70. yaşını kutlayan NATO, uzun süredir en stratejik konularda derin görüş ayrılıkları içinde. İttifak’ın dağıldığı, Münih Güvenlik Zirvesi’nde ortaya çıkmıştı, gelinen noktada ‘beyin ölümü’ ilan edildi. Bugün liderler her ne kadar birlik görüntüsü vermeye çalışsa da NATO artık miadını doldurdu.

CANSU YİĞİT

70‘inci yılını kutlayan NATO’nun 2019 Liderler Zirvesi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” çıkışının gölgesinde, Türkiye’nin NATO’nun Baltık Planı’nı veto krizi aşılmadan toplanıyor.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bugün Londra’da başlayan 2019 Liderler Zirvesi’nin gündem maddelerini şöyle açıkladı: “Müttefik kuvvetlerin hazır olması için ilave güçlendirmeler, uzayın bir operasyon alanı olarak tanınması, terörizme karşı aksiyon planının güncellenmesi, savunma yatırımlarında müttefiklerin üzerine düşen yükün dengelenmesi, Rusya’nın saldırgan tutumları ve yükselen Çin’in dolaylı yansımaları.”

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kasım ayı başında Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı üzerine, NATO’nun “beyin ölümünün gerçekleştiğini” ilan etmesi ile başlayan tartışmanın liderlerin gündeminin ana maddesi olması bekleniyor. Macron’un gerekçesi, ABD’nin “müttefiklerden habersiz Suriye’den çekilmesi” ve Türkiye’nin “müttefiklerden izinsiz Barış Pınarı Harekatına girişmesi” idi. Bununla bağlantılı olarak NATO’nun Türkiye Savunma Planı’nda PKK/YPG’nin terör örgütü olarak gösterilmesine ABD’nin itiraz etmesi, buna karşılık Türkiye’nin de Rusya’yı hedef alan NATO’nun Baltık Planını vetosu, açıktan olmasa da liderlerin ikili görüşmelerine damga vuracak.

TARTIŞMALARIN NEDENİ: ABD’NİN ÇÖKÜŞÜ

70. yılına giren NATO’nun misyonunun sorgulanması ve içine girdiği krizler yeni olmamakla birlikte, varlığının en yetkili ağızlardan tartışılır hale gelmesi, tek kutuplu dünyanın çöküşünde sona gelindiğinin habercisi. Bu süreçte Avrupa’dan yükselen farklı sesler, bu döneme hazırlıksız yakalandıklarını gösteriyor. ABD merkezli uluslararası sistem çökerken, ABD’nin Avrupa Birliği (AB) ülkeleri dahil “müttefikleri” kendi güvenliklerini garanti altına alacak adımlara daha acil ihtiyaç duyuyor. AB, NATO’dan bağımsız bir savunma örgütlenmesi ihtiyacını daha sıcak hissediyor. Bu kapsamda Almanya ve Fransa’nın attığı bazı adımlar olmakla birlikte henüz bir mesafe kat edilmiş değil, kısa vadede hayata geçmesi de mümkün görünmüyor.

RUSYA’YA KARŞI TAVIR

NATO’nun kuruluş amacının yani Sovyetler Birliği “tehdidinin” ortadan kalkmasıyla AvrupaAtlantik arasındaki tehdit algısı da farklılaşmaya başladı. NATO, Sovyetler’in çöküşünden beri, bugün daha yüksek sesle Rusya’ya karşı nasıl tavır alınması gerektiği konusunda anlaşmazlık içinde. NATO’nun doğuya doğru genişleme politikası çerçevesinde özellikle 2004’te Estonya, Letonya, Litvanya gibi eski Sovyetler Birliği mensubu ülkelerin İttifak’a katılması ve ileriki yıllarda Ukrayna ve Gürcistan’ı İttifak’a katma girişimleri Rusya tarafından tepkiyle karşılanınca Almanya, Fransa gibi merkez ülkeler Rusya’ya karşı daha ılımlı yaklaşılması gerektiğini savundu. Bu tartışma bugün de Batı Avrupa ile ABD ve güdümündeki Doğu Avrupa ülkeleri arasındaki anlaşmazlığın temel sebebi. NATO’nun beyin ölümünü ilan eden Fransa, Rusya’yı stratejik ortak olarak tanımlarken ve Almanya Rusya ile ilişkilerini geliştireceğini ilan ederken, ABD ve Atlantikçi Avrupa ülkeleri için baş düşman hâlâ Rusya.

