Toplum olmak ile topluluk ya da kitle veya sürü olmak çok farklı şeylerdir. Toplumu eğitimli, ne yaptığını bilen ve sorumluluk sahibi bireyler oluşturur. Birlikte oluşun bir amacı vardır. Ortak bir kültür ve ortak bir gaye etrafında toplanılmıştır. Oysa topluluk ya da sürü kerhen bir arada, zorlama ya da tesadüf ile birliktedir. Toplum her şeyden evvel kendi kültürüne ve oluşturduğu değerlere sahip çıkar. Topluluk için korunacak bir değerler topluluğu ya da kültür yoktur. Bu gün Türkiye toplumu Türk Milletinin 5 bin seneden beri oluşturduğu değerleri ve kültürü harcamakta müflis babanın hovarda oğlu misali yarış halindedir. Oysa bu değerler pek çok badirelerin birlikte atlatılması ya da yaşanması ile ortaya çıkmış, ulus bütünlüğü ve kültürü ile oluşturulmuş gerçeklerdir.
Öncelikle kültür, İnsanların toplumsal yaşam içinde tarih boyunca ürettikleri bütün maddi ve manevi değerlerin hepsini dile getirir. Kültür maddi ve manevi olarak ikiye ayrılır. Maddi kültür insanın doğa ile etkileşimi sonucu ürettiği her şeydir. Manevi kültür ise insanları birbirleri ile olan etkileşimi sonuncunda ortaya koydukları her şeydir. Kültür milli niteliğe sahiptir, her toplumun kendine özgü kültürü vardır. Uygarlık ise kültürün evrenselleşmiş halidir. Kültür basit kurallar ya da değerler bütünü değildir. Öncelikle toplumu ve onu oluşturan bireyi korur. Çünkü kültür süreğen yani devamlılık arz eder. Toplumsaldır, insanların toplum halinde yaşamasından doğar. Tarihseldir, bir geçmişi vardır. Öğrenilir ve öğretilir, sonradan kazanılır. Sürekliliğe sahiptir. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Devamlılık gösterir. Toplumdan topluma değişir. Uyulması gereken kurallardan oluşur. Kültürün maddi öğeleri, manevi öğelerinden hızlı değişir. Kültür dil yolu ile sonraki nesle aktarılır. Her kültürün alt kültürleri vardır.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere Türkiye toplumu basit bir tüketim kültürüne değil en az 5 bin senelik bir değerler manzumesine sahiptir. Bu değerlerin ortak adı da Türk Kültürüdür. Türk kültürünün en önemli özelliği bize yani ulusumuza has olması, bizi biz yapmasıdır. Bize değer veren, bizi diğer toplumlardan ayıran en temel özelliğimizdir. Bize Türk kimliğini ve kişiliğini kazandıran özgün yapımızdır. Bizim kültürümüz bize hastır. Pek çok ulusun gıpta ile baktığı ve her daim övgü ile söz ettiği bir kültür birikimine sahibiz. O kadar güzel ve mümtaz bir kültüre sahibiz ki, eski Çin, İran, Bizans ve Avrupa kayıtlarında Türklerin kültürü hakkında gerçekten çok değerli görüşler yazılmış, ulusumuzun birlik ve beraberliği ile kültürel farklılığı hep takdir edilmiştir. Bizi beş bin senedir bir arada tutan en değerli varlığımız dilimiz ve bunun etrafında gelişen kültürümüzdür. Buradan geriye baktığımızda dünya tarihinde Türk kültürü kadar eski olan bir ya da iki kültürden başka bir birikim göremiyoruz. Tarihi süreçte ölmüş olan sözde kültürlerin de birileri tarafından sahiplenilmesi bile bizim kültürümüzün büyüklüğünü ve kadimden beri var oluşunu gölgeleyemiyor. Birilerinin ısrarla sahiplenmeye çalıştığı Helen, Mısır, Roma gibi devletlerin ya da uygarlıkların kültürlerinden bu gün bahsetmek imkansızdır. Ama beş bin yıldır var olduğunu çeşitli kaynaklardan öğrendiğimiz Türk Kültürü bu gün bile aynı canlılığı ile devam etmektedir. Bizim kültürümüz eşsizdir, çünkü binlerce yılın birikimidir. Nadidedir çünkü hala canlı bir şekilde yaşatılmaktadır. Yeryüzüne yayılmış yaklaşık 350 milyonluk bir ulus tarafından yaşatılmaktadır.
