Ülkemizin son yirmi yılında yazılmış en etkili araştırma kitabı, kuşkusuz: Mustafa Yıldırım’ın ‘Sivil Örümceğin Ağında’ kitabıdır.
Sivil Örümceğin Ağında kitabı referans gösterilip on binlerce makale yazılmıştır. Müthiş bir kitaptı. Çünkü CIA’ya bağlı fon ve vakıfların yardım destek adı altında kimlere ve ne kadar para aktardıklarını belgeleriyle anlatıyordu.
Kitap baştan aşağı hatasız ve doğru çıktı. Ülkemizdeki güya liberallerin Amerikalı neoliberaller tarafından ‘parayla’ ‘demokrasi ve küreselleşme’ adı altında nasıl yönlendirilip CIA’nın hizmetine sunulduğunu ortaya koyuyordu.
Bunlar daha dün oldu, sadece başlıklarını vereyim zihninizi tazeleyin: Ülkesini ikiye bölen Vaclev Havel. Ülkesini parçalayan Yeltsin. Helksinki İnsan Hakları. Think Tank. Rand Corporation. Soros. Konrad Adenauer Vakfı. Paul Henze. Genç Liberaller. Ergun Özbudun. Doğu Ergil. TESEV. Açık Toplum Vakfı. Murat Belge. Panel: İslam ve Demokrasi. Panel: Ilımlı İslam. Turuncu Devrim. Gürcistan. Ukrayna. Arap Baharı. Türk Demokrasi Vakfı. TÜSİAD. Liberal Düşünce Topluluğu. Osman Kavala. İshak Alaton. Baskın Oran. Panel: Kürt Sorunu. Panel: Ermeni Sorunu. Panel: Yerinden Yönetim. Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan. Nilüfer Göle. Karen Fogg. Yasemin Çongar. Graham Fuller.. ve tonlarcası.
Hepsinin hedefi CIA projeleriyle Cumhuriyet’i yıkmak, Kemalizme saldırmak, otuz uzun yıl…
CIA’nın soğuk savaş sonrası yeni açtığı konu başlığı: Sivil Örgütlere Proje Desteği.
Hepsinin hedefi Fetö ve Tayyip Erdoğan’ın önünü açmak, otuz uzun yıl…
Türkiye’nin ekranları ve manşetleri yirmi uzun yıl bu başlıklar bu isimler bu tartışmalar içinde geçti, Allah insanı taş yapar, bu kadar çabuk da unutmayalım.
CIA’nın yan kuruluşlarından alınan paralarla davet edilen liberaller kurulan vakıflar dayatılan tartışmalar açılan başlıklar, Türkiye’yi allak bullak etti, Ortadoğu parçalandı, sokaklarımızda IŞİD bombalarıyla binlerce insanımız öldü.
Bütün partilerin içine sızıldı, parti tüzükleri, meclis iç tüzükleri, hatta yeni anayasa dahi bu ‘güçler’ tarafından yazıldı.
Türkiye’yi, Türk Milleti’ni, Türk’ü, milli değerleri, milli tarihi aşağılamak, her panelin ana konusuydu.
Bu uzun yirmi yılı özetleyen en güzel(?) başlık ise şu; CIA parasıyla bu ülkede ‘siyasi ahlak’ atölyesi dahi kuruldu ve CIA parasıyla bu yazarlar Türkiye’ye ‘siyasi ahlak’ dersi verdi.
CIA TÜRK EDEBİYATINDA KİMLERE PENÇE ATMIŞ
CIA parasıyla bizlere siyasi ahlak dersi!
Bu CIA operasyonları Türkiye’yi kaynattı kutuplaştırdı ve iç savaşın kıyısına getirdi ve harladı ve sonuç, OrtaDoğu’da devletler yıkılıp coğrafyalar değiştirildi ve Güneydoğu’da hendekler kuruldu ve on binlerce genç öldürüldü ve Fetö darbesiyle tüy diktiler.
Ve en trajiği, nüfuz etmedik genç beyin kalmadı.
Bütün bu toplantılar vakıflar tartışmalar gözlerinizin önünde oldu, ülkenizin ve her birinizin hayatınızı çaldılar, ve sonra gökten savaş uçaklarından üç elma düştü, biri meclise biri köprüye biri halkın üstüne.
Dün bir arkadaşımla Türkiye’ye kasteden bu vakıf ve isimleri dilimize dolarken, aklımıza geldi, unuttuğumuz nice ayrıntılar varmış.
Mustafa Yıldırım’ın bir başka kitabı ‘Ortağın ÇocuklarıAnglo Amerikan Sivil Paşalar Darbesi’ adlı kitabının ilk on sayfasında tane tane belgeleriyle yazıyor, hatırladık.
CIA, Cumhuriyet’i yıkmanın yanında ‘Türk Edebiyatı’na da pençesini nasıl ve kimlerle atmış?
