Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir. Kurtuluş savaşımızdan tutalım insanlığın diğer kazanımlarına kadar tüm ilerlemeler bilimden beslenmiştir. İstanbul bilimin ışığında fethedilmiştir, Cumhuriyet'imiz bilimin ışığında kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in başarısı bilimin ışığındadır. Atatürk, bilimi en hakiki yol gösterici olarak kabul eder. Bu yüzden bilimsel, çağdaş ve milli eğitim modeli milletlerin ilerlemesi ve emperyalizme karşı mücadele etmesi için ciddi bir öneme sahiptir. Atatürk, 1920'lerde bu gerçeği görmüş ve bu meseleyi şu sözlerle dile getirmiştir: “Eğitimdir ki bir milleti ya hür ya müstakil ya şanlı ya yüksek bir cemiyet halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete sevk eder.”(1) Cumhuriyetin öncü kadroları da bu anlayışı benimsemiştir. Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanları da bu anlayıştan beslenmiştir. Onlardan biri de Cumhuriyetin devrimci Milli Eğitim Bakanlarından biri olan Hüseyin Vasıf Çınar’dır. Vasıf Çınar, Türk devriminin öncü kadrolarındandır. Çınar’ı biraz öğrenince Cumhuriyet’in neden kimsesizlerin kimsesizi olduğunu, Türk devriminin öncü kadrolarının nasıl piştiğini anlıyoruz.
Vasıf Çınar, Türk devriminin genç kadrolarındandır. 1892 yılında İzmir’de doğmuş, bugün Atatürk Lisesi olarak bilinen İzmir İdadisi’ni bitirmiş olup İstanbul Hukuk Mektebi’nden mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra İzmir’e dönmüş ve kendisi gibi avukat olan Mustafa Necati ile mesleğinden çok eğitim sorunları ile ilgilenmiştir. O zaman İzmir’in en gözde okullarından biri olan Şark Mektebi’ni Mustafa Necati ile kurmuşlardır. Aynı zamanda Mustafa Necati ile birlikte İzmir’de ilk spor okulunu açmışlardır. Rum taşkınlıklarına ve işgal tehlikesine karşı en fazla sesi çıkan kurumlardan biri olan, İzmir’in Türk ulusal kimliğini kazanmasında önemli rolü bulunan İzmir Türk Ocağı’nda müdür ve delegelik yapmıştır. Mütarekenin en karanlık dönemlerinde bile ocak faaliyetlerine devam etmiştir. İzmir Türk Ocağı, İzmir’in işgalinin ardından ilk tahrip edilen kurumlar arasındadır. Çınar, İzmir’in işgalinin ardından Reddi İlhak Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almış, Balıkesir bölgesinde milli kuvvetlere katılmış ve Kurtuluş Savaşını desteklemek üzere “İzmir’e Doğru” gazetesini çıkarmıştır. Bunları yine yakın arkadaşı Mustafa Necati ile birlikte yapmıştır. Mustafa Necati, gazetenin baş muhabirliğini yaparken Vasıf Çınar mesul (sorumlu) müdürlüğünü yapıyordu. 11 Ağustos 1923 tarihinde Meclis'e Saruhan mebusu olarak girdi. İstiklâl Mahkemesi Savcılığı yaptı. Devrimin en önemli yasalarından biri olan Tevhidi Tedrisat Kanunu'nun hazırlanmasına öncülük etti. Büyükelçiliklerde görev aldı, Moskova Büyükelçisi olarak 2 Haziran 1935 günü görevinin başındayken hayata veda etti.
