Av. Asil Kocaçınar / Hukukanaliz

2008 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan krizin ardından; üçüncü bir kişinin dahlinin olmadığı, gizlilik ve güvenin ise esas olduğu bir finans sistemi yaratma ihtiyacı, dünya çapında gündeme geldi. Zira kriz sürecinde tüm iktisadi sistemin sıcak para ve dolayısıyla da bir sıcak para musluğuna bağlanmış olması, piyasalardaki tüm yatırımcıların kaderini bu musluğu kontrol eden güce bağlıyordu. Giderek şişen dolar balonu, ne gibi krizlere gebe olduğunun iktisadi anlamdaki ilk işaretlerini ise yine 2008 yılında verdi. Bu işaretler neticesinde; bir merkezi olmayan, güvenli, değişim kabiliyeti bulunan ve dolayısıyla da dolara alternatif yaratabilecek bir ödeme aracı arayışı tüm piyasa aktörleri açısından elzem hale geldi.

Bu ihtiyacın sonucunda “kripto para” olarak adlandırılan; arkasında herhangi bir devlet, kurum, banka veya iktisadi kuruluşun olmadığı ödeme araçları yaratılmaya başlandı. O günlerden günümüze değerini neredeyse sürekli arttıran ve her geçen gün daha geniş halk kitlelerinde konuşulmaya başlayan kripto paralar, elbette temelindeki teknolojik sistemi de bilinir kıldı. Zira ulaşımdan altyapıya, depolamadan idari hizmetlere kadar pek çok alanda kullanılan blockchain teknolojisi, kripto paralar sayesinde geniş kesimlerce tanınır hale geldi.

Her ne kadar blockchain ününü bitcoin’e borçlu olsa da, son tahlilde bitcoin de varlığını bu teknolojiye borçludur. Blockchain, temelinde kriptoloji kavramının yattığı bir veri saklama yöntemidir. Eğer bir tanım yapmak gerekirse blockchain, içinde kriptolojik yöntemlerle gizlenmiş veriler taşıyan blokların birbirine yazılımsal zincirlerle bağlı olduğu dağıtık bir veri tabanıdır. Kripto para denilen veri, varlığını bu zincirlerdeki bloklarda ve dolayısıyla da dağıtık veri tabanının içinde sürdürür. Blockchain’e “dağıtık” veri tabanı denmesinin nedeni, bugüne kadar kullanılan depolama sistemlerinin aksine; bu teknolojideki veri aslının sisteme dahil olan tüm cihazlarda aynı anda barındırılabilmesi ve böylece ilgili verinin cihazlardan herhangi biriyle kanıtlanabiliyor olmasıdır. Örneğin A kişisi B kişisine 1 bitcoin göndereceği zaman, bu işlemin gerçekleştiğine dair veriler bitcoin’in blockchain ağına dahil tüm cihazlarda saklanacak ve böylece hiçbir zaman kaybolmayacaktır. Bu bilginin kaybolabilmesi ancak sistemdeki tüm cihazların yok edilmesi ile mümkün olabilecektir ki bu da oldukça düşük bir ihtimaldir. Son olarak ekleyelim ki, blockchain ağına dahil bu cihazlar son günlerde sıkça konuşulan “madencilerdir”. Bu madenciler, blockchain zincirleri üreterek, yeni verilerin bu veri tabanına işlenmesini sağlarlar. Bu genel açıklamaların ardından, kripto paraya ilişkin en çok akla gelen hukuki sorunları özet bir biçimde tartışmaya gayret edeceğiz.

KRİPTO PARA YATIRIMCILIĞI/ÜRETİMİ SUÇ MU?

Modern ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri suç ve cezada kanunilik ilkesidir. Bu ilke uyarınca, ilgili mevzuatta suç olarak düzenlenmemiş bir fiili gerçekleştiren kişinin bu davranışı suç olarak nitelendirilemez. Bunun basit sonucu olarak, kişinin de fiili nedeniyle suçlu olabilmesi mümkün değildir. Bilindiği üzere halihazırda hiçbir hukuki mevzuatta kripto paraya dair cezai bir düzenleme mevcut değil. Bu nedenle kripto para alımsatımının veya madenci olarak üretiminin bir ceza yaptırımına maruz kalması da söz konusu değildir. Söz gelimi kripto para faaliyetleri, Türk hukuk düzeni açısından halen meşru görülmektedir.

