Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendisini açıktan tehdit eden ABD’nin küresel liderliği kaybetmekte olduğunu iyi okudu. Tehdit büyük, ama tehdit eden eskisi kadar güçlü değildi.

İşte bu optimal risk durumu, Rusya ve Çin ile yakınlaşmanın temel hareket noktası oldu. ABD, Türkiye’ye zarar verebilir mi? Evet. Peki Türkiye’yi mahvedebilir mi? Hayır.

İşte S400 alımındaki temel karar noktası budur.

S400’ler geldi, Atlantikçi koro feryada başladı.

Ben, hiç bir ülkede böylesine ülke çıkarları hilafına çalışan bir güruh görmedim.

Yani görevim icabı dünyayı gezdim, her ülkenin iç ve dış siyasetiyle az çok ilgilendim.

Ancak böyle, “Yetmez ama Evetçi”, “Amerikan liboş dincisi”, “NATOtürkçü” böyle bir kitle görmedim.

İç politikada çok farkedilmiyorlar, neticede haklı oldukları bir sürü nokta oluyor.

Ama iş dış politikaya, jeopolitiğe gelince kabak gibi ortada kalıyor, hemen sırıtıyorlar.

ABD’nin S400 tehditlerini bunlar dillendiriyor, felaket tellallığı yapıyor, Amerika’yı cennet, Avrasyayı cehennem gibi gösteriyorlar.

1964, 1974’te de bunlar vardı ve yine ABD için çalıştılar.

’64 Johnson mektubu ve ’74 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası ambargoları yedik, milli savunma saniyimizi kurduk. Zayıf karnımız iç politika ve ekonomiydi.

Şimdi de öyle.

Ben burada siyasi iktidar ile muhalefeti eleştirmeyeceğim.

Sadece dünyada olanı biteni herkese daha iyi ve doğru anlatmanın peşindeyim.

ABD’nin S400 tepkisi kendince haklı bir tepkidir çünkü Türkiye bu noktada sadece bir füze sistemi almamış, jeopolitik açıdan doğru bir seçim yapmıştır.

Atlantik kampının ucuz askeri olmaktan vazgeçip, Avrasya’daki onurlu yerini alma iradesini ortaya koymuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendisini açıktan tehdit (PKK terörü ve 15 Temmuz hain FETÖ/NATO darbe girişimiyle zirve yapan) eden ABD’nin küresel liderliği kaybetmekte olduğunu iyi okudu.

Tehdit büyük, ama tehdit eden eskisi kadar güçlü değildi.

İşte bu optimal risk durumu, Rusya ve Çin ile yakınlaşmanın temel hareket noktası oldu.

ABD, Türkiye’ye zarar verebilir mi? Evet. Peki Türkiye’yi mahvedebilir mi? Hayır.

İşte S400 alımındaki temel karar noktası budur.

ABD’NİN ASKERİ VE SİYASİ DURUMU
Türkiye bir NATO ülkesi.

Ve fakat Türkiye’ye asıl tehdit NATO şemsiyesinden, yani ABD, İngiltere, İsrail, Suudi Arabistan ve AB ülkelerinden geliyor.

Irak ve Suriye’de, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ege’de, İran’a saldırı durumunda hep Türkiye hedefte.

Türkiye, komuta kontrolü ABD’de olan Amerikan uçak ve füzelerinden hiç bir yarar görmediği gibi, pek çok kez de zarar gördü.

Muavenet’i vuran füzeler Amerikan gemisinden atılmıştı.

4 Temmuz 2003’te Türk askerlerinin başına çuvalı Rus askerleri değil Amerikan askerleri geçirmişti.

PKK’yı Rusya’dan 100 kat daha fazla ABD destekledi.

PKK’nın şehit ettiği asker sivil binlerce yurttaşımız, turistik bölgelerde yaktığı ormanlar, SüperNATO aleti FETÖ’nün içeriden verdiği zararlar olayın vahametini anlatıyor.

ABD destekli 2 ‘başarılı’ (19711980), bir de ‘başarısız’ (2016) darbeler ortada duruyor.

Buna CIAMossad maşası El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerini de ekleyin.

S400 hava savunma sistemi, “State of Art” olarak tanımlanan dünyada daha iyisi olmayan bir teknoloji.

Batı kaynaklı bu kadar tehdit altında olan Türkiye, elbette ki böylesi bir sistemi Batı’dan alacak değildi.

Şimdi mesele ABD’nin ne yapacağı, ya da ne yapabileceğinde.

Amerika tarihinde hiç olmadığı kadar çalkantı içinde.

Trump gibi sistem dışı bir ismin başkan seçilmesi ve yönetimde yaşanan derin ve örtülü savaş küçümsenemez boyutta.

Olayın siyasi boyutunu sürekli gözlüyoruz.

Trump’ın ilk göreve gelmesinden bu yana en yakınındaki 30 – 40 kadar bakan, danışman ve siyasi yetkili istifa etti, görevden alındı.

“Manchurian Candidate”(*) ismi takılan Trump’a karşı, Rusya ile işbirliği soruşturması yürütüldü ki, bu ABD tarihinde ilk kez yaşanan bir durumdu.

Irak ve Afganistan’dan çekilip, Çin ile ticaret ortaklığını bitirmeyi hedefleyen korumacı Trump, büyük bir direnişle karşılaştı.

