Ertuğrul Özkök, Hürriyet'te "Osman Kavala’nın eşinden gelen mektup... Ergenekon’un başındaki iyimserliğimiz yanlışmış" başlığıyla yayımlanan yazısında "20 Temmuz günü yazdığım yazının başlığı şuydu: ‘Bakın Osman Kavala’nın adını nerede gördüm.’ 2008’de 300 aydın, sanatçı, hukukçunun Ergenekon soruşturmasını desteklemek için yayınladığı bildiriyi hatırlatmıştım. Daha sonra Türk tarihinin en büyük zulümlerinden birine yol açan ve bir FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkan ’Ergenekon soruşturmasının’ derinleştirilmesini istiyorlardı" ifadesini kullandı.
Özkök şöyle devam etti:
"O bildiride, Osman Kavala
ve eşi Prof. Ayşe Buğra’nın da imzası vardı.
O yazıyı, geçmişte hepimizin nasıl hatalar yaptığını anlatmak için yazmıştım. Ama asıl büyük hatanın adalet ve yargıda yapıldığını söylemek istemiştim.
Söylemek istediğim de tam olarak şuydu:
‘İnsanları temelsiz iddialarla hapislere atma ve süründürme yanlışlığı nesilden nesle aktarılıyor.’
Osman Kavala’nın eşi Prof. Ayşe Buğra bu yazıma üzülmüş.
Bana çok nazik bir mektup gönderdi.
Bence eşi haksızlıklara uğrayan bir insan olarak hepimize yol gösterecek özelliklere sahip bir mektup.
Bugün size o mektubu aktarıyorum:
MEKTUP 1… 'O GÜN O BİLDİRİYE NEDEN İMZA ATTIK'
'Yazınıza iki sebepten ötürü, çok üzüldüğümü söylemek istiyorum. O yazınızda sözünü ettiğiniz, 2008 tarihinde yeni başlamış olan Ergenekon davasıyla ilgili bildiri Hrant Dink cinayetinin yarattığı dehşet ve endişe ortamında yazılmıştı.'
'(Amacımız) Bu ortamda, yakın tarihin karanlık olaylarını aydınlatması umulan bir süreçle ilgili talepleri dile getirmekti.'
'ÜÇ YIL SONRA 13 İMZALI BAŞKA BİLDİRİ YAYINLADIK'
'Ama 2011 yılına gelindiğinde, dava sürecindeki uygulamalardan rahatsızlık duyduk ve bunu dile getirmek için 13 imzalı başka bir bildiri (daha) yayınladık. Bu bildiride eşimin ve benim de imzalarımız vardı.'
'Bu ikinci bildirinin yayınlanmasından önce de yargı sürecinin işleyişi sırasındaki gelişmeleri endişe verici bulmaya başlamıştık. Mesela 2009’da Türkan Saylan’a yönelen saldırının kabul edilmezliğini görmemiz hiç zor değildi.'
'O GÜN ARNAVUTKÖY’DEKİ EVİN ÖNÜNDE BİZ DE VARDIK'
‘Benim annem, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin yayın kurulu üyesiydi. Eşim ve ben, Türkan Saylan’ı şahsen tanımak onuruna sahip olduk. Onun hastalığının son aşamasında evi aranarak taciz edilmesi, bizi çok etkiledi. Arnavutköy’deki evinin önüne gidip kendisine dayanışma mesajı veren küçük grubun içinde biz de vardık. Cenazesine katılan büyük kalabalığın da içindeydik.’
'BALYOZ DAVASINI ANLATMAK İSTEDİK AMA AZ KİŞİ GELDİ'
‘2010 yılında, Balyoz davası sürerken, Pınar Doğan ve Dani Rodrik iddianamedeki çelişkileri ve delillerin kabul edilemez niteliğini açıkça ortaya koyan araştırmalar yaptılar. Bu araştırmaları kamuoyuyla paylaşabilmeleri için eşim onları basın mensuplarıyla buluşturmaya çalıştı. Ne yazık ki az insan geldi.’
’Bütün bunları hatırlarken, Ergenekon sürecinin ilk başındaki iyimserliğimizin yanlışlığını görüyor ve üzülüyorum.’