ETNİK KÖKENCİ DEĞİL TÜRK MİLLİYETÇİSİYDİ
Türk devriminin bütün kadroları neredeyse gençti. Genç Cumhuriyet'in kalpaklı Milli Eğitim Bakanı, başarılı diplomatı Vasıf Çınar da bu kuşağa mensuptur. Vasıf Bey, dış saldırılara karşı kalemiyle ve yüreğiyle karşı çıkmaya başladığı zaman Atatürk henüz Anadolu’ya geçmemişti. Çınar, doğrudan kurtuluş mücadelesi içerisinde yetişmiştir. Falih Rıfkı onun için “Türk devriminin erken yetişmiş olan kadrolarından” diye bahsetmektedir (Atay, 1999: 726). Çınar, Türk milliyetçiliğini çok iyi kavramıştır. Aslen Kürt kökenlidir. Ailesinin bir kısmı mütareke döneminde yanlış tavır almasına karşılık Vasıf Çınar ve kardeşi Esat Çınar, vatanın kurtuluşu için mücadele etmiştir.(2) Ailenin önde gelen şahıslarının Kürt etnik milliyetçiliğinin başını çekmesine karşılık vatanın bağımsızlığını kalemiyle, gerekirse kılıcıyla savunmuştur. Hiçbir zaman dar, etnik bir milliyetçilik peşinde gitmemiştir. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözündeki birleştirici Türk milliyetçiliği çizgisindedir. Bunu da yine mecliste şu sözlerle dile getirir: “Şu halde Türkler tabirini kullandığımız zamanki kastı şurada tashih ediyorum ki yani açıkça belirtiyorum ki, bu memleketin içerisinde ruhuyla, canıyla bu memleket için, bu memleketin ihlası, yükselmesi için bütün varlığıyla çalışan bütün unsurları kastediyorum.”(3)
TÜRKSOVYET DOSTLUĞUNDAN YANAYDI
TürkRus ilişkileri yüz yıl önce yeni kurulmakta olan iki devletin tarihinde ciddi bir öneme sahiptir. Çanakkale zaferi, çarlığa gidecek yardımların yolunu kapatarak Rus devriminin yolunu açmıştı. Sovyetler Birliği'nden en zor günlerde silah ve malî yardım alarak, emperyalizme karşı mücadele verdik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Emperyalizm, iki devlet için de ortak tehdittir. Başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyeti'n öncü kadroları da Sovyetler Birliği ile kader birliğini hep vurgulamıştır. Atatürk, Sovyetler Birliği’yle dayanışmaya stratejik bir önem vermiş ve arkadaşlarına Sovyet dostluğundan ayrılmamalarını vasiyet etmiştir.
Atatürk, bu hususta arkadaşlarına şöyle diyordu: “Sovyetler Birliği’ne karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz. Doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Sovyetler’e yöneltilmiş herhangi bir antlaşmaya girmeyecek ve böyle bir antlaşmaya imza koymayacaksınız.”(4) Yine Atatürk, Dolmabahçe’deki veda görüşmesinde İsmet İnönü’ye TürkSovyet dostluğunu vasiyet ettiğini belirtmiştir.(5)
Vasıf Bey, dönemin diplomatik ilişkilerini ustalıkla yönetmiştir. Batı emperyalizmine karşı yükselen TürkSovyet dostluğunu çok iyi kavramıştır. Sovyet Rusya’nın ekonomik ve kültürel gelişmelerini çok yakından takip etmiş, Sovyetler’de gerçekleştirdiği bir nutkunda: “…Sovyet ittihadının kuvveti ve muvaffakiyetini kendi kuvvetimiz gibi terakki ettiğini…” söylemiştir.(6) Sovyetler’in ve Türkiye’nin ortak bir kaderinin olduğunu sık sık dile getirmiş, TürkSovyet dostluğunu savunmuştur. Ölümü SSCB’de üzüntüyle karşılanmış, birçok Rus gazetesinde yayımlanmıştır. SSCB’nin İzvestiya gazetesi, Çınar için şöyle diyordu: “TürkSovyet dostluğuna büyük bir değer verirdi. Bu dostluğun iki devletin en çetin anılarında doğduğunu ve bu dostluktan ve iki ulusun başarılarından her iki memleketin de her zamandan ziyade öğünmeğe ve kıvanç duymaya hakları olduğunu gösterirdi.”(7) Atatürk’ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, “Ölümün teselli kabul etmez, fakat dost ellerde dost gibi, kardeş gibi dikkatle bakılarak, sevilerek, sayılarak bakılmış olman belki bizim için bir tesellidir. Çınar, inkılap çocuğu, yüksek ruhlu, yüksek ülkülü Vasıf, müsterih ol, kalplerimizin ötesi için ve aramızda boşalan yerini Türk gençliği dolduracaktır. Müsterih uyu. Yetiştirmeye çalıştığın bu gençlik bütün boşalan yerlerimizi doldurmaya hazır bulunuyor” demiştir. Vasıf Çınar, sadece Türk milleti için değil, Türkiye’nin dostları için de bir kayıp olmuştur.
