Son dönemde taşımalı eğitimle de binlerce köy öğretmensiz kaldı. Hele ekonomik sıkıntı bitmeyen çile halinde devam ediyor! Buna bir de ‘ücretli öğretmenlik’ uygulaması eklendi. Mesleki saygınlık büyük oranda zedelendi. Oysa Cumhuriyet’in devrimci ruhuyla atağa kalkan öğretmen, gittiği her yere ve okula ışık saçıyor, yol gösteriyordu. O dönem üzerine titrenilen meslek öğretmenlikti!
EĞİTİM SEFERBERLİĞİ
Osmanlı aydını ve okumuşyazmışı köyü bilmezdi. Hele öğretmen kolay kolay köye gitmez, ancak Anadolu’nun büyük illerindeki okullarında görev yapardı. Cumhuriyet yönetimi öğretmensiz köy bırakmamak için seferberlik başlattı. Askerdeki çavuşları eğitmen, tahsillileri de öğretmen yaptı. Bununla da kalmadı, modern okullar açarak aydın öğretmen yetiştirdi ve bunları Anadolu’nun dört bir yanına gönderdi. Öğretmenin maddi durumunu yükseltmek için de en iyi maaşı vermeye çalıştı. Hatta önce öğretmenin maaşını ödedi. Öyle ki 1920’lerde bile o kıt imkânlarla bunu başardı. İzmir Milletvekili Aydınlı Hacı Süleyman Efendi bunun için Meclis’te çırpındı. Bu konuda 22 Mayıs 1920 günü Mecliste yaptığı konuşmada şu veciz sözleri söyler: “Bugün köylerde ufak ufak okul yapmak şehirlerde büyük büyük cami yapmaktan daha hayırlıdır. (...) Eğitim düzeni olmayan bir milletin medeni düzeni de olmaz. Bu eşkıyalıkların, rezaletlerin, alçaklıkların nedeni hep cehalettir.” (Sadi Borak, Atatürkçü ve toplumcu örnek bir din adamı Hacı Süleyman Efendi, Reform Matbaası, İzmir, 1990, s.134 135.)
‘İNKILABIN MİSYONER GENÇLİĞİ’
Cumhuriyet’in uzun yıllar uğraştığı cehalet ve gerilik 1936 yılına gelindiğinde hâlâ aşılmamıştır. Buna en güzel örnek de Hıfzı Oğuz Bekata’nın, Ankara’nın bir köyünde öğretmenin yerine imamın ders vermesinden etkilenerek şu tespiti yapmasıdır: “Köyde dünü temsil eden hoca, bugünün mümessili olan muallimden hâlâ çok kuvvetli ve eski, yeniden hâlâ çok üstündür... Köyü manen ve maddeten inkılâbımızın misyoner gençliği yükseltebilir ve Türk köyü bu gençliğe yıllardır derinden hasret çekip duruyor. Köyü köylüyü ve köylü çocuğu büyük bir inşa planı içinde, ön safta, süratle düşünmeğe mecburuz” (Çığır, Eylül 1936, Sayı: 42, s.1)
EĞİTMENİN ÖNEMİ
Cumhuriyet döneminde öğretmen, köyün ışığı olarak görüldü. Süleyman Edip Balker ise İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü müfettişlerindendir. 1937 yılında köy köy gezerek yapılanları ve eksiklikleri yerinde tespit eder. Bir köylünün “Eğitmenleri” küçümsemesi üzerine, onun önemini şöyle tarif eder: “Eğitmen öğleden evvel çocuklarını okutuyor. Öğleden sonra tarım bakanlığının verdiği ilaçlı tohumunu ekiyor, aşılı meyve fidanlarını dikiyor. Gece köylüyü yetiştiriyor. Onlara kültür bakanlığının yolladığı kitapları okutuyor. Haftada bir umumi temizlik yaptırıyor. Cumartesi günü tatilin başladığı saatte bayrağı çektiriyor, köylüye selamlatıyor. Gözü hastalıklı çocukları ayırıp şehre tedavi için yolluyor. Su birikintilerini kaldırıyor. Köçek kafilesinin aldığı kimsesiz bir çocuğu kurtarıyor. Yeni okul binası için yer ayırtıyor kurulması için de hazırlıklar yapıyor. Köyler arasındaki bozuk yollar için kazmalı kürekli kafileler çalıştırıyor ve beraber uğraşıyor... “
Bir anlamda Köy Enstitülerinin ilk adımı atılmıştır. Süleyman Edip Bey, eğitmenin önemini ise şu satırlarla anlatıyor: “Köylü çavuştan eğitmen, bir keşiftir. Bence Türkiye için buhardan, radyodan daha mühim bir keşif! Keşfedenlere ve bunu yapanlara ne mutlu!” (Okul ve Öğretmen, Mart 1937, No:13, s.235.)
1936 YILI RAKAMLARI
Gazeteci Falih Rıfkı Atay’In verdiği rakamlara göre 1936 yılında Türkiye’nin eğitim tablosu şöyledir: “6 bin 259 ilk mektepte 678 bin 528 Türk çocuğunu okutmaktayız. Orta mekteplerde 34 bin erkek, 12 bin küsur kız talebe, liselerde 8 bin erkek, 2 bin küsur kız talebe, öğretmen mekteplerinde 3 bin 500 küsur erkek, bin 300 küsur kız talebe, üniversite ve yüksek mekteplerde 6 bin 500 küsur kız ve erkek talebe yetiştiriyoruz. 1923’e nazaran tek rakam olarak, 400 bine yakın fark vardır.” (Okul ve Öğretmen, Ekim 1937, No: 15, s.361.)
