Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.

Aksakal açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

Değerli basın mensupları, saygıdeğer arkadaşlarım,
Covid19 pandemisinde etki ve yayılma hızının azaldığı izlenimi veren bir sürece girmiş görünüyoruz. Zira günlük vaka ve vefat sayılarındaki düşüş trendi bu görüşümüzü güçlendiriyor.
Ümit ederiz ki; tüm insanlık bu melânetten en kısa zamanda kurtulur ve rahat bir nefes alır. Biz yine de aşılarımızı tamamlayalım, özellikle kapalı alanlarda ve toplu taşıma araçlarında maskelerimizi kullanmayı sürdürelim. Tedbir her şeyden önemlidir.
Tabii bu arada koronavirüsün gribal enfeksiyonlarla bir arada seyrettiği gerçeğini de göz ardı etmeyeceğiz, zira “ Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.” diye bir atasözümüz vardır, uzun yıllardan sonra hakikaten bu düzeyde bir mevsimsel olayla da karşı karşıyayız.
Sibirya’dan gelen soğuk hava kütlesi ve beraberinde yoğun kar yağışıyla birlikte bazı illerimizde eğitimin ve kamu hizmetlerinin aksamasına sebep olan şartların da toplumsal sıkıntı yaratmadan ortadan kalkmasını temenni ediyoruz. İki senedir bizleri ve tüm dünyayı esareti altına alan pandemi ile mücadelede sağlık çalışanlarımıza ne kadar teşekkür etsek azdır.
Sadece salgında değil, her türlü hastalığın tedavisinde canhıraş emek veren doktorlarımız bu insanüstü gayretleriyle büyük bir fedakârlık ortaya koymuşlar, koymaya da devam etmektedirler.
Büyük Atatürk’ün “beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” sözü rastgele söylenmiş, içeriksiz ve mesnetsiz bir talep değildir.
Sayın Cumhurbaşkanının önceki gün kadın Muhtarlarla buluşmasında bu konudaki yakınmasında kullandığı jargon doğru olmamıştır.
Elbette devletimiz eğitime en üst düzeyde zemin hazırlamakta ve hakikaten dünyada kendi alanında çok ünlü hekimlerin, cerrahların, hukukçuların, mühendislerin, sanatçıların yetiştirilmesine imkân sunmaktadır. Zaten asli görevi de budur. Ancak böyle oldu diye, meslek mensuplarının yoksulluk sınırının altında bir maaşa rıza göstermesi beklenmemelidir. Bugün resmi verilere göre Şubat ayı yoksulluk sınırı 15 bin lirayı geçmiş, 20 bin liraya merdiven dayamıştır. Hele ki; Covid19 pandemisi yerini zam pandemisine bırakmışken, akaryakıtta her gün farklı bir fiyatla karşılaşan bir doktora 8 bin lira ile 25 bin lira aralığında ücreti lâyık görmüşseniz bunun ortalaması 11 bin 500 lira yapar, demek ki bütün doktorlarımız yoksuldur!
“Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Gerekirse yurtdışından ülkemize dönmek isteyenleri davet eder, istihdam ederiz.” demek gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Üniversiteyi yeni bitiren doktorların zorunlu hizmet kapsamında zaten istihdam edildiklerini, buna rağmen önemli düzeyde hekim açığının varlığını Sayın Cumhurbaşkanının bilmesi gerekmiyor mu?
Buradan her fırsatta söylüyorum, söylemeye de devam edeceğim. Sayın Cumhurbaşkanına Sağlık Bakanı bu konularda detaylı sunum yapmıyor mu, yakın danışmanları nasıl bilgi veriyor hakikaten şaşkınlıkla izliyoruz.
Sorunun özüne inerek çözüm yollarını geliştirmek gerekir. Aksi takdirde Tıp Fakültesinden yeni mezun olanlarla yıllarca uzmanlık eğitimi almış, tecrübeli hekimleri kıyaslamaya kalkarsak evvelemirde haksızlık yapmış oluruz ki, bu da hakikaten Allah’ın gücüne gider.
Kendisi de bir hekim olan Sağlık Bakanı Sayın Koca, görev başında bulunup Hipokrat yeminine bağlı olanlarla, kredi kart yeminine bağlı olanları tespit etmekte acze düşmüşse vay halimize!
