Güncel ve tarihsel önemi ve önümüze koyacağı görevler bakımından Kemalizm’in sınıfsal karakteri tartışmasının yakın zamanda bitmesi mümkün görünmüyor. Tartışmanın derinleşmesine ve fikirlerin olgunlaşmasına katkıda bulunmak ise Türk vatanseverleri ve devrimcileri açısından teorik bir görev...

UĞURCAN YARDIMOĞLU

Teori Dergisi şubat ayında başlattığı Kemalist Devrim’in sınıfsal karakteri tartışmasını mart sayısında da sürdürüyor. Kemalist Devrim, bir burjuva devrimi miydi? Yoksa emekçilerin önderliğinde gerçekleşen bir Milli Demokratik Devrim mi? Devrimin liderlerinin sınıfsal analizini yapan Yıldırım Koç, bu devrime sivilasker, memur kesiminin önderlik ettiğini ve memurların esas olarak emekçi sınıflardan sayılması gerektiğini söyleyerek, devrime burjuvazinin önderlik ettiği tezine karşı bir tez geliştirdi. Bu teze ek olarak Sovyet yöneticilerinin ve Komintern’in Kemalizm’e yönelik olumsuz değerlendirmelerinin altını çizdi. Koç’a göre, Sovyetlerin Kemalizm’in sınıfsal karakterine yönelik ‘yanlış’ tespitleri Türkiye solu içerisinde de bu devrimin burjuva devrimi olarak değerlendirilmesine yol açtı. Bugün bu yanlışı düzeltmenin tarihsel önemine dikkat çeken Koç, Kemalist Devrim’in doğru değerlendirilmesinin güncel görevleri belirlediğini de ifade etmişti. Şubat ayında bu konuda bir de çalıştay düzenleyen Teori Dergisi, bu tartışmanın güncel ve tarihsel öneminden hareketle mart sayısında da tartışmayı derinleştirdi. İlk olarak Doğan Avcıoğlu’nun Tevfik Rüştü Aras’la “Atatürk’ün Dışişleri Bakanı Anlatıyor” başlığıyla yaptığı ve Yön Dergisi'nin 30 Ekim 1964 tarihli sayısında yayımlanan söyleşiye yer veren Teori Dergisi, Kemalist Devrim liderlerinin sosyalizme bakışına ilişkin önemli bir örneği gözler önüne sermiş oluyor.

BURJUVAZİYİ SANAYİYE YAKLAŞTIRMAYAN SİSTEM

Teori Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kuntay Gücüm, bu sayıda Yıldırım Koç’un tezlerine destek vererek onu geliştiriyor. Türkiye’de 20’li yılların ticaret burjuvazisinin oldukça güçlü olduğunu belirten Gücüm, bunların İzmir İktisat Kongresi’ndeki etkilerini açıklıyor. Buna karşın Kemalizm’in burjuvaziye yönelik tavrının hiç de olumlu olmadığını örnekleriyle ortaya koyuyor. Kemalist önderliğin, ticaret burjuvazisini sanayi alanına yaklaştırmadığını, aksine güç kazanmasını engellediğini de belirtiyor. Dolayısıyla planlı kalkınmanın, özel sermayenin kontrolünün sıkı bir şekilde uygulandığını söyleyerek, Kemalist Devrim’in devlet sosyalizmi olduğunu savunuyor. Ayrıca Kemalizm’den geri dönüşün başladığı yıllarda, sanayi alanına girmek isteyen ticaret burjuvazisinin Kemalist yönetime dönük ‘vasilik rejimi’ eleştirisini de yazısına ekleyerek savını güçlendiriyor.