Irak ve Afganistan’dan çekilmeyi bir tarafa bırakıp, Suriye ve İran’a bulaştı.

Çin ile ticaret savaşından küresel planda olumsuz, içeride ise olumlu puan aldı.

Ancak büyük sermaye, Trump’ın riskli adımlarından endişeli.

Çin ile başlattığı ticaret savaşına AB’nin hoşnutsuzluğu ve Rusya ile İran ambargosunun nahoşluğu da eklenince, yarattığı çığın altında kalabilir Trump.

Doları ve donanmayı bitirirse, ABD’nin küresel hegemonyası da biter çünkü.

Şimdi işin özüne geliyoruz.

ABD’nin siyaseti gibi askeri yapısı da Arap saçına döndü.

Pentagon’da yaşanan kriz, ABD askeri kompleksini olumsuz etkiliyor.

“Kuduz Köpek” lakaplı Mattis’in istifasından sonra, 1 Ocak’tan bu yana Pentagon’un bir patronu yok.

Yani bu kadar savaş tehdidi savuran ABD’nin 7 aydır savunma bakanı eksik.

Trump’ın vekil tayin ettiği General Patrick Shanahan da, bir türlü atanamayınca 19 Haziran’da istifa etti, Trump onun yerine 55 yaşında eski bir CEO olan Ordu Bakanı Mark Esper’i vekil tayin etti.

Esper’in vekilliği de Senato’daki onay süresince askıya alınacak, muhtemelen yerine Donanma Bakanı Richard Spencer bakacak.

Sıkıntı bakan atanamamasıyla da bitmiyor.

Amerikan ordusunun en kritik 19 makamı daha vekillerin elinde.

Bunlardan bazılarını sıralarsak; Savunma Bakan Yardımcısı, Hava Kuvvetleri Bakanı, Kara Kuvvetleri Bakanı, Seferberlikten Sorumlu Savunma Müsteşarı ve yardımcısı, Genel Müfettiş, NükleerKimyasalBiyolojik Savaştan sorumlu Savunma Bakanlığı müsteşarı, Savunma Bütçe Planlama Sekreteri vs.

Bu arada ABD Deniz Kuvvetleri’nde de kargaşalık var. ABD’nin asıl gücü olan donanmanın başına gelecek olan Amiral Bill Moran, uygunsuz ilişki gerekçesiyle devreden çıkarıldı.

Onun yerine gelebilecek 4 aday isimden James Foggo, denizaltı komutanı kökenli ve askeri gözlemcilere göre savaş çıkarma potansiyeli olan bir komutan.

Ünlü muhalif Global Research sitesinin kurucusu jeopolitik uzmanı Kanadalı Profesör Michele Chossudovsky de, son yazısında ABD’nin askeri krizini ele aldı.

İran’a saldırı olasılığı ekseninde bir analiz yapan Chossudovsky, İran ordusunun gücüne ve ABD komuta yapısındaki kargaşalığa dikkat çekti.

Chossudovsky, İran’ın da Türkiye gibi Rusya’dan S400 sistemini almak için harekete geçtiğini ve halihazırda güçlü füzelere sahip olduğunu vurguluyor.

Ayrıca ABD’nin böylesi bir harekat için gereken askeri ittifaklara da sahip olmadığını, Türkiye gibi en kritik müttefikini İran’a kaptırdığını yazdı.

Michele Chossudovsky, ABD’nin en büyük askeri üssünün (El Udeyd Üssü11 bin asker) bulunduğu Katar’ın da artık İran ve Türkiye ile müttefik ve ekonomik ortak olduğunu hatırlatıyor.

Diğer büyük ABD ve İngiliz üslerine ev sahipliği yapan Bahreyn’in nüfusunda Şiilerin çoğunlukta olduğu da bir vakıa.

ABD’nin Türkiye gibi çok kritik bir eski müttefiği Pakistan’ın da, İran, Rusya ve Çin ile Avrasya cephesine geçtiğini belirten Chossudovsky, ABD’nin yakın döneme kadar yakın olduğu Azerbaycan’ın da İran ile 2018’de askeri işbirliği anlaşması imzaladığını hatırlatıyor.

Chossudovsky, Türkiye ve Pakistan’ın yanısıra, Türkmenistan, Afganistan, Ermenistan, Irak ve Azerbaycan’ın da İran’a karşı ABD birliklerine kesinlikle ev sahipliği yapmayacağını vurguluyor.

İran’a karşı ABD’ye yardım etmeyecek olan bu ülkeler, Avrasya’nın kalbini, Batı Asya’nın güçlü kalesini oluşturuyor.

İran için olan bu destek çemberini Türkiye için de geçerli sayabiliriz.

Yani ABD’nin Türkiye’ye S400 tehditleri, tıpkı İran’a karşı savaş tehditleri gibi etkisiz kalmaya mahkum.

Bu Asya cephesi, sadece askeri ve siyasi değil, ekonomik açıdan da gelecek vaadediyor.

Enerji burada, stratejik geçişler ve su yolları burada, başta Çin ve Rusya olmak üzere tüm Asya’nın yatırım ve üretim potansiyeline hazır ve nazırlar.

Yani demem o ki, siz bakmayın “S400’ler geldi, mahvolacağız” feryatlarına.

1964’te İsmet İnönü’nün öngördüğü o yeni dünya kuruldu ve Türkiye de orada şerefli yerini aldı bile.

Aydınlık