Kısacası; bu sorun daha fazla büyümeden doktorlarımızın ücret konusu çözüme kavuşturulmalıdır.
Değerli basın mensupları,
Yoksulluk sınırında yaşayan sadece doktorlarımız değil, toplumun büyük bir kısmı açlık sınırının altında hayat mücadelesi vermektedir. Asgari ücretin 4 bin 253 lira olarak uygulandığı yılbaşında 11,51 lira olan motorin bugün 23 lira olmuş. Pazarda patlıcan 28 lira, maydanoz 5 liraya satılıyor!
İşsizlik zaten almış başını gidiyor. Bugün açıklanan resmi rakamlara göre Ocak ayında % 11,4 düzeyine ulaşmış, geniş tanımlı işsizlik ise % 22,9 seviyesine yükselmiştir. Yani 4 kişiden biri işsizdir. 
Buna can dayanmaz! Bu gidiş, gidiş değildir demiştik.
Ekonomi bugüne kadar kötü yönetiliyordu, bugün artık yönetilemez hale gelmiştir. 2002’de AK Parti’ye hükümeti devrederken yaşanabilir bir Türkiye vermiştik. Bugünkü manzarayı tarif edecek kelime bulmakta zorlanıyoruz.
Demokratik Sol Parti olarak her fırsatta ortaya koyduğumuz çözüm önerilerimize kulak verin ve zaman geçirmeden Karma Ekonomi modeline dönün. Aksi takdirde bugün olduğu gibi stokçuların takibini vatandaştan bekler hale gelirsiniz.
Tarım Bakanının görevden affedilmesi (!) bugüne kadar tarımda yapılan yanlışları telafi edemez. Türkiye acilen tarımsal üretim ve kalkınma hamlesini başlatmalıdır.
Ekilebilir tüm alanlar çiftçilerimize bedelsiz tahsis edilmelidir, gerekirse ilk iki yıl her türlü vergiden de muaf tutulmalıdır.
Bu uygulamanın da başlangıcı Büyükşehir Yasasını değiştirmek olmalıdır. Köyler, asıl sahiplerine geri verilmelidir. Dünya’da kendi kendine yeten yediülkenden bir iken, bugün Ukrayna’dan Ayçiçek yağı taşıyan gemilerin yolunu gözler hale gelmek bizim kanımıza dokunuyor.
Değerli arkadaşlar,
2023 seçimlerine doğru hızla yol aldığımız süreçte siyaset arenasındaki karmaşıklık her geçen gün biraz daha artmakta, sapla samanın ayırt edilemediği bir manzaraya evrilmektedir.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem adı altında “özel bir tarihte” kamuoyu ile paylaşılan belgeyi incelediğimizde gerçekten Türkiye’ye yeni bir kıyafet hazırlandığını, asırlık Cumhuriyet rejimi yerine bambaşka bir sistemin kurgulanmak istendiğini çarpıcı bir şekilde görebiliyoruz.
20 yıldır işbaşında bulunan AK Parti dönemini 20022015 ve 20152022 olarak ikiye ayırırsak, bugün gelinen noktada Millet İttifakını kurgulayan oyun kurucuların esasen 1. AK Parti dönemi arayışında olduklarını net bir şekilde görmek mümkündür.
Anayasamızın ilk dört maddesindeki hassasiyetleri yeniden tartışma konusu haline getiren, Cumhuriyetin aşil topuğu olan lâiklik ilkesini“din ve vicdan özgürlüğü” kalıbına sokarak iğdiş eden bir zihniyetin, bölücü terör örgütü ve siyasi uzantılarının beklentilerini karşılayan bir takım talepleri pervazsızca ortaya koyan anlayışın tezahürüne tanık oluyoruz.
Bu örtülü işgal senaryosuna bugün için sessiz duran milliyetçi, demokrat kitle yapılanmalarının nasıl bir refleks geliştireceklerini de zaman bize gösterecektir.
Hakikaten Türk milleti olarak tarihi bir süreçten geçiyoruz. Küresel emperyalizmin ortaya koyduğu bu senaryo toplumu kırk katır mı, kırk satır mı ikilemine mahkûm etme niyetindedir.
