Eski BM Genel Sekreteri Butros Gali, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de katıldığı İstanbul Habitat Toplantısı’nda, "Türkiye Federal Cumhuriyeti" hatta "İstanbul Federe Devleti" ifadelerini çekinmeden kullanmıştı. Bu ABD’nin 1896 yılında Temsilciler Meclisi ve Senato’nun müştereken Kozmik Çok Gizli olarak aldığı karar ve sonra Sevr ile 1920’de Osmanlı’ya dayattığı, Batı’da Türk Federe Devleti, Kuzeydoğuda Ermeni Federe Devleti ve Güney Doğuda da Kürt Federe Devleti oluşturma projesi, Mustafa Kemal Atatürk tarafından çöpe atıldı. Ancak, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile Ortadoğu’nun ne hale geldiğini yaşayarak görüyoruz.
Büyük Ortadoğu Devleti’nin (BOD) başkenti olarak İstanbul düşünülmektedir. BOD’un Turizm projesinde de, üç kutsal dinin yaşadığı yer olarak İstanbul belirtilmektedir.
NİL'DEN İSTANBUL BOĞAZINA KADAR
Son yorumlamalarına göre Yahudilerin vaad edilmiş topraklarının Tevrat’ta belirtildiği gibi Nil’den Fırat’a kadar olmadığı, aslında Nil’den İstanbul Boğazı’na kadar olan bölgeyi kapsadığı belirtilmektedir. Aytunç Altındal’ın önemle vurguladığı bir belgede rahmetli bilge bir yazar, "1909 yılında ABD, İngiltere ve Fransa anlaşarak, İstanbul’u bir Dünya Devleti yapmaya karar veriyorlar" diyordu. Kanal İstanbul tartışmaları bana bu cümleyi hatırlattı.
ABD'NİN HEDEFİ MONTRÖ'NÜN DEĞİŞMESİ
ABD’li CIA Şefi Paul Henze, 2006 yılında Dışişleri Bakanlığı’na verdiği raporda "ABD çıkarlarının önündeki en büyük engel Türkiye’deki dörtlü yapı. Cumhuriyeti kuranlar devleti son derece sağlam temeller üzerine oturtmuş. Türkiye’de ABD’nin istekleri için Ordu’yu ikna ediyoruz, kaşımıza Hükümet çıkıyor. Hükümeti ikna ediyoruz karşımıza TBMM çıkıyor, onu da ikna ediyoruz bu sefer de karşımıza yargı çıkıyor. Bu dörtlü yapıyı mutlaka tekli yapıya çevirmeliyiz. Tekli yapıyı her halükarda ABD çıkarları doğrultusunda çok daha kolay ikna ederiz" yazıyordu. 2006 senesinde de bir ABD Senaratörü "Monteux artık güncellemelidir" açıklamasını yapmıştı. Bugün ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in 2009 yılında ABD Ankara Büyükelçisi iken, Montreux’nün değişmesi ve NATO’un Karadeniz’de de görev alması gerektiği hususunda çeşitli vesileler ile beyanda bulunduğu da ayrı bir gerçektir.
Bütün bu verilerin ışığında Kanal İstanbul’u sadece jeopolitik ve jeostratejik olarak değerlendirdiğimizde bile, bağımsızlığımız ve egemenliğimiz büyük bir risk altına sokulmuş olacaktır. Hele Türkiye kuruluşundan bugüne kadar hiç bir dönemde ekonomik, politik, askeri, sosyal, eğitsel, kültürel, yargısal ve daha bir çok alanda bu kadar sıkıntılı bir dönem yaşamamıştır.
Bugün Türkiye’nin en önemli ve hayati derecede öncelikli konuları Doğu Akdeniz, Mavi Vatan ve bağrında barındırdığı KKTC’dir. Bu nedenle büyük bir güç ve zaman kaybettirecek olan hayali Kanal İstanbul Projesi’ni hemen bırakıp, iç cepheyi birlik ve beraberlik içinde milletimizin ekonomik sorunları başta olmak üzere, bütün sorunların çözümüne yönetmeniz gerekmektedir.
İÇ CEPHE GÜÇLENDİRİLMELİ
Türkiye, bulunduğu coğrafyaya baktığımızda jeopolitik ve jeostratejik olarak doğal bir bölgesel güç merkezidir. Maalesef dost ve düşmanlarımız, burada bizim güçlü bir devlet olarak yaşamamızı istemiyorlar.
Cumhuriyetimizin temelini oluşturan ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün "Karekterim" dediği bağımsızlık esaslarına göre sonsuza dek yaşamak için, iç cephenin güçlendirilmesi için, tüm siyasetçilerin hayal ve çekişmeleri bırakıp, gerçekler üzerinde gayret ve çaba sarfetmeleri zorunlu haline gelmiştir.
Aydınlık