İRAN’LA TİCARET VE KUDÜS

Yine ABDAvrupa arasında tehdit algısındaki farklılık, İran konusunda ayyuka çıkmış durumda. ABD’nin tek taraflı olarak nükleer anlaşmadan çekilmesi ve ardından İran’a uyguladığı ambargo, NATO’nun Avrupalı üyelerince yüksek perdeden eleştirildi. Hatta AB ülkeleri, ABD ambargosuna takılmadan İran ile ticareti devam ettirmek için mekanizma kurdu. İran politikasının yanı sıra Washington’un Kudüs’ü tek taraflı olarak İsrail’in başkenti ilan etmesi de ABDAvrupa arasındaki çatlağı gözler önüne serdi.

ÇİN DÜŞMANLIĞI

Reklamdan sonra devam ediyor 

Önümüzdeki süreçte ABDAvrupa ayrışmasının en belirgin yaşanacağı konu ise Çin. Washington, 18 Aralık 2017’de yayınlanan, aslında ABD hegemonyasının çöktüğünün ilanı olan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin odağındaki Çin’i, Avrupalı müttefiklerine de düşman olarak tanıtmak için uzun süredir çabalıyor. Liderler zirvesinde ABD’nin Avrupa’ya dayatacağı konulardan biri de, NATO’nun “potansiyel Çin tehdidinin” daha fazla ciddiye alınması olacak. NATO’nun beyin ölümü tartışmasında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerin ‘oluşturdukları tehditleri’ tespit etmenin Batı’daki ‘özgür ulusların’ sorumluluğu” olduğu şeklindeki çıkışından sonra “NATO’nun devri kapanabilir” tehdidiyle bunun sinyalini verdi. NATO Genel Sekreteri’nin Kasım ayında yaptığı şu çıkış da İttifak’ı ‘beyin ölümünden yeni bir düşman yaratarak kurtarma çabası olarak okunabilir: “Daha önce hiç olmadığı kadar son ve en ileri teknolojiler, NATO ittifakı dışındaki ülkelerden geliyor, özellikle de Çin’den.” Ancak Avrupalı NATO ortaklarının “Çin tehdidine” karşı tepki vermesi, ekonomik ilişkiler göz önüne alındığında mümkün görünmüyor.

ABD’NİN ALMANYA’YI ÇEVRELEME POLİTİKASI

ABD’nin uzun süredir hükmedemediği Avrupa’yı, NATO üzerinden bölme politikası izlediği görülüyor. Trump, Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Avrupa’yı tek bir müttefik olarak görmek yerine “güç odakları” üzerinden politika üreteceğinin sinyalini vermişti. ABD bir taraftan Çin ve Rusya ile geliştirdiği ekonomik ilişkiler üzerinden Almanya’yı sıkıştırırken diğer yandan AB’den ayrılma kararı alan ve ABD’nin Avrupa’da en kararlı müttefiği olarak bilinen, fakat son dönemde ABD’den farklı tutumlar alan İngiltere ile AB içerisinde Almanya’yı dengelediğini düşündüğü Fransa’ya oynuyor. Bunun en somut göstergesi 14 Nisan 2018’de Suriye ordusuna ait üs ve depoların kimyasal barındırdığı gerekçesiyle bu üç ülke tarafından bombalanması oldu. Trump’ın Almanya’ya karşı tutumu nedeniyle Merkel 2017 Mayıs’ında “Avrupa’nın artık ABD’ye güvenemeyeceğini” ilan etti ve “Avrupa’nın kendi kaderini kendisinin belirlemesi gerektiğini” söylemek zorunda kaldı.