TARTIŞMALARIN DÖRT DÖNEMİ

Arslan Kılıç, ‘Yeni olan tartışmada ‘yeni’ ne var?’ sorusunu yazısının başlığına çıkararak okuru, Türkiye Sol Hareketi’nin tarihine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculuğun rotası, bilimsel sosyalistlerin Kemalist Devrim değerlendirmeleri... Türkiye sosyalist hareketini dört döneme ayıran Kılıç, ilk dönemde Şefik Hüsnü ve arkadaşlarının liderliğindeki TKP’nin değerlendirmelerini ve 1938 yılındaki kapsamlı özeleştiriyi ele alıyor. İkinci dönemde 60’lı yıllarda yükselen gençlik ve emekçi hareketleriyle paralel olarak sol çevrelerde yürütülen ‘Kemalizm’ tartışmalarına değinerek esas olarak bugünkü olgunluğuna yakın sonuçlara ulaşan Aydınlık Hareketi’nin tespitlerini öne çıkarıyor. Bu tespitlere göre, Kemalist Devrim’in bir burjuva devrimi olduğu ancak yalnızca ülkesindeki feodal unsurlarla mücadele görevine değil emperyalizme karşı milli kurtuluş görevine de odaklandığı için 18. ve 19. yüzyılın burjuva devrimlerine benzemeyen bir yapıya sahip olduğunu ileri sürüyor. Halkçıdevletçi yönü güçlü olan bu devrim en nihayetinde ona önderlik edenlerin niyetlerinden ve sol tavırlarından bağımsız olarak geliştiğini ve ülkeyi sosyalizme değil kapitalist gelişmeye götürüyor. Dolayısıyla Kılıç, Kemalist Devrim liderliğini, sınıf dışı ‘sivilasker aydın zümre’ gibi değerlendirmelerle ele almanın doğru olmadığını belirtiyor. Ancak bir devrimin burjuva niteliğe sahip olmasının kötü bir şey olmadığının da altını çiziyor. Burjuvazinin ilerici barutunun henüz tükenmediği yıllara işaret eden bu değerlendirmenin burjuvazinin günümüzdeki konumunu bağlamadığını da belirtmek gerekiyor. Türkiye burjuvazisinin bugüne ilişkin konumunun farklı ele alınması ise kaçınılmaz görünüyor.

DEVLET SOSYALİZMİ Mİ DEVLET KAPİTALİZMİ Mİ?

A. Cerrahoğlu’nun katkısı ise, Kemalist Devrim öncesinde İttihat ve Terakki’nin teorisyenlerinin ‘devlet sosyalizmi’ kavramını ele alışını tarihsel bir belgeye dayanarak açıklaması... Bu açıklamaya göre, özel girişimi ve özel mülkiyeti esas alan bir toplumsal düzen hedefleyen İttihatçıların ‘devlet sosyalizmi’ devleti tamamlayıcı bir role büründürüyor. Devletin, bizatihi girişimci olarak pazarda bulunmasının sakıncalarını belirten İttihatçı teorisyen, aslında devlet kapitalizmini tarif etmiş oluyor. Bu yazı da Türk Devrimi’nin Kemalistlerden önce ekonomiye yaklaşımı hakkında fikir verici nitelikte.

Teori Dergisi'nin ‘Tarihimizden Belgeler’ bölümü, Türkiye ile Sovyetler Birliği’nin arasındaki ilişkiyi gözler önüne serecek nitelikte.

SONUÇ YERİNE

Güncel ve tarihsel önemi ve önümüze koyacağı görevler bakımından Kemalizm’in sınıfsal karakteri tartışmasının yakın zamanda bitmesi mümkün görünmüyor. Tarih biliminin yeni araştırmalarla gün yüzüne çıkan belgeler ışığında ve farklı bakış açılarıyla yeniden yorumlanmaya açık bir alan olduğunu da göz önünde tutarsak, insanlığın ve Türkiye’nin yararına olacak bu tartışmanın sürmesi gerekiyor. Tartışmanın derinleşmesine ve fikirlerin olgunlaşmasına katkıda bulunmak ise Türk devrimcileri açısından teorik bir görev.

İnsanlığın devrim mirasının ortak yönleri elbette var. Kemalist Devrim’in dünya devrimleri içerisinde hangi kategori içerisinde yer alması gerektiğini belirlemek onun benzersiz ve özgün yanlarını ortadan kaldırmaz. Devrimin hangi sınıflar tarafından gerçekleştirildiğini anlamak kadar onun hangi sınıfların gelişip serpilmesine yol açan bir pratiği olduğunu belirlemek gerekiyor. Açıkçası Kuntay Gücüm’ün yazısında ele aldığı yöntem ve Ankara Yazı Kurulumuzun (Dökümü bu sayıda yer alıyor.) yürüttüğü tartışmanın rotası doğru görünüyor. Kemalist Devrim’i Sovyetlerle ilişkileri, ya da Türkiye’nin ilk bilimsel sosyalistlerinin değerlendirmeleri ışığında değil, kendi pratiği ve ürettiği ekonomik, politik ve toplumsal ilişkiler bağlamında incelersek onun sınıfsal analizini doğru yapmaya yaklaşmış oluruz.

Tarih, sınıfların mücadelesinden ibarettir. Kimin hangi sınıfla, hangi sınıfların yararına mücadele ettiği onun insanlığın ilerici mirası arasında oturacağı yeri ve bugüne yapacağı katkıyı açıklar. Bu açıdan, Kemalist Devrim’in sınıfsal karakteri tartışmasına daha fazla katkının yapılması derginin yer vermekte güçlük çekeceği kadar! dileğiyle