İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki yetkililerin, helikopterlerinin düşmesi sonucu hayatlarını kaybetmesi, İran ve gelişen dünya ülkelerinin halkları ve devletleri açısından kuşkusuz büyük kayıp. Fakat, ABDİsrail ve onların yardakçılarının beklentisi boşuna. Her şeyden önce şu gerçeğin altını çizelim: Reisi, İran devletinin merkezi olarak benimsediği programın başarılı bir uygulayıcısıydı. Bu programın özü ise, ABD emperyalizmi ve siyonizme karşı, bölgesel işbirliği modelinin küresel düzeyde genişletilmesidir. İran’ın son 20 yılda Rusya, Çin, Hindistan ve Venezuela başta olmak üzere Latin Amerika ülkeleriyle geliştirdiği işbirliğini inceleyince bu açıkça görülecektir.

İRAN’IN BENİMSEDİĞİ TEMEL STRATEJİ

ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra neocon siyonist güruhun İran’ı da hedefe koymasının ardından geliştirilen bu stratejiye uygun olarak İran, birincisi ulusal güvenliğini ileriden savunmak için Batı Asya’da ABD ve İsrail’e karşı direniş ekseni oluşturmuş, ikincisi Atlantik karşısında başta Rusya, Çin, Hindistan ile ittifakı esas alan bir dış siyaset izlemiştir. İran, bu strateji sayesinde ABD’nin ağır ambargolarının sonuçlarını büyük ölçüde bertaraf etmeyi başarmıştır. Bugün İran, Atlantik siteminin karşısında gelişen dünya devletlerinin işbirliği örgütü olan BRICS’in de, başarılı ortaklıklar ve bölgesel çözüm geliştirme pratiğiyle Asya’nın yükselişinin simgesi olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün de üyesidir. İran ile Çin, Rusya ve Hindistan arasında stratejik ortaklık vardır. Bütün bunlar sayesinde İran, hem Atlantik karşısında dimdik ayaktadır hem de ABD ve İsrail’e kök söktürmektedir. Reisi’nin hayatını kaybetmesi bu programda herhangi bir kesintiye ya da farklılığa yol açmayacaktır.

ATLANTİK’E İMAN EDENLERİN ÇABASI BOŞUNA

Ne yazık ki, Türk basını birçok olayda olduğu gibi komşumuz İran’daki bu olay dolayısıyla yine sınıfta kalmıştır. Aralarında, bilgisi Wikipedia ile sınırlı, hayatında bir kez turistik amaçla bile olsa İran’a gitmeyenler, “uzman” sıfatıyla ekranlarda saatlerce konuşuyor, İran rejiminin zaaflarından dem vuruyor. Yalan yanlış bilgilere sarılan, kerameti kendinden menkul uzmanların spekülasyonlarından geçilmiyor. İran düşmanlığını görev gereği yapanlar var, biliyoruz. Ama bunların dışında bir de İslamcısı, solcusu, laiki, her meşrepten farklı noktalardan çıkıp aynı yerde buluşanlar var. İran karşıtı Atlantik ezberlerini tekrarlayıp duruyorlar. İran düşmanlığı her gün televizyon ve gazetelerden başımıza boca ediliyor. Dahası, İran üzerinden bütün doğu milletlerinin aşağılandığı bir medya sirki sahneleniyor.

Biz de onlara şöyle seslenelim: Ey, Atlantik’e bilerek ya da bilmeden iman edip, İran düşmanlığında buluşanlar! Ne kadar uğraşsanız da boşuna. İran’ın, dünyada bugün en tehlikeli haydut olan ABD ve onun yardakçısı İsrail’e karşı göğüs göğse savaştığı gerçeğini ortadan kaldıramazsınız. Atlantik cephesi, Batı’nın sahte demokrasisinden daha demokrat ve bundan önemlisi görece halkçı bir devlet yönetimine sahip olan İran’ı tehditle, şantajla, yöneticilerini öldürerek teslim alamıyor. Psikolojik savaş taktikleriyle de teslim almasının mümkün olmadığı, İran meydanlarındaki büyük halk gösterileriyle ortadadır. Aydınlık