Çok değil bundan 5060 sene önce son derece bağlı olduğumuz değerlerimiz artık yavaş yavaş terkedilir olmuş, ulus bütünlüğümüz ve kültürel zenginliğimiz yoğun bir kültürel erozyona maruz kalmıştır.
TV, İnternet ve basın yayın organları tarafından son 30 seneden beri toplumumuz yoğun bir KÜLTÜR EMPERYALİZMİ sağanağına maruz bırakılmış, eğer tedbir almazsak çok değil on yıl içinde aile, toplum, ulus bilincini yok edecek derecede kültürel değerlerimiz yozlaştırılmıştır. Son yıllarda ulus bilincinin karşısına çıkartılan en önemli düşman, popüler kültür adı altındaki TÜKETİM TOPLUMU adı verilen yozlaşmış topluluktur. Düşünün ki; ne kadar insani değer varsa bir nevi pazar eşyasına, pazarlama ürününe dönüştürülmüş, aile, toplum ve ulus bilinci yok edilmiştir. Türk Milletinin ne kadar kutsalı varsa buna sahip çıkmak gericilik sayılır olmuştur. Basit gibi görünen ama ileride çok derin meselelere yol açacak uygulamalar bile vatanını ve milletini sevenler tarafından dile getirilemez olmuş durumdadır. Buna ister mahalle baskısı deyiniz, isterse toplumsal duyarsızlık. Mesela; bedelli askerlik gibi hayati bir konuda bu yanlıştır dediğiniz anda linç edilmeniz çok da uzak bir ihtimal değildir. Ama bu meselenin ülke ve devletin bekası kadar milletin bu coğrafya da var olabilmesi için hayati önemde olduğunu herkes bilir. Kimsenin işine gelmez çünkü angarya gibi görülür. Herkes askerliğin mecburi bir hizmetten ziyade zaruri, olmazsa olmaz bir hizmet olduğunu bilir ama, popüler tüketim kültürü bunun böyle olduğunu toplumdan saklar ve hatta gereksiz olduğunu empoze eder. Neden? Çünkü efendilere köle gereklidir, sorgulamadan tüketecek, ne ürettiğinin ya da tükettiğinin farkında olmayacak toplum bilincinden yoksun yığınlar, kitleler ve topluluklar gereklidir de ondan.
Düşünün; sizin var olmanızda, bu günlerinize gelmenizde, sizin siz olmanızda insanüstü bir gayret sarf eden anne ve babalarınızı bir güne hapseden aynı kültür ya da dayatma değil de nedir? Sevdiklerinizin bir güne ya da günlere sığdırılması toplumun yozlaşması değil de nedir? Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi uyduruk günlerin açıklaması neyle, hangi kültür birikimi ile yapılacaktır? Kutsallarımıza acımasız bir şekilde saldıran kültür emperyalizminin nihai hedefi ulus bilincini yok edip, tüketim kültürünü dayatmaktır. Birimiz bile bu gün kalkıp eski atalarımızda anneye, babaya, aileye verilen değeri araştırma ihtiyacı hissetmiyoruz. Toplumda yetim ve öksüzlere verilen değeri, onların nasıl korunduğunu kaçımız biliyoruz ya da merak ettik? Hasta olanlarımızı bile insani bir biçimde tedavi eden bir toplumdan, duyarsızlaştırılan bir topluma gelmek inanın insanın içini acıtıyor. Biz bu değiliz aziz okuyucularım. Türk Milleti, Türk Kültürü bu değil! Sokaklarında sadaka verilecek fakir bulunmayan bir toplumdan, sokakta evsizleri olan bir topluma gelmek bizim utancımızdır. Türk Kültürü acilen layık olduğu yere, toplumsal yaşantımıza döndürülmeli, uydurma moda terimler ya da akımlarla yok edilmesinin önüne geçilmelidir. Bunun için görev sadece devlete ve kurumlara değil, aynı zamanda doğrudan doğruya bize yani bu toplumu, bu ulusu oluşturan bireylere ve sivil toplum kuruluşları olan kültür derneklerine ile vakıflara düşmektedir.
Bizler yani Türk Ulusunun fertleri bizim kültürümüzün masallarda kalmasına izin veremeyiz ve vermeyeceğiz. Bu uğurda mesaimizi, malımızı, paramızı harcayacağız ama asla bu kültürün unutulmasına izin vermeyeceğiz. Çünkü Türk Ulusunun varlığı ve bekası demek ancak ve ancak Türk Dili ve Türk Kültürü ile mümkündür. Ulusal bilincin aynı ile yaşatılması ve gelecek nesillere ulaştırılması için Varlığımızı Türk Varlığına armağan edeceğiz! Ne mutlu Türküm diyene!