Rusya Komünist Partisi 1921 yılı Mart ayındaki kongresinde NEP (New Economic PolicyYeni Ekonomik Politika) döneminin başlangıcını ilan ediyordu. Yeni ekonomik politika neydi. 1917 Ekim Devrimi sonrası sosyalist iktidar köylü üretiminin fazlasına el koyuyordu. Bu el koyma köylünün üretimi azaltmasına neden oluyordu. Bu koşullar sürdürülebilir değildi. Burada tartışma ilk sosyalist devrimin yapıldığı ülkede ekonomik politikayı tartışmak değil. Üretimin arttırılması, refahın yükseltilmesi için günün koşullarına göre hangi politikaların uygulanmaya başladığıdır.

***

1921’de Sovyetler Birliği'nde başlayan, köylünün artı ürününe el koymak yerine, ürünün bir kısmına vergi olarak el koymak hemen sonuçlarını gösterdi ve tarım ürünlerinde artış 1917 Ekim devrimi öncesi rakamlarına kısa sürede ulaştı.

***

1917 Ekim devriminin paraleli bir devrim sürecini yaşayan Türkiye Cumhuriyetinde hangi benzer ekonomik politika uygulamaya geçmişti. Böyle bir paralellik varmıydı?

***

Miili Demokratik Devrimi’ni büyük bir atakla sürdüren Mustafa Kemal ve arkadaşlarının iktidarı ise buna benzer, köylüleri rahatlatan başka bir önlem alıyorlardı. 1925 yılında, o zamana kadar bütçenin yaklaşık 1/3 gelirini oluşturan AŞAR vergisi kaldırılıyordu. Cumhuriyet bu gelirin yerine tuz, alkollü içkiler, kibrit vb gibi ürünlerin tekelini eline alıyor. Bunlardan elde ettiği gelirleri aşar vergisi kaybının yerine koyuyorlardı.

***

Türkiye’de, Sovyetlerin NEP uygulamasına benzer köylü yığınlarının üretiminin arttırmaya, onları rahatlatmaya yönelik bir önlem alıyorlardı.

***

20. yüzyılın devrimci atılımları, Sovyetler Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti bu süreçte birbirine benzer ekonomik önlemler almaya devam ediyorlardı. 

***

1921 yılı Şubat ayında Sovyetler Birliğinde Devlet Planlama Komisyonu (GOSPLAN) adı altında ekonomik planlamaya yönelik bir örgüt kuruluyordu. Bu ekonomik planlama örgütü ancak 1925 yılı Aralık ayında SBKB’nin 14. Kurultayında planlama doğrultusunda alınan kararlar sonucunda sanayide planlamacı olarak öne çıkmaya başlamıştı.

***

Türkiye Cumhuriyeti'nde planlama ve devletin ekonomiye müdahale etmesi gerekliliği 1929 yıllarını takip eden yıllarda yüksek sesle tartışılmaya başlamıştı. Türkiyenin bu sürece daha sonra girmesinin kendi yapısına özgü nedenleri vardı. Lozan anlaşmasında gümrük vergilerinin Osmanlı’da uygulandığı oranlarda 1928 yılına kadar uygulanacağı kayıt altına alınmıştı. Zaten genç cumhuriyet iç istikrarını oluşturma, aynı zamanda bu gümrük vergilerini sürdürme zorunluluğu altında şimendifer politikası denilen demiryolları yapımı, aşar vergisinin kaldırılması, bazı ürünlerde tekel uygulamalarının başlaması, bazı yabancı işletmelerin devletleştirilmesi haricinde ekonomiye can alıcı uygulama yapma şansı zaten zordu.

***

1929 yılında dünyada başlayan buhran, devam eden aylarda Türkiye’de de önlemler alma zorunluluğunu dayatıyordu. Aynı zamanda Lozan’daki gümrük vergi koşullarının ortadan kalkması, ancak Osmanlı’nın borçlarının önemli kısmının genç cumhuriyetin omuzlarına yıkılması, bazı kararlar almanın zamanının geldiğini gösteriyordu. 

İşte bu koşullarda Türkiye devlet öncülüğünde, devletinde içinde olduğu planlı kalkınma modeli konusunda tartışmaya başladı. Bu planlı kalkınma, sadece özel sektör aracılığı ile olmayacaktı. Devlet ekonomiye, özellikle stratejik gördüğü alanlara tereddüt etmeden yatırım yapacaktı.