Yazarları panel, seminer, atölye başlıkları altında Amerika’ya davet ediyor, mesela Orhan Pamuk üç yıl kalmış. Sonrasında CIA raporu şöyle yazıyor: “Orhan Pamuk’u davetimizle (198587) üç yıl kaldıktan sonra Türklüğünü sorgulamaya başladı.”
Mustafa Yıldırım ‘Ortağın Çocukları’ kitabında önce Türk Edebiyatı’na kancasını atan Robert Finn’i uzun uzun tanıtıyor. CIA’nın en büyük ödüllerini almış. ABD elçiliklerinde CIA’ya uzun yıllar hizmet etmiş, ve sıkı durun, Türk edebiyatından çeviriler yapacak kadar Türkçe biliyor.
Adalet Ağaoğlu’yla tanışıyor, hakkında Amerika’da panel yapıp üzerine konuşacak kadar. Tomris Uyar’ın, Nazlı Eray’ın kitabını çeviriyor, ayrıntılar uzun.
Ve Mustafa Yıldırım Ortağın Çocukları kitabında Sabah Gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman’ı ise suçüstü yakalıyor, çünkü H.B.Kahraman ‘Robert Finn’le ilgili bir yazı yazıyor:
Şöyle diyor: ‘Bin yıllık dostum Robert Finn’…
H.B.Kahraman defalarca davet edildiği Princeton’u üstüne bir de şöyle tasvir ediyor: ‘İnsanlık değerleriyle haşır neşir olunan dâhiler kasabası…’
Dahiler mi ajanlar mı şüpheli.
Türk Edebiyatı’yla CIA’nın ne gibi ilişkisi olabilir?
Bunu da H.B.Kahraman’ın bir röportajından öğreniyoruz: ‘Ben 12 Eylül sonrası Türk Edebiyatını değiştirdim’.
(Sen kimsin değiştireceksin dürrik!)
Nasıl değiştirmişler?
‘Varlık Dergisi’ gibi Türkiye’nin en itibarlı kadim dergisine sızmışlar, akıllarınca yönetmişler, ayrıca arkalarına holding yayınevlerini almışlar, ayrıca İslamcı ve Fetöcü iktidarların gölgelerine sığınmışlar ve Kürt ve Ermeni meselesinde kendilerine destek verenleri edebiyatçı listelerinin en başlarına yazmışlar, yani, abra kadavra ajanları ‘dahi’ diye lanse etmişler.
CIA’NIN YANCILARI OLDULAR
Sevgili okuyucu, gülmek için izin istiyorum.
Tek bir ‘eseri’ olmayan bu zavallı insanlar, deli zırvası entel yorumları maaşlanan bu insanlar, CIA ilişkileriyle Türk Edebiyatı’nın canına okuduklarını kendilerini itiraf ediyor.
Hemen geçmeyelim, Türk kelimesine de düşmandırlar, gelin görün ki, sadece ‘Türk Edebiyatı’ derken Türk kelimesini kullanırlar, sizce sebep?
Çünkü işleri ‘edebiyat’la değil, Türk Edebiyatı’yla, racon kesmek için.
En büyük on romancı, en büyük on hikayeci gibi, bu başlıklar altında akıllarınca ‘algı’ oluşturacaklar, akıllarınca kendilerine yakın isimleri ‘lanse’ edecekler, yaptıkları başka da iş yoktur, peki ortaya çıkan bir edebiyatçı var mı, yok, peki ne yapıyorlar: listecilik, ‘tasnif’ ve ‘düzenleme’…
Bu liste yapma hakkını kimden alıyorlar, holding yayıncılarından, onlar kim?
İşte Türk edebiyatı holdingler ve CIA projeleriyle desteklenmiş bu istilacılar tarafından yakıldı!
Bu ajan dostları bu ülkede profesör oldu ahkam kestiler.
CIA’nın ‘yancıları’ oldular.
Bu yazının başına dönün bu yazıda ismi geçen vakıf ve isimlere bir daha bakın:
ÇOK MERAK EDİYORUM
Hepsi birbirine benzeyen nesneler.
Zamanlı ayarlı cehalet bombalarıydılar, operasyon dönemlerinde CIA ve Fetö tarafından kullanılıp atıldılar.
Türkiye’yi 12 Eylül’ün büyük kıyımından sonra ‘boş tarla’ gibi görüp, ‘bilinç ektiler’, neydi ektikleri bilinç: ‘Amerika’ya bağımlı demokrasi’ ve ‘gerçeklikten ve toplumdan’ uzak zamazingo edebiyatı!
CIA ve ajanları bu sözümona liberalleri şüphesiz ‘kullanmak’ istedi ve vakıflarına para desteği yaptı, toplantı ve panellerinde baş kahraman ilan etti ve etnikmezhep, ademi merkeziyetçi, özelleştirme, ılımlı islam, islam ve demokrasi vb. başlıklarda neler tartışacaklarını da dikte ettirdi.
Ancak CIA’nın hakkını yemeyelim, CIA hiçbirinden ‘kamikaze’ olmalarını istemedi.
CIA’yla çalışan bir insan bir daha sittin sene ‘iyi kalpli’ bir insan olabilir mi?