Bugün 18 milyon ilköğretim ve lise öğrencisi, 3 milyondan fazla üniversite öğrencisi eğitim görüyor.
İNKILAPÇI ÖĞRETMEN YILMAZ
Cumhuriyet Devrimi, ilkokul öğretmeninden sadece eğitimci olarak değil; köyleri ve halkı aydınlatan bir ışık olarak yararlanmak istemişti. Bu amaçla da onları yönlendirdi. Bunu da 1939 tarihli “İlk Öğretim” mecmuasında “İnkılâpçı ilkokul öğretmenin vasıfları” başlığıyla şöyle tarif eder: “Öğretmen, bilgi veren, öğretendir. Sosyal bakımdan cemiyetin temelini kurandır; tarih karşısında büyük inkılâpçıların eserlerini ebediyete mal edendir. (...) Türk tarihinin en büyük işini başaranların başı, büyük Türk Başkanı, Ebedi Şef Atatürk ve onun yoldaşı ve yardımcısı Milli Şef İnönü’dür. (...) Ölmüş dedikleri Türkiye’den şahlanmış diri bir varlık çıkardılar. Onların yaptıklarını yayacak, kendilerinden gelen hararetle yarattıklarını yaşatacak, en büyük vediayı, Cumhuriyeti koruyacak biziz. İnkılâpçı Türk öğretmeninin en bariz vasfı yorulmadan, yılmadan, duyarak ve inanarak çalışmaktır; mukaddes gayeyi her şeyin üstünde tutmaktır.” (İlk Öğretim, 22 Nisan 1939, Sayı: 10, s.146 147.)
YEDEK SUBAY ÖĞRETMEN
1940’larda meşhur Köy Enstitüleri modeli başladı. Bu model, Türk eğitim tarihinde parlak bir dönem oldu. 1960’lara gelindiğinde ise Türkiye’de öğretmen ve okul sorunu hâlâ devam etmektedir. 27 Mayıs 1960 İhtilaliyle de üçüncü büyük eğitim seferberliği gerçekleşir. Öğretmen açığını kapatmak için 12 bin Yedek Subay, temel eğitimden sonra köy okullarına öğretmen olarak atanır. Bunlar şevkle ve heyecanla bu işi yapar. Birçoğu öğretmen olarak hayatını devam ettirir. Zaman içinde pişerler ve örnek öğretmen olurlar. Bunların da çoğu 50 100 haneli köylere giderler. Hem de büyük şehirleri bırakarak.
İDEALİST ÖĞRETMEN
Bunlardan birisi de İzmirli Yedek Subay Nevzat Kızılcan’dır. Kızılcan, Gümüşhane’nin Şiran ilçesine bağlı 32 haneli 250 nüfuslu Karaköy’ünde görev yapar. İdealist Öğretmen Kızılcan, köyde ‘Karaköy Postası’ isimli eliyle çıkardığı bir gazeteyi yayımlar, hastalara İzmir’den doktor arkadaşlarından temin ettiği ilaçları bedava dağıtır, nizami bir voleybol sahası yapar, 110 kitaplık bir köy okuma odası kurar, ağaç dikim kampanyası başlatır, ilk defa köyde Okul Aile Birliği ve Okul Kooperatifi kurar. Eşi ise köy kadınları için biçki dikiş ve nakış kursu açtırmıştır. Kızılcan öğretmen. köylüler tarafından çok sevilir. Yaz tatiline gittiğinde ise dönmesi için dört gözle beklenir. Yaptıklarından dolayı da örnek öğretmen seçilir. (Hayat, 27 Temmuz 1961, Sayı: 31, s.6 7.)
‘ÖĞRETMENDİR BİZE YOL GÖSTEREN’
Aynı yıllarda Yedek Subaylıktan öğretmenliğe geçen Habip Dolapçı ise önce Tekirdağ’ın Karansırlı köyüne atanır. Ortada doğru dürüst ne okul vardır ne de yol. Trakya’nın kışında tahta sıraları kendisine yatak yapar. O bunlara rağmen canla başla çalışır. Daha sonra Kars ve Aydın’a atanır. Aydın’ın Çine ilçesine bağlı Tekeler Köyüne 1970 yılında geldiğinde, 2 bin nüfuslu köyde okulun dersliği eski ve yetersizdir. Önce okulun ihtiyaçlarını giderir, sonra da okula bir kat daha çıkartır. Köyün su ve elektriği de yoktur. Onun için de kolları sıvar. Köy suya da elektriğe de kavuşur. Görevi okulda zil çalınca bitmez. Köyde derdi olanın dert babasıdır. Kavga eden yeni evliler onun yanına koşar. “Öğretmendir, bize belki yol yordam gösterir” diye. O, boşanmakta olanlara saatlerce dil döker. Sonunda çiftleri barıştırır.
İşte 1970’lere kadarki Cumhuriyet’in idealist öğretmeni!
Aydınlık