***

Recep Peker Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri sıfatı ile 1935 yılı CHP Kongresi’nde yaptığı konuşmada DEVLETÇİLİĞİ aşağıdaki şekilde ele almıştır.

“...Biz iki cereyana gitmiyoruz. Birisi her şeyi devlet yapacaktır, kızıl fikirler böyle söylüyor. Ferdin nefes almasına imkân bırakmıyor. Bunu kabul etmiyoruz. İkinci bir şeyin daha aleyhindeyiz. O da şudur: Hususî teşebbüs canının istediğini yapacaktır. Ekonomi teşebbüslerde Devlet ona bağlıdır. Bunu söyleyenlere de kızıl sağ diyebiliriz. Bu, koyu bir liberal fikirdir. Hakikat şudur, Devlet, memlekette en büyük yapıcı kuvvettir. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin ana çizgilerinden biridir. Devlet hangisini yapacak? onların istediklerini hususî teşebbüslere bırakıb da geriye artanını değil, eski ve yeni programın da kaydettiği fıkrada yazılı olduğu gibi, ulusun kısa zamanda refaha varması ve yurdun da kısa zamanda bayındırlaştırılması, hangi işin ne zaman Devlet tarafından yapılmasını istilzam ederse onu o zaman devlet yapacaktır... Devlet denilen ana müessese, istediği zaman herhangi bir işi yapabilir. Amma Devlet bu işi yaptıktan sonra o sahada hususî teşebbüs erbabına iş kalmazsa, hususî teşebbüs başka iş yapsın. Devlet bu yolda kayıt altına giremez. Burada bir nokta daha var: hususî teşebbüsün yapmakta olduğu işi Devlet kontrol etsin mi etmesin mi? Arkadaşlar; kontrolsüz bırakılacak hususî teşebbüs, hiç ulusal menfaatlere uygun olmayan yollara sokar, birbirlerine zincirlenmiş kartelleri ile, yurdu özü olan halk tabakasını istismar eder... hususî teşebbüsler devam ederken, Devlet bu işe müdahale edebilir mi? açıkça söyleyeyim, evet devlet bu işi de kendi eline alabilir. Amma bir şey yapamaz. Türkiye’de müsadere yoktur, arkadaşlar. Hiç kimsenin malı, kazancı müsadere edilemez... Her şey kanun ve hukuk yolundan hallolunur. Bu kayidlere rağmen, (devlet, hususî teşebbüslerle başarılamayacakları yapsın, hususî teşebbüsleri almasın) denirse bu, doğru değildir. Bu bizim programımızın gidişine uymayan bir fikirdir. Umumî menfaatler için Devlet her şeyi göze alır…”

***

1936 yılında dönemin İktisat Vekili Celal Bayar, “Milletin muhtaç olduğu refahı bazı özel girişimlere ve bu girişimlerin dayandığı sermayeye bırakmak gerekirse en az iki yüzyıl daha beklemekliğimiz gerekir.”

Dönemin etkili siyasi kurmayları bu kararları çok net bir şekilde dillendiriyorlardı. Kararları kesindi.


SOVYET VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ UYGULAMALARINDA KEYNES YOKTU 

Bunlar dillendirilirken “KEYNES” adı dahi geçmiyordu. 20. yüzyıla, damgasını vuran devrimlerle başlayan bu ülkeler, 1930’lu yıllarda dünyada büyüme rekorları kırıyorlardı.  

Avrupa ve Amerika’da ise farklı uygulamalar ekonomik bunalımdan kurtulmak için devreye alınıyordu. 

***

Devlet ekonomiye müdahale etsin. Devlet para dağıtsın. ÖNCE BİRİLERİNE ÇUKUR KAZDIRSIN, SONRA BU ÇUKURU BAŞKASINA KAPATTIRSIN. O dönem uygulanan Keynesyen politikaların en özlü sözü buydu. Devlet bir şeyler yaptırıp para dağıtsın ki, insanların geliri artsın, alış veriş yapsın. Ekonomi canlansın, ekonominin çarkları dönsün. 

Türkiye ve Sovyetler Birliği'nde uygulanan devletçilik bu mu idi? Her iki uygulamada devletçilik adı altında yürütülüyordu. 

Haftaya bu yazıya devam edeceğim.


Hakan Topkurulu

Aydınlık