CIA’yla çalışan bir insan bir daha sittin sene düşünce heyecanı duyabilir mi?
Büyük varoluş sorumuz da burada: Bu yazarlar neden CIA destekli vakıflarda bir ‘kamikaze’ gibi intiharlarını göze alarak gönüllü çalıştılar.
Çünkü ‘eserleri’ yoktu, kişilik inşa edecek becerileri yoktu, CIA projelerine, ya istiklal ya ölüm parolasıyla dalmak zorundaydılar, çünkü, dünyanın ve bu toprakların eserlerini okuyup sarhoş olmamışlardı.
CIA onları çok kolaylıkla öne çıkarttı, çünkü, şöhret ve makamın etkisiyle deli divaneydiler ve otuz uzun yıl o panellerde gözleri kör şakıdılar dans ettiler…
Şimdi şarjörleri bitti, Ilımlı İslam, Demokrasi ve İslam, Ermeni Sorunu, Kürt Sorunu, etnik kimlikler, mezhep özgürlükleri, başlığı açacak halleri kalmadı.
Türkiye’nin genç aydınlarıyla ne güzel kafa buldular?
Ne yemiş yutmuş bilmiş adam pozları verdiler!
CIA’nın yükünü kendi varoluşlarının yükü gibi havalarda kaldırmaya çalıştıkları o uzun on yılları hatırlıyorum, izin ver okuyucu, biraz daha gülmek istiyorum.
Ve, bu uzun otuz yılın tartışmaları, kavgaları, kumpasları hiç olmamış gibi bugün şüpheniz olmasın resim sergilerinde, ışıklı koridorlar içinde mutlu mutlu geziyorlardır.
CIA yancısı projelerin örümcek ağında her biri ‘sinek’ gibi yakalanmış.
Henüz beşaltı yıl önce öyle coşkun konuşuyorlardı ki…
Ve bugün herkesin ‘hain’ gözlerle baktığı, boş işsiz ve komik görünümlü şarlatanlar olarak, ortada kaldılar.
Genelkurmay başkanları hukuksuzca Fetö savcıları tarafından tutuklanırken CIA uzantısı Genç Liberaller ve Taraf Gazetesi dalga geçerek pankartta manşette ne yazmıştı hatırlayın:
‘Daha karpuz kesecektik!’
Ah Türk edebiyatı, ah Türk düşünce hayatı, bu kadar proje bu kadar proje desteği bu kadar vakıf bu kadar şişmiş ego’yu, bu kadar çöpü şimdi nereye koyacaksın!
Kör inançlıları, boş inançları, CIA desteği projeleriyle Türkiye’de iktidar yaptılar, şimdi o iktidar, hortum fırtınası gibi hepsini yiyip yutuyor, kaçacak sığınacak yerleri kalmadı, Cumhuriyet’i sürükledikleri uçurum, şimdi o uçurum, her birinin içlerine bakıyor!
Türkiye’nin trajesidir bu.
Çok merak ediyorum, CIA desteği olmadan hayatlarında bir gün bir şarkı dinleyebildiler mi?
Çok merak ediyorum, CIA desteği olmadan, hayatlarında bir tek gün bir sinema salonuna gidip tek başlarına yalnız bir film seyredebildiler mi?
Çok merak ediyorum, CIA desteği almamış bir yazarın kitabını okuyabildiler mi, CIA desteği almamış o yazarların her yazısını yüz binler okuyor, kendine hiç sordu mu?
Şimdi, acı çekebiliyorlar mı, sanmıyorum.
Şimdi, damarlarında kan zonkluyor mu, sanmıyorum.
Karanlığa ve kumpasa bulaşmanın suçluluğunu duyuyorlar mı, hiç sanmıyorum.
Taa o yıllarda bu CIA projelerine kanan bu sözümona aydınlara karşı çığlık attık, ekranlarda ağladık, feryat ettik…
Edebiyatçı ya da yazar olabilmeniz için ‘özne’ olmanız lazım.
Nesneler, keresteler, masalar, takılıp çıkartılan aletler, edebiyat yapamaz.
CIA projeleri ‘duygusuz ve kafasız ve kalpsiz ve insansız ve ülkesiz’ edebiyat yaptırır.
Bir yığın kullanılmış yazar işte, çürüyerek, küflenerek, paslanarak gidecekler ve bu zehirli atıkların çöpleri de hem çevreye hem de bizlere yine dert olacak.
Sivil Örümceğin Ağı kitabının girişinde anlatılır, Amerika 60’lı yılların sonlarına doğru Türkiye’ye mühimmat yardımı yapar, ancak şartları var, bu yardımları kullanabilirsin ama kendi malın sayamazsın, diye…
Amerika yardım şartlarını sayarken, hatta der, mühimmatlarımı kullanılıp boşa çıkan boş bidonları dahi malın sayamazsan, o boş bidonlar dahi Amerika’nın malıdır, diye şart koşar…
Evet, Amerika, şartnamene harfiyen uyuyoruz:
‘Boş bidonların burada!’
Nihat Genç