Ekrem İmamoğlu Karadeniz gezisine gittiğine gideceğine pişman oldu. "Cumhurbaşkanı olur muyum" diye çıktığı "bayram ziyareti" sonunda, İBB Başkanlığı bile tehlikeye girdi. Beylikdüzü bile zor. "Muhtar dahi olamaz" desek yeri.
Önce gazetecilerle verdiği poz, onu "İkinci Atatürk" (Kusura bakma Atam, maalesef öyle dediler İmamoğlu için) olarak gören kitlenin tepkisini çekti. Nagehan Alçı, tartışmaların merkezine oturdu. "Vız gelir tırıs gider" diyerek kendisini eleştirenlere posta koydu. Sonra baktı ki post pahalı, bir özür patlattı.
Fakat bu sefer de Fenerbahçe'yi (Ali Koç'u değil Fenerbahçe'yi) karşısına aldı. Uğur Dündar bile onu ağırladığı için pişman oldu, özür diledi. İmamoğlu'ndan da yakında, "Ben Ekrem İmamoğlu olarak 16 milyonun belediye başkanıyım. Birini kırmak beni çok üzer. Kalp kırmak beni üzer. (İki eliyle kalp işareti yapıyor) Hepinizi seviyorum. Yanlış anlaşıldıysam özür dilerim. Ama beni çalıştırmıyorlar bla bla" açıklaması gelir. Gelir de bu onu tekrar kanatlandırır mı? Pek mümkün değil.
O kitleyi ibretle izliyoruz. "İkinci Atatürk"ü (Akşener için İkinci Fatih) yedikleri için "Üçüncü Atatürk" peşine düşmüşler. O da Ankara'nın belediye başkanı. Tabii bu kitle sosyal medyadan güdüldüğü, imaja göre kolaylıkla yönlendirilebildiği için Mansur Yavaş'ı da "olduğu gibi" değil de "göründüğü gibi" zannediyorlar. Yavaş'ın nasıl bir belediye başkanı olduğunu yakında Aydınlık'ta okuyacaksınız...
Neyse, "Üçüncü Atatürk"ü geleceğe bırakalım da tekrar "İkinci Atatürk"e dönelim.
Malum kitle, İmamoğlu'yla iplerini en olmayacak meseleden kopardı. "Neden Karadeniz gezisinde Nagehan Alçı var?" Hâlbuki bir siyasetçi kendisine düşman olan gazetecileri de etkinliklerine davet eder. Eğer bundan vazgeçilirse, gazetecilik kalmaz ortada. Hem, mesela Akif Beki değil de neden Nagehan Alçı? Ya da Ertuğrul Özkök daha mı az dikkat çekti? Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'i alabildiğine NATO'cu, alabildiğine Batıcı, alabildiğine TÜSİAD'çı değil miydi? Özkök'ün bu geziye katılması benim açımdan daha dikkat çekiciydi. Özkök iyi bir gazeteci. O bile geziden yazacak bir şey bulamadığı için "kuru fasülye, gömlek kolu" gibi konular kaleme aldı. Yazılarından anlayabildiğimiz kadarıyla, hem içi boş geziden hem de kendi yazdıklarından sıkıldığı kesin.
Kaldı ki Nagehan Alçı'nın siyasi tutumu ile İmamoğlu'nunki arasında hiçbir fark yok ki. İkisi de Batıcı, ikisi de liberal, ikisi de 'özgürlükçü'... İkisi de Demirtaş, Kavala vb. konularında aynı çizgide. İmamoğlu, Nagehan Hanım'ı çağırarak siyaseten karşı taraftaki birini davet etmiş olmadı ki.
Nagehan Alçı'ya takılanlar;
İBB Başkanının yabancı elçilerle gizli görüşmesini
Chatham House ziyaretini
PKK kontenjanından Belediyeye giren imamları ve diğerlerini
PKK marşı okuduğu için görevden alınan Diyarbakır BŞB Başkanına desteğini
'İstanbul Ankara'dan yönetilmez' gibi tuhaf sözlerini
'İstanbul Anayasası' gibi mide bulandıran açıklamalarını
Demirtaş sevgisini, Pervin Buldan'la ağaç dikmesini
İBB Başkanının özeleştiri vermediği FETÖ'nün şike kumpası destekçiliğini
Karla mücadeledeki fiyaskosunu
Belediyeye doldurduğu eş dost takımını, işe alımlarda parti kotası belirlemesini
Belediyenin yardım kartlarını İstanbul'da değil, Trabzon'da dağıtmasını
İstanbul'un parasıyla, İstanbul dışına yaptığı propoganda gezilerini
'Temel atmama' törenlerini, 'yaptırmıyorlar' demek dışında icraat ürtmemesini
Yandaşlara verilen ihaleleri, hizmet alımlarını...
Ne yattan ne kayaktan vaz geçmemesini
Ve daha nicelerini dert etmediler... Yani Nagehan Alçı'ya gelene kadar....Aydınlık