İTTİFAK’IN DAĞILMA İLANI:MÜNİH GÜVENLİK ZİRVESİ

Tüm bu çatışmaların gölgesinde 1517 Şubat’ta düzenlenen 55. Münih Güvenlik Konferansı’nda aslında Transatlantik İttifakı’nın dağıldığı gayri resmi olarak ilan edildi. Konferansta ABD adına konuşan Başkan Yardımcısı Mike Pence, Almanya’nın Rusya ile arasındaki “Kuzey Akım 2” gaz boru hattı projesinden vazgeçmesini, Avrupalı müttefiklerin İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çıkmalarını ve İran yaptırımlarına katılmalarını, Huawei ürünlerini satın almamalarını, 5G’yi piyasalarına sokmamalarını, Türkiye’nin ise Rusya’dan S400 füzelerini almaktan vazgeçmesini istedi. Pence’ye yanıt veren Merkel ise ABD ile Avrupa arasındaki farklılıkları açığa çıkaran bir konuşma yaptı. Bir tane ortak nokta bulunamadı.

New York Times’e göre zirve “ABD ve ittifakları arasındaki yarılmayı ortaya koydu.” The National Interest’teki bir yoruma göre de “Amerika ve Avrupa kendi yollarında gitmeye devam ediyordu”. En çarpıcı yorum ise The Times’ten geldi: “Transatlantik maskaralığı bitti.”

İLK BÜYÜK KIRILMA: IRAK İŞGALİ

Transatlantik ilişkilerdeki ilk büyük kırılma 11 Eylül 2001 saldırısı sonrası 2003’te gelen Irak işgalinde yaşandı. ABD’nin El Kaide’yi desteklediği ve kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesiyle başlattığı işgal, hem ABDAB arasında çatlağa neden oldu hem de İngiltereİtalya ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Fransa, Almanya ve Kuzey Avrupa ülkeleri arasında bölünmeye... İngiltere ve İtalya’nın arasında olduğu sınırlı sayıdaki NATO üyesi işgale destek verdi ancak Almanya ve Fransa’nın başını çektiği NATO üyeleri işgale kesin bir dille karşı çıktı.

FRANSA SÜPRİZ DEĞİL

NATO’nun “beyin ölümü” ilanının Fransa’dan gelmesi şaşırtıcı değil. NATO’nun 12 kurucu ülkesinden biri olan Fransa, ilerleyen yıllarda İttifak’ın amacından saptığı ve giderek ABD’nin emrine girdiği gerekçesiyle, 1966’da dönemin Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’nin kararıyla İttifak’ın askeri kanadından çıkmış ve NATO Başkomutanlık Karargahı dahil tüm NATO üs ve tesislerini Fransız topraklarından çıkarmıştı. İlginçtir ki Fransa’yı tekrar NATO’nun askeri kanadına sokan eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, geçen hafta yaptığı açıklamada, “Avrupa ve Batı uygarlığının çöküşe geçtiğini, dünyanın eksenin Batı’dan Doğu’ya kaydığını” ilan etti.

DÖRTLÜ SURİYE ZİRVESİ

70. yıl buluşmasını önemli kılan bir başka nokta da zirvenin Türkiye, Fransa, İngiltere ve Almanya liderleri arasında dörtlü bir toplantıya evsahipliği yapacak olması. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile Suriye gündemi çerçevesinde bir araya gelecek. Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı’nı en sert perdeden eleştiren liderlerle ortak bir payda bulmaya çalışacak, Güvenli Bölge İmar Planı’na da destek isteyecek.

MALİ YÜK TARTIŞMASI ŞİMDİLİK RAFA KALKTI

İttifak’ın kuruluşundan beri en büyük tartışma başlıklarından biri ekonomik yük. NATO halihazırda giderlerini, 29 üye ülkenin GSMH’sinin yüzde 2’sini alarak karşılıyor. Ancak ABD, söz konusu ülkelerin gelirlerinin arasında ciddi bir fark olduğunu ve belirlenen oranın adil olmadığını, Trump yönetime geldiğinden beri daha yüksek bir tonda söylemeye başladı. Zira mevcut durumda NATO gelirlerinin yüzde 22’sini ABD karşılıyor.

