile Siyaset arasında görünmez ama kopmaz bağlar vardır. Düşünce erdemleri ve karakter erdemleri etik değerlerini oluşturur. Bilgelik, doğru yargılama ve aklı başındalık gibi düşünce erdemleri akılla birlikte gider, bu tür erdemler akıl taşıyan yana, akıl taşımasından ötürü ruhun buyuran yanına özgü erdemlerdir. Cömertlik ve ölçülülük gibi karakter erdemleri ise akıldan pay almayan yanla ilgili, doğal olarak akıl taşıyanın peşinden giden özgün erdemlerdir.

Kıssadan hisse; “Sıkı Dostlar ile İktidara” yürüyeceğini kamuoyuna ilan edenler, yola çıktıkları Atatürk ilkelerini ve Cumhuriyet değerlerini benimsemiş arkadaşlarını yolda buldukları etik ve felsefe değerlerinden yoksun fırsatçılara tercih etmemelidirler.

Ve vasat zihinler başkaları tarafından kurulan hayal gerçeklerin etkisi altında kalsa da, asıl gerçeklik ona inanmayı bıraktığınız anda bile kaybolup gitmeyendir. Cumhuriyet Halk Partisi tıpkı asırlık görkemli bir çınar gibi gerçekliğin ta kendisidir. Hiç şüpheniz olmasın ki Cumhuriyet’in yılmaz neferleri, ayakları bu topraklara basan çocuklar, yurtseverler yani bizler, organize marjinallerin, etnikçilerin, 10 aralıkçıların, siyasal islamcıların ve ortaklarının bu “Dip Dalga” gerçekliğiyle yüzleşeceği günlerin çok yakında olduğunu biliyoruz.

Yüreği bu topraklar için çapan tüm yurtseverlere iyi bayramlar dilerim.