Kamuoyu son bir ayda iki şüpheli ölüm vakası ile çalkalandı. Daha doğrusu iki vaka, beş ölüm. Birincisi, Ak Partili milletvekili Şirin Ünal’ın evinde çalışan Nadira Kadirova’nın ölümü. Kadirova, Şirin Ünal’ın yatalak olan eşinin bakıcısı. Tüm ailenin evde olduğu bir saatte, Kadirova, Ünal’ın silahını alarak kendini odaya kilitliyor. Silah sesinin ardından aile emniyete ve 112 Acil’e haber veriyor. Odanın kapısı ancak polisler tarafından kırılarak açılabiliyor. Genç kadın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamıyor. İlk bulgular olayın bir intihar olduğunu doğrulasa da polis, rutin olay yeri incelemesini yapıyor, savcılık soruşturması açılıyor.
ÖLÜMÜN İSTİSMARI
Bu olayın ardından, uzunca bir süre “otopsi yapılmadı” şeklinde bir iddia dinledik. Daha sonra ortaya çıktı ki otopsi yapılmış. Ardından “Kadirova’nın ailesi korktuğu için avukat tutamıyor” şeklinde bir iddia yayıldı, kimi marjinal örgütler “avukatlığı biz üstlendik” diye ortaya çıktılar. Sonra anlaşıldı ki ailenin bir avukatı varmış, hatta bu avukat gazetelere açıklama bile yapıyor. Kadirova’nın cinsel tacize uğradığı iddia edildi, otopsi bulgularında böyle bir şey yok. Evdekilerin ifadeleri alınmadı denildi, polis dosyasında tüm detaylar mevcut....
Muhaliflerimize sormak lazım: Olay bu minvalde iken, nedir bu “cinayet” aceleciliği? Sakın, bir insan trajedisini siyasi hesaplarınız için istismar ediyor olmayasınız? Müfteri durumuna düşmekten utanmamanızı bir yana bırakıyorum, diyelim ki işin içinde gerçekten bir bit yeniği var, ucuz yalanlarınızın soruşturmanın ciddiyetine zarar vereceğini, gerçeklerin ortaya çıkmasına engel olabileceğini de mi düşünmüyorsunuz? Bunca yalan yanlış iddiayı bir çırpıda ortaya atmak, bir yalanınız ortaya çıkınca özür bile dilemeden ikinciyi ortaya sürmek ne tür bir arsızlıktır?
İNTİHAR MI CİNAYET Mİ SİYASET KARAR VERSİN!
İkinci talihsiz olay, Fatih’te gerçekleşti. Yaşları 4860 arasında değişen dört kardeş Fatih’teki evlerinde ölü bulundular. Normal koşullar altında, “Fatih’te şüpheli ölümler” gibi bir manşet atması, en kötüsünden “dehşet evi” falan gibi basit bir tanımlama kullanması gereken basın yayın organları, sanki olayın her anında oradalarmış gibi “toplu intihar”, “aile intiharı” gibi sözleri kullanmayı tercih ettiler. Üstelik intihar sebebini de şıp diye bulmuşlardı: Yoksulluk. Neden? Çünkü görevliler orada iken Bedaş’tan bir ekip elektrikleri kesmeye gelmiş. Elektirik faturalarını ödememişler, demek ki yoksulluktan ölmeye karar vermişler. Hay sizin mantığınıza... Şaka gibisiniz gerçekten.
Ama inanın şaka değil. Takip edince işin ucu BBC Türkçe’ye kadar çıkıyor. Muhalefetin adeta tüm temsilcileri ağız birliği etmişçesine “insanlar yoksulluktan intihar” etti diye konuşmaya devam ediyor. Bir önceki olayda “hayır kesinlikle intihar değil” diye patırtı koparanlar sıra buna gelince “kesin intihar” diyorlar. Neye göre? Tek dayanakları var o da kendi yarım akılları.
Ortaya çıktı ki Fatih’teki olay bir “intihar” değil, cinayet. Çok yüksek bir ihtimal ile kardeşlerden biri diğerlerini siyanür ile zehirledikten sonra kendi yaşamına son vermiş. Kaldı ki bu bir intihar olsa bile tüm uzmanlar, bunun salt yoksulluk vb. sebepler ile izah edilemeyeceğini söylüyorlar. Zaten ilk başta bunu söylemeye kalkan “solcu” bir iki psikiyatrist, kendi mahalleleri tarafından iyice bir ‘dövülüp’ hizaya getirildiler.
ARSIZLIĞIN MUHALEFETİ
En küçük bir yanlış anlaşılmada “özür dileyin” diye ortalara düşen muhalif polemikçiler, bu çirkinlikler için özür dileyebilirler mi acaba? Akla, bilime ve vicdana aykırı biçimde kopardıkları yaygaraların toplum sağlığına yapacağı kötü etkiden dolayı pişman olurlar mı dersiniz ? Hiç sanmıyorum.
Daha rezil bir hal olabilir miydi bilmiyorum. Görünen o ki Türkiye’de muhalefet ölüm vakalarının bile siyasi görüşe göre tasnif edilmesini, hatta kendi çıkarlarına uygunsa cinayetlerin bile örtbas edilmesini savunuyor. Gerçek bu, ne derseniz deyin.
Aydınlık