Zirveye iki gün kala, İttifak’ın dağılma tartışmasına hazırlıksız yakalanan Almanya’dan geri adım geldi. Berlin, ABD’nin dayatmasına boyun eğerek NATO harcamalarına ABD kadar katkı koymayı kabul etti. Alman haber ajansı dpa’nın haberine göre, ABD’nin NATO ortak harcamalarına yaptığı mali katkı 2021 yılından itibaren yüzde 22,1’den yüzde 16,35’e azaltılacak. Buna karşılık Almanya’nın mali katkısı yüzde 14,8’den yüzde 16,35’e artırılacak. Böylece Almanya harcamaların yükünü ABD ile eşit bir biçimde taşımaya başlayacak.

TÜRKİYE TARTIŞMALARIN GÖBEĞİNDE

Macron’un ‘beyin ölümüne’ gerekçe gösterdiği ‘Türkiye’nin NATO müttefikleriyle yaşadığı güven bunalımı’ tartışması ilk değil ve son olacağa da benzemiyor. 1962’deki Küba Füze Krizi, 1964’te Johnson mektubu, 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı ile gelen silah ambargosu...

Bugün gelinen noktada 15 Temmuz darbe girişimi ve Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen PKK kukla devletçiğine karşı mücadele ile Doğu Akdeniz’de ‘müttefiklerini’ düşman safında bulan Türkiye; yönünü Avrasya’ya dönmüş durumda. NATO başkentlerinde Türkiye’nin ittifak içinde kalıp kalmaması tartışmaya açılırken, NATO liderler zirvesine günler kala İttifak içinde yaşanan YPG/PKK krizi, ayrışmanın boyutunu gözler önüne seriyor. Hareetz’de önceki gün yayımlanan “Şu anda NATO’nun en büyük tehdidi Trump değil, Türkiye” başlıklı makale, Atlantik cephesinin Türkiye’ye bakışını net olarak özetliyor: “Soğuk Savaş sırasında Türkiye Sovyet yayılmacılığına karşı bir siperdi. Geniş askeri ve jeostratejik konumu Türkiye’yi stratejik bir müttefik haline getirdi. Ancak bugün NATO’nun temel güvenlik kaygıları, Rus kışkırtması, kitle imha silahlarının yayılması, Ortadoğu’daki istikrarın kötüleşmesi ve buna bağlı olarak göç ve terör tehdididir. Bunlardan biri olursa, Türkiye bu güvenlik tehditlerinin yayılmasına katkıda bulunmuştur.”

Financial Times’ta yayımlanan ‘NATO’nun ortak amacı yeniden kurgulanmalı’ başlıklı başyazıda da MacronErdoğan tartışmasına değindikten sonra şöyle deniyor: “Türkiye’nin kendisi, İttifak için Macron’un dikkatsiz sözlerinden daha büyük bir zorluk teşkil ediyor.” Barış Pınarı Harekatı ve Rusya’dan S400 alması nedeniyle Türkiye’yi eleştiren başyazı şu satırlarla devam ediyor: “NATO müttefikleri için bu haftaki zirveyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sert bir mesaj vermek için kullanmaları iyi olacak. Türkiye müttefiklerine danışmadan geniş kapsamlı kararlar alırsa NATO’nun otomatik savunmasını göreve çağırmayı da bekleyemez.”

'ZİRVEYİ ALTÜST EDEBİLİRLER'

Zirve ile ilgili Times’a konuşan eski NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, İttifak’ın bölünmeler nedeniyle istikrarsızlaşma riski olduğunu belirterek ABD, Fransa ve Türkiye’nin bu zirveyi altüst etme ihtimalinin bulunduğunu söyledi. Rasmussen ABD Başkanı Trump’ın diğer ülkeleri, bütçelerinden savunma harcamalarına NATO şartı olan yüzde 2’den az pay ayırmakla suçlayabileceğini; Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un daha önce kullandığı “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” gibi ifadelerle yeni tartışmalara yol açabileceğini vurguladı ve ekledi: “Üçüncü tehdit ise, tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO’nun birliğini test etmeyi sürdürmesi.”


Aydınlık