Ve ne acıdır ki bu emperyalistler, yüz yıl öncesinin intikamını, kendisini bu topraklardan sürüp çıkaran iradenin bugünkü yöneticileri eliyle almak istemektedir.
Asil Türk milleti buna asla izin vermeyecektir.
Demokratik Sol Parti dün olduğu gibi bugün de inançlı ve kararlı duruşuyla bu oyunu bozacaktır, Atatürk’ün çizdiği istikamette milliyetçi, vatansever, sol bir parti olarak siyasetin güvenli adresi özelliğini öne çıkaracaktır.
Değerli basın mensupları,
Bu vesileyle Demokratik Sol Parti olarak 12. Olağan Kurultay çalışmalarımızın da başlatılması kararımızı sizlerle paylaşmak isterim. Bu kapsamda İlçe kongrelerimizi Haziran ayının ilk haftasına kadar, İl kongrelerimizi de Ağustos ayının ilk yarısına kadar gerçekleştirip sonrasında Kurultayımızı toplayacağız.
Türkiye’nin içine düşürüldüğü bu badireli süreçten en az zararla kurtarılması inancında olan tüm yurtseverleri, lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine yürekten bağlı tüm yurttaşlarımızı akgüvercinli mavi bayrağımızın altında toplanmaya davet ediyorum.
Toplumun ortak paydası olabilmiş, 36 yıllık geçmişi ve üç kez devlet yönetme tecrübesiyle, tahrip edilen tüm değerleri ve ilişkileri yeniden rayına oturtacak bir siyasi yapı olarak Demokratik Sol Parti buna hazırdır.
Değerli basın mensupları,
Bir önceki basın toplantımızda, küresel emperyalizmin ikinci dünya savaşından sonra, yani son paylaşım savaşından sonra ciddi bir siyasi kriz yaşadığına işaret etmiş, “Dünya siyasi sistemi yeni bir sürece girmiştir.” tespitinde bulunmuştum.
Ne yazık ki, bugün itibariyle yaşananlar ve dahası önümüzdeki süreçte yaşanması muhtemel olaylar yeni dünya düzeni inşasının başladığı izlenimini yaratmaktadır.
Türkiye kendini bu kıskaçtan kurtaracak politikaları ivedilikle hayata geçirmeli, özellikle dış dünyaya karşı milli birlik ve toplumsal bütünlüğümüzün gücünü hissettirmelidir.
İktidarıyla, muhalefetiyle siyaset kurumu bu tarihsel misyonu üstlenmekten imtina edemez.
Bu kapsamda, Sayın Cumhurbaşkanının önceki gün yaptığı konuşmasında; “… böyle dönemler ülkelerin ve milletlerin tıpkı iki elin parmakları gibi kilitlendiği, tek yumruk, tek yürek haline geldiği dönemler olmalıdır. (…)Biz bu birliği, beraberliği, kardeşliği her şeyin üstünde ve önünde tuttuğumuzu söylüyoruz. Aynı görüşte olan herkesle ülkenin ve milletin selameti için oturmaya, konuşmaya, uzlaşmaya, birlikte yol yürümeye hazırız. Bunun için de dürüstlük, samimiyet, açık yüreklilik ve açık sözlülük lazım.” söylemini değerli bulduğumuzu ifade etmek isterim.
Tabii ki, bu konuda ilk adımı atması gerekenlerin de, bu sözleri söyleyenlerin olduğu, devleti yönetenlerin olduğu tartışmadan varestedir. Bakınız; Rusya – Ukrayna savaşının 15.nci gününde gelinen duruma bir tanım koymak gerekirse; bu kirli savaşı kimin kazanacağının tartışıldığı bir gündemi oluşturanların bilmeleri gerekir ki; bu savaşın kaybedeni insanlık olacaktır!
Büyük resmi gözden kaçırmayalım. Bu bir küresel paylaşım savaşıdır, güçlü olanlar kazanacaktır. Ama bu güç öncelikle inanç gücüdür.
Türkiye topraklarını da kirli planlarının içerisine alan herkes çok iyi bilmelidir ki, Türk milleti kurtlar sofrasında asla meze yapılamaz!