VATAN SAVUNMASINDA TAVİZ VERMEZDİ
Vasıf Bey, İzmir’in işgaline karşı Reddi İlhak Cemiyeti'nde önemli görevler almıştır. İzmir işgal edilince Mustafa Necati ile birlikte Yunanlılar’ın aradığı isimlerin başında geliyordu. Bundan dolayı Balıkesir’e geçmek zorunda kaldı. Balıkesir’de İzmir’e Doğru gazetesini çıkardı. Gazete, 16 Kasım 1919’da “Ulusal kurtuluş hareketinin destekçisi ve yürütücüsüdür” alt başlığı ile çıktı.(8) Hüseyin Vasıf’ın ateşli yazıları haftada iki defa yayımlanıyordu. Ardından gazetenin İzmir’e girmesi Yunanlılar tarafından yasaklandı. 15 Mayıs nedeniyle İzmir’e Doğru gazetesinde “Türklüğü boğamayacaksınız! Sevgili İzmir’i Yunan yapamayacaksınız” diye düşmana meydan okuyordu. Yazılarında İstanbul Hükümeti’nin kayıtsızlığını eleştirdi. Anzavur ile yapılan iş birliğinin “Türk kanını emdiğini” söyledi. Damat Ferit ve arkadaşlarına “Bu millet sizi affetmeyecektir!” diyerek İngilizlerle iş birliği yapan Damat Ferit’in hainliğini yazmıştır. İngilizler’in İslamiyete karşı olduğunu yazılarında yazarak İngilizlerin İslamiyeti kullanmasına izin vermemiştir. Mandacılığa ve emperyalizme karşıydı, Meclis'te her fırsatta tam bağımsızlığı savundu. Çınar, vatanını gerektiğinde kılıcıyla savundu, düşmana karşı tavizsizdi. Savaşa Balıkesir cephesinde fiilen katıldı. Kuvvai Milliye komutanı olarak Bulgurcu Mehmet Efe ile beraber, Soma, Bergama, Akhisar bölgesinde işgalcilere karşı çatıştı.(9) 3 Mart Devrim Kanunları'nın getirilmesi sürecinde Meclis'te gericiliğe karşı tavizsiz mücadele etti. Meclis'te de Milli Eğitim Bakanlığı görevinde de kalpaklıydı, tavizsiz bir devrimciydi.
Vasıf Çınar, Türk devriminin ruhunu yaptığı her görevde yansıtıyordu. Genç yaşına rağmen devrimde çok önemli görevler aldı. Gericiliğe karşı tavizsiz bir mücadele içerisindeydi. Yalınayak bir devrimciydi. Çabuk pişti, çabuk olgunlaştı. Yaşının iki katı sorumluluk üstlendi ve çabuk öldü. İkinci Meclis'e çok genç girmişti. Ateşliydi, hırslıydı. 27 yaşında mebus, 28 yaşında bakan, 29 yaşında elçi, sonra tekrar bakan, tekrar büyükelçi oldu ve 39 yaşında hayata veda etti. Görev başında yaşadı, 2 Haziran 1935’te görevi başında öldü. Kabuğuna sığmayan ateşli bir Türk devrimcisiydi. Vefatının yıldönümünde Türk devriminin gazetesi Aydınlık gazetesinden saygıyla anıyoruz.
(1) İhsan Sefa, Atatürkçü milli eğitim sistemi, Aydınlık, 11 Kasım 2019
(2) Vasıf Çınar Yaşamı ve Hizmetleri, Türk Eğitim Derneği Yayınları, 27 Ekim 1999, s. 16.
(3) Ali, (Karahisar Şarki Mebusu Hicri 1339), TBMM Oturumlar, İ: 48, C: 1, (tbmm020030480218.pdf., erişim tarihi: 31.05.2021)
(4) Doğu Perinçek, Atatürk: Sovyet dostluğundan ayrılmayın!, Aydınlık, 10 Kasım 2020.
(5) İ. Andronov, “Soratniki Atatürka”, Novoe Vremya, 15 Eylül 1967’den akt. Mehmet Perinçek, age, s.235.
(6) Vasıf Çınar Yaşamı ve Hizmetleri, Türk Eğitim Derneği Yayınları, 27 Ekim 1999, s. 46.
(7) “Vasıf Çınarın ölümü Sovyetler Birliğinde derin bir acı ile karşılandı”, Ulus, 4 Haziran 1935, s. 1.
(8) Yrd. Doç. Dr. Tülay Alim Baran , “Cumhuriyet Dönemi Devlet Adamlarından Vasıf Çınar”, İstanbul Üniversitesi.
(9) Nedim Atilla, Öğretmenim Vasıf Çınar, Ege’de SonSöz, 24 Kasım 2020