Bundan tam 10 yıl önce Türk milletinin en güzel evlatlarından biri olan Gazi emekli Albay Abdülkerim Kırca, uçmağa vardı. PKK’yla kararlılıkla mücadele eden, vatanın ve milletin birliği için kurşunlara göğüs geren ve gazi olan bu değerli komutanın aile üyeleri o dönemde gazetelere verdikleri mesajda şöyle diyordu:
"Vatan mücadelesinde ilk önce kanını, bedenini daha sonra da canını feda eden malûl Gazi emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca, 19 Ocak 2009 tarihinde vefat etmiştir. Merhumun kendisine sıktığı kurşun; haksızlığa, iftiracılara, gerçeğe aykırı ve maksatlı yayın yapan bir kısım medyaya, ülkemizi bölmek isteyen vatan hainlerine ve teröre karşı sıkılan bir kurşundur."
Acı ama gerçek bu! Bu ülkenin en kahraman askerlerinden biri olan Abdülkerim Kırca hakkında o dönemin "operasyon gazeteleri" şöyle manşetler atıyordu: "Çeteci!", "Katil!..."
Peki bu manşetleri atanlar neye dayanarak böylesine ağır iftiraları atıyorlardı? Kimdi bu iftiraların kaynağı? Tabii ki bir "PKK itirafçısı" ve yabancı istihbarat örgütlerinin kuklası olan bir PKK’lı... Yani Türk milletinin aslanlarından birini "zamanın operasyon gazeteleri" ve o gazetelerin sözde yazarları PKK’lılara boğdurmaya çalışıyordu.
Böylesi bir durum elbette çok zordu kahraman albay için. İntiharından hemen önce avukatına şöyle diyecekti: "O hale geldik ki, teröristler bizden kıymetli oldu. Teröristlerin açıklamalarını doğruymuş gibi sayfa sayfa yazıyorlar. Bunlar çok ağırıma gidiyor. Bizler boş yere mi şehit olduk, gazi olduk anlamıyorum. Sanki görev yaptığımız için suçlu hale geldik!"
Abdülkerim Kırca ölüme yürürken muhtemelen hala bu sözlerin etkisindeydi, kalbi kırılmıştı, canı yanıyordu tıpkı Ali Tatar gibi, tıpkı Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi "kumpas davalarında" haksızca cezalandırılan Türk askerleri ve aileleri gibi. Ve Albay Kırca aramızdan uçup gitti. Geriye "onurlu bir hayat" ve Türk milletinin duaları kaldı. Ancak ona iftiralar attıran odakların bir kısmı tasfiye edilmiş olsa da büyük Türk milleti için tehlike hala geçmedi. Zira Türk milletine karşı taarruz halinde olanlar çok iyi biliyorlardı ki bir milleti bölmek, aşağılamak, yıkmak istiyorsanız ilk önce onların kahramanlarını "itibarsızlaştıracaksınız!" Emperyalizm de bunu yapıyordu! Hedef Abdülkerim Kırca’nın "yaralı bedeni" değildi, asıl hedef Türk milleti için canını seve seve ortaya koyanlar için Abdülkerim Albay’ın ifade ettiği "değerdi." Kırca Albay, Türk kahramanlığının ve fedakarlığının ete kemiğe bürünmüş hali olduğu için hedefteydi. Bu yüzden en acımasız iftiraları attılar, en galiz küfürlerle saldırdılar ona. İstediler ki ondan sonra hiçbir Türk genci vatanı için mücadele etmeyi düşünmesin ve Türk milleti emperyalizmin karşısında boyun eğsin!
Ama Türk demek aynı zamanda "boyun eğmemek" demekti. İşte Abdülkerim Kırca da tam 10 yıl önce kullanamadığı bacaklarına inat dimdik ayağa kalktı. Ailesinin dediği gibi o tek kurşun: "Haksızlığa, iftiracılara, gerçeğe aykırı ve maksatlı yayın yapan bir kısım medyaya, ülkemizi bölmek isteyen vatan hainlerine ve teröre karşı sıkılan bir kurşundu." Böylece tüm dünyaya tekrar aynı mesajı vermiş oldu kahraman Albay: "Türk’e diz çöktüremezsiniz!"
O, hayatının her anında kendini Türk milletine borçlu hissederek yaşadı. Ancak onun görevi artık bitti. Şimdi Türk milletinin, görevi devralma ve kahramanlarını unutmama zamanı. Çünkü kahramanlarını unutan milletler geleceği güvenle kucaklayamazlar. Milletler ancak kahramanlık geleneğini canlı tutarak ayakta kalırlar. Bu yüzden Abdülkerim Kırcaları, Ali Tatarları, bu ülkenin birliği için mücadele ederken toprağa düşen kahraman Mehmetçikleri ve tarih boyunca Türk’ün varlığını devam ettirmek için bedel ödeyen herkesi yaşatmak gerekir. Unutulmamalıdır ki kahramanlarını yaşatmayı bilen milletler, devletlerini yaşatmayı da bilecektir.
Koray Gürbüz/Aydınlık