Sosyal medyada “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” başlığında binlerce tivit paylaşıldı. Bizi yaşatan gerçekten İstanbul Sözleşmesi mi? O halde, sözleşme yürürlükteyken neden bu kadar acı haber gelebiliyor? Son dönemde bilen bilmeyen, okuyan okumayan –genelde tek satırını dahi okumayan herkesin dilindeki, körü körüne savunulan, pervasızca kutsanan, bütün dünyayı ve kadınları kurtaracak eşsiz bir süper kahraman rolü biçilen, tabulaştırılan İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili fikirlerimizi yazmak, en başta Türk kadınını gerçekten korumak için boynumuzun borcudur.

MÜCADELEDE DOĞRUPERSPEKTİF

Öncelikle, Türkiye’de kadınlarımızın sorunu birkaç başlığa sığmayacak kadar büyük. Diyarbakır’da HDP binası önünde evlatlarını terör örgütünden kurtarmak isteyen kadınlar, Anadolu’nun her köşesinde evlatlarını uyuşturucu belasından kurtarmak isteyen anneler, şiddet gören, cinayete kurban giden gencecik kadınlar… Tüm bunlara karşı bütüncül bir mücadele yöntemi belirlemek ve bunun için sorumluluk almak hepimizin görevi. Buradaki samimiyet, Pınar Gültekinlerin, Özgecan Aslanların gülüşlerinin tükenmediği bir Türkiye mücadelesi için belirleyici… Ancak ters istikamette, kadın sorununa batıdan bakan, bu sorunlarla mücadeleye çeşitli iktidar hesapları katan, toplumu aşağılayan, emperyalist merkezlerin milyar dolarlar akıtarak kurup kurumsallaştırdığı sözde kadın örgütleriyle Türkiye’ye, toplumsal değerlerimize, milli kimliğimize, cumhuriyet kültürüne ve erkeklere savaş ilan eden anlayış en sonunda kadınları değersizleştiriyor, yalnızlaştırıyor ve alevlere sürüklüyor.

VATAN PARTİSİ NEDEN TUTARLI?

Bu önemli tartışmayı ilk kez Türkiye’nin gündemine Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek getirdi. Çünkü yüzyılları deviren bir tam bağımsızlık programımız var. Vatan Partisi’nin programı var. Bu yüzden tutarlıyız. AB’ye katılma rüyalarıyla, AB’ye uyum sürecinde TBMM’de Ak Parti, CHP, MHP ve BDP’nin (PKK’nın o dönemki partisi) tamamının oy birliğiyle kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkma nedenimiz de çok açık. Parti programımızın “Milli Yargı” başlıklı 11. Maddesi: “Millî Yargı Anayasa’nın 90. maddesindeki, milletlerarası sözleşmeleri millî yasaların üzerine çıkaran hüküm ile millî yargıyı devre dışı bırakan milletlerarası tahkime ilişkin Anayasa ve yasa değişiklikleri ve ikili antlaşmalar kaldırılacaktır.” der. İşte Vatan Partili’yi tutarlı yapan nokta budur. Programından taviz vermez. Kendi ülkesini başkalarına denetletmeyi kabul etmez. Muhakeme yeteneğini yitiren Bir virüs gibi bilinçlere işleyen Tanzimat kafası, yarın bu sözleşmelerle kendi ülkesinin aşağılanmasına alkış tutabilir, ancak hiçbir Vatan Partili bunu kabul etmez. Mustafa Kemal Atatürk bunu kabul eder miydi ve etti mi? Türk kadınını özgürleştiren Cumhuriyet devrimi, batı sözleşmelerine bağlanarak mı Türk kadınını özgürleştirdi?

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'Nİ OKUYORUM GÖZLERİM KAPALI

Gelelim konumuzun odak noktasına. İstanbul Sözleşmesi bir Avrupa Konseyi Sözleşmesidir. 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılarak, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girmiştir. Emperyalizmin insan haklarına olan derin tutkusunu 100 yıldır görüyoruz. Yine aynı merkezlerden çıkan bu sözleşme de her zaman olduğu gibi, kurşunu şekerle kaplıyor. Bu metinlerin arkasındaki ideoloji, bu metni yazanlar çok incelikli çalışıyorlar. Sözleşmenin içerisinde kulağa hoş gelen, kimsenin karşı çıkamayacağı, herkesi mutlu eden pek çok cümle var, doğru. Ancak satır aralarında sistemin kılcallarımıza şırıngaladığı zehri görmemiz gerekiyor. Gözlerimizi kapayarak İstanbul’u dinleyebiliriz ama Sözleşmeye bu romantizmle okuyamayız.