Ancak kripto para kullanılarak, başka suçların işlenmesi ayrı olarak değerlendirilmesi gereken bir hukuki sorundur. Örneğin kamuoyunda “kara para aklama” olarak bilinen “suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun (Türk Ceza Kanunu m. 282)” kripto para kullanılarak işlenmesi halinde kripto para kullanımının değil, Türk Ceza Kanunu m. 282’de düzenlenen suç tipinin cezalandırılması söz konusudur. Aynı şekilde geçtiğimiz günlerde gündeme gelen “kripto para üretim cihazlarına yönelik operasyonlarda” da kripto para değil, söz konusu cihazların hukuka aykırı yollarla ülkeye sokulmuş olması yaptırıma tabii tutulmuştur. Yine uzun bir süre ülkemiz ve hukuk camiamızın gündemini meşgul eden Thodex vakıasında da yargı organlarını harekete geçiren Thodex borsasının kripto paraya dair faaliyetleri değil, sözleşmeye aykırı davranışları olmuştur. İlgili borsanın uhdesinde tuttuğu paraları, bu paraları yatıran müşterilerinin iradesine aykırı biçimde kullandığı anlaşılmış ve bu fiilin sonuçları üzerine hukuki süreç yürütülmeye başlanmıştır. Son tahlilde kripto para, Türk hukuku açısından meşru olup kripto para faaliyeti yürütenlerin yalnızca bu fiillerinden ötürü cezai yaptırıma tabi tutulmaları mümkün değildir.

KRİPTO PARA VERGİYE TABİ MİDİR?

Aynı ceza hukukunda olduğu gibi modern vergi hukukunun temelinde de “kanunilik ilkesi” vardır. Anayasamızın 73. maddesi açıkça “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” demektedir.Bu nedenle kripto para bulundurmanın, almanın, satmanın vb. işlemlerde kullanmanın vergilendirilmesi ancak bu yönde bir kanunun yapılması ile söz konusu olabilir.

Vergi hukukunda kanunilik ilkesinin bir yansıması da kıyas yasağıdır. Kıyas, hukuki olarak benzer durumlara benzer hukuki muamelelerin uygulanması olarak tanımlanabilir. Ancak vergi hukuku açısından kıyas yasaktır. Bunun pratik sonucu, kripto para üzerinden (örneğin) paraya benziyor olması nedeniyle gelir vergisi, (örneğin) emtiaya benziyor olması nedeniyle kambiyo vergisi alınamayacak olmasıdır. Zira vergi hukuku açısından benzer durumlara benzer kanunların uygulanması yasaktır. Bu sebeple kripto paranın vergilendirilmesi ancak kanun koyucunun bu yönde bir kanun ihdas etmesi ve bu kanunun da vergi hukuku mevzuatına uygun olması ile mümkün olacaktır. Söz gelimi halihazırda Türk vergi hukuku açısından kripto paranın vergilendirilmesi söz konusu değildir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bu hususta gerek meclis bünyesinde gerek akademik camiada çalışmalar sürmekte olup, yakın bir tarihte ilk sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılacağı düşünülmektedir.

KRİPTO PARA İLE ÖDEME / ALIŞVERİŞ / TİCARET YAPILABİLİR Mİ?