TÜRKİYE DÜŞMANLIĞINA DOKUNULMAZLIK

Sözleşmenin çeşitli maddelerinde tarif edilen bazı yapılar, Türkiye’nin açık biçimde egemenlik haklarına müdahale ediyor. İncelemek isteyenler, sözleşmenin 1/ 2, 18/4, 44/2, 60/2, 66/5, 68/5, 70, 74/2, madde ve kısımlarına bakabilirler. Tek tek açmadan, en çarpıcı olanlardan birine değinelim. Sözleşme kadına yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadele konusunda GREVİO isimli bir uzmanlar grubu oluşturuyor. Bu grup taraf ülkelerde veriler topluyor, araştırmalar yapıyor ve raporlar yazıyor. Hatta bu uzmanlar grubuna, 66. Maddede, görevlerini icra ederken çeşitli dokunulmazlıklar veriliyor. (“Kişisel tutuklanma veya gözaltından ve kişisel eşyalarına el konulmasından muafiyet, resmi yetkileri dahilinde konuştukları veya yazdıklarının ve tüm eylemlerinin her türlü yasal işlemden muafiyeti,” “…Grevio üyeleri ve ülke ziyaret heyetlerinin diğer üyelerinin sözleşmenin uygulanması hakkında yürüttükleri değerlendirme çalışmalarına ilişkin belgelerin, Grevio’nun faaliyetleriyle ilgili olduğu sürece dokunulmazlığı vardır.” M.66)

HENDEK OPERASYONLARI VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

İşte Grevio’nun raporları bu bağlamda “tam isabet” önümüze geliyor. Türkiye’nin, Mehmetçiğimizin terör örgütü PKK’yı hendeklere gömdüğü operasyonlar bakın nasıl “kadın haklarıyla” harmanlanıvermiş: “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde devam eden terörle mücadele operasyonları ve akabinde nüfusun yer değiştirmesi, başta Kürt kadınlar olmak üzere, bu bölgelerde yaşayan kadınları, daha yüksek şiddet riski ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu bölgelerde yaşayanlar, sadece ölüm veya yaralanma tehdidi altında olmayıp haftalarca sürebilen sokağa çıkma yasaklarından da muzdariptir;” “…Bu ciddi kısıtlamaların, muhtemel insan hakları ihlallerine yol açmanın yanı sıra mağdurların, hastaneler ve karakollar tarafından karşılanan gerekli koruma ve desteğe erişimlerini ciddi anlamda zedeleyebileceğinden ve şiddeti bildirme ve koruyucu tedbirlerden yararlanma konusundaki güçlükleri artıracağından endişe duymaktadır.”

Güvenlik güçlerimizin büyük bir hassasiyetle yürüttüğü, özellikle vatandaşlarımızın mağdur olmaması için iğneyle kuyu kazdığı operasyonlar, Grevio uzmanları tarafından, Türkiye’yi “kadın düşmanı, otoriter, faşist” bir ülke olduğu safsatalarına güya araç edilmiş.

TÜRK KADININI GREVİO MÜFETTİŞLERİ Mİ KORUYACAK?

Sosyal medya çukurundaki tartışmalara bir an için kendini kaptıran bir kişi, Türkiye’de kadını korumaya dair elde avuçta hepi topu bir İstanbul Sözleşmesi olduğunu sanabilir. Erkek düşmanı kadın örgütleri, feministleri, HDPPKK çevreleri bu iklimin merkezleri. Halbuki Türkiye’nin bir anayasası var, kadını özgürleştiren bir medeni kanun birikimi var. Bütün bunların yanında 6284 sayılı çok değerli bir kanunumuz var. Kendi kanun gücümüz bir kenara bırakılıyor, İstanbul Sözleşmesine sarılıyorlar. 6284 Sayılı kanunun değişme ihtimali yoktur. Halen İstanbul Sözleşmesi’ni kazanılmış bir mevzi olarak değerlendirmek, her açıdan çok kapsamlı ve olumlu olan 6284’ karşı bir cephe açmak olur.

İYİ NİYET DENİZİNDE BOĞULMAYALIM

Türkiye’nin, askerimizin, polisimizin verdiği büyük mücadele, içeride ve dışarıda emperyalizme karşı kararlı tutum, bugün içerisine girdiğimiz her tartışmanın zeminini aydınlatıyor.

Kadın erkek, bu konuda samimiyetle sorumluluk almak, elini taşın altına koymak, sosyal medya gevezeliklerinden daha zordur belki ancak, gerçek mücadele için köklü bir adım olabilir. İyi niyetler denizi, bilinç ve hakikatle buluşmazsa, yalanın ve çürümenin okyanuslarına akabiliyor. İyi niyetlerle refleks gösteren herkesin, konuyu aklıselim değerlendireceğine inanıyoruz.


ÖZGÜR BURSALI / VATAN PARTİSİ ÖNCÜ GENÇLİK GENEL BAŞKANI

Aydınlık