Kısa bir süre öncesine kadar böyle bir soru gündemimizde yoktu. Böyle bir soruya verilecek cevap şüphesiz bir “evet”ti. Zira her ne kadar ülkemizde bir yatırım aracı olarak değerlendirilse de kripto paralar esasen bir ödeme aracıdır. Çünkü kripto para, çalışmamızın ilk kısımlarında da belirttiğimiz üzere temel olarak ödeme aracı olarak tasarlanmış ve bu amaç doğrultusunda Merkez Bankası paralarına rakip olarak doğmuş bir fikirdir. Bununla beraber T.C. Merkez Bankasının ihdas ettiği “Ödemelerde Kripto Varlıkların Kullanılmamasına Dair Yönetmelik” (R.G. t. 16.04.2021, s. 31456), bu hususta tartışmalara yol açtı. Zira işbu yönetmeliğin 3/2 maddesi, “Kripto varlıklar, ödemelerde doğrudan veya dolaylı şekilde kullanılamaz.” demekle ödemelerde kripto para kullanımını açıkça yasaklamıştır. Ancak bu yönetmeliğin kripto paranın ödeme aracı vasfını ne yönde etkileyeceği ve daha da önemlisi kripto paranın ödeme aracı olarak kullanımını engelleyip/engelleyemeyeceği hukuki açıdan tartışılmak durumundadır.

Günlük hayatta her gün yaşadığımız bir market alışverişinden milyonlarca liralık ticari işlere, çevrimiçi alışverişlerimizden kamu ihalelerine kadar esasında sonunda bir ödeme gerçekleşecek anlaşmaların neredeyse tamamı hukuki manada birer sözleşmedir. Sözleşmeler, Türk Borçlar Kanunu’nun 1. maddesinde düzenlenmiş ve kanunun neredeyse tamamı sözleşmelerin özellikleri için ayrılmıştır. İşbu kanun uyarınca “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.” denilmiştir. Görüldüğü üzere, sözleşme için tarafların karşılıklı iradelerinin birbirine uygun olması yeterlidir. Bu nedenle, örneğin bir otomobil satışı karşılığında bir bitcoin ödenmesi hususunda anlaşılması da hukuken sözleşme mahiyetindedir.

Kişilerin diledikleri gibi sözleşme yapabilecekleri de Anayasamızın 48. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. İşbu madde uyarınca “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir”. Öte yandan sözleşme serbestliği, temel hak ve hürriyetlerdendir. Yine Anayasamızın 13. maddesi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir” hükmünü içerir. Çalışmamızın genel niteliği uyarınca ayrıntılara ve tartışmalara girmeksizin belirtmek gerekirse kişilerin sözleşme yapma hürriyetinin kısıtlanması ancak kanunla olabilir. Örneğin Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür” demekle hukuka uygun bir sınırlama örneği sunmaktadır. Söz gelimi sözleşme taraflarının, karşılıklı edimlerinin, konusunun vb. özelliklerinin yalnızca yönetmelikle kısıtlanması mümkün değildir. Hal böyleyken, T.C. Merkez Bankası’nın yönetmeliği de Anayasamız ve kanunlarımızla yaratılan bir temel hakkın yönetmelikle kaldırılmasına örnek teşkil eder niteliktedir. Bu ise sayılan nedenlerle hukuka aykırıdır. Böyle bir uyuşmazlıkta mahkemenin yapması gereken normlar hiyerarşisi gereği Anayasa ve kanun hükmünü esas alarak kripto para edimi içeren bir sözleşmenin geçerli olduğunu kabul etmek olacaktır. Aksi bir durumda normlar hiyerarşisinin ihlali gündeme gelebilir.

SONUÇ

Kripto para ve ona hayat veren blockchain teknolojisi hususunda hukuki olarak tartışılması gereken daha birçok husus olduğu aşikardır. Ancak çalışmamız kripto paralarla ilgili genel bir tanımlama ve pratikte en çok tartışılan hususları açıklama gayesi güttüğünden, bu soruları cevaplamakla yetiniyoruz.

Hukuk sistemimiz henüz oldukça yeni olan kripto varlıklara dair net düzenlemeler yapmış değil. Bunun için gerekli olan tartışmalar ise her kademede sürüyor. Gerek akademi gerek yargı gerekse kanun koyucu, kripto varlıkların niteliklerine ve hukuk alemimizde yaratacağı yeniliklere dair tartışmalar yürütüyor. Bu tartışmaların, çağın gerekliliklerine ve iktisadi hayatın niteliklerine uygun hukuki düzenlemeler yaratmasını umuyoruz.