Hep yazıyorum.
ABD’nin asıl hedefi Çin.
Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi.
Çünkü bu girişim, ABD’nin sözde dünya liderliğini ve istila aracı dolarını tarihe gömecek bir proje ve her geçen gün ilerliyor.
Tam Çin usulü hem de, damla damla.
Her bir damla birikiyor, sular göl oluyor.
Huawei krizini de böyle okumak gerekiyor.
Önce olay neydi bir bakalım.
Amerikan Derin Devleti, bir süredir Çin’in iletişim ve bilişim firmalarına savaş açtı.
Bu savaş, bir anlamda Rusya’ya karşı yürütülen siber savaşla paralel yürüyor.
Yani, Rus Hackerların ABD seçimlerine müdahale ettiği iddialarıyla eş zamanlı yürütülmeye çalışılıyor.
ABD uzun bir süredir Çinli şirketlerin Amerikan şirketlerinden sanayi hırsızlığı yaptığı iddiasını da sürdürüyor.
İşte bu eksende, Çin’in “Made in China 2025” projesinin önemli sac ayakları olan Huawei ve ZTE isimli dev Çin şirketlerine karşı adeta İran gibi sıkı bir ambargo uygulanıyor.
Bu şirketlerin ABD ve onun Kanada, Avustralya, Fransa, İngiltere gibi müttefiklerinde yasaklanması söz konusu.
Pentagon ve NSA raporlarıyla ABD, tüm devlet altyapısından Huawei ve ZTE sistemlerini çıkarttı, yetmedi piyasadan da yasaklama çabasında.
Huawei Şirketi’nin kurucusunun kızı ve halen şirketin Baş Finans Yöneticisi (CFO) olan Meng Vanzhou, ABD'nin İran yaptırımlarını deldiği iddiasıyla Kanada’da tutuklandı.
Tam da ne zaman?
Anjantin’deki G20 Zirvesinde, Çin’e 250 milyar dolarlık ek vergi ile savaş açan Trump ile Çin’in ‘Kuşak ve Yol Girişimi’nin mimarı Devlet Başkanı ŞiJinping’in görüşmesi esnasında.
Görüşmede, ticari savaşta bir nevi ateşkes ilan edilmişti.
Huawei CFO’sunun aynı anda tutuklanması, ateşkese yönelik bir sabotaj olarak yorumlandı.
Kanada’da her hangi bir suç işlemeyen Meng’in, tutuklanarak ABD’ye gönderilmesi ihtimali, Çin’i ayağa kaldırdı.
Çin yönetimi önce Kanada Büyükelçisi’ni geri çekti, ardından Pekin’deki Kanada elçisini çağırarak Ottawa’yasert bir nota verdi, “Meng’i bırakın aksi takdirde ciddi sonuçları olacak ve Kanada, tam sorumlu şekilde buna katlanacak” dedi.
Rusya da Çin’e destek verdi.
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Kanada’nın bu son hareketini “küstah ve şoven bir politika” olarak niteledi.
Zaten bu JustinTrudeau denen oğlan bana Macron’u çağrıştırıyor.
Blair, Macron gibi bu Justin de aynı .okun laciverdi.
(Sınıfın artist, üç kağıtçı oğlanı Justin, Kanadalı Doktor Bethune’yihiç duymamış galiba. Buna Dr. Bethune filmini seyrettirse bari birileri)
Hepsi küresel sermaye hegemonyasının memurları.
Hillary, Pompeo, Bolton gibi Neocon Wall Street mafya üyelerinin kankaları.
Neymiş efendim? Huawei, Hong Kong menşeli Skycom ile bağlantısı konusunda Amerikan bankalarına yalan söylemişmiş.
Yahu kardeşim, sen kendi kendine bağımsız ve egemen bir ülkeye ambargo koyuyorsun.
Ne bir BM kararı var, ne bir uluslararası mahkeme hükmü var.
Sonra da kafana göre Hakan Atilla’yı, MengVanjou’yu hapse atmaya kalkıyorsun.
Hani uluslararası hukuk, serbest piyasa, girişim hürriyeti, eşit rekabet filan?
Klasik Hollywood senaryosu devrede.
Sam Amca’nın işine gelmeyince, kasabanın kriminal şerifi, kovboy vandalizmi devrede.
HUAWEİ NEDİR? KURUCUSU KİMDİR?
Burada bir parantez açıp, Huawei şirketinden söz etmek gerekiyor.
Kurucusu Ren Zhengfei, bir mühendis ve asker.
1944 yılında Çin'in Zhejiang eyaletinde dünyaya gelen Ren Zhengfei, Chongqing Üniversitesi'nden inşaat mühendisi olarak mezun oldu. Bir süre çeşitli firmalarda çalıştıktan sonra Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nda mühendis olarak görev yaptı. Huawei'yi kurmasına vesile olacak ilhamı ise, 1987 yılında Shenzhen sokaklarında gezerken buldu. (Kaynak: https://www.gzt.com/lugat/huaweininkurulushikayesi3202207)
Çin'de Mao döneminin ardından Cüce Deng ile başlayan ekonomik reformun onuncu yılına yaklaşırken, küçük bir balıkçı kasabası olan Shenzhengirişimcilik merkezi oldu. Hong Kong'un dibindeki bu şehir, devlet teşvikleriyle Çin'in dört bir yanından parlak fikirli insanları topladı. Parlak bir fikri olmasa da, karısından boşandıktan sonra hayatında büyük bir değişime ihtiyaç duyan Ren Zhengfei de Shenzhen’e gitti.
1987’de bir arkadaşının yardımıyla telefon ekipmanlarısatmak üzere Huawei şirketini kurmaya karar veren Ren Zhengfei, Hong Kong'dan ithal ettiği parçaları Çin'de satmaya başlar. Modern bir haberleşme altyapısına ihtiyaç duyan Çin, Japonya'dan NEC ve Fujitsu, Amerika'dan AT&T, İsveç'ten Ericsson ve Fransa'dan Alcatel gibi dünya devlerini kendi topraklarında faaliyet göstermek için davet eder. Fakat yabancı sermayenin teknolojik birikimini paylaşmayarak Çin'e yarardan çok zarar sağladığını gören Ren, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı haberleşme çözümlerini kendi geliştirip üretmek için işe koyulur.
Çalışmalarına da işte bu ufak bir balıkçı kasabası Shenzen’de zorlu şartlar altında kurulan ilk ARGE merkezinde başlayan Huawei, Çinli teknisyenlerle yabancı şirketlerin ekipmanlarını inceler. Sektörü değiştirecek bir tersine mühendislik çalışmasıyla ilk yerli çözüm geliştirilir. Fakat elindeki tüm parayı tüketmiş olan Ren Zhengfei, devletten aldığı hatırı sayılır krediyle 1992 senesinde resmen seri üretime başlar.
Sonraki yıllarda Çin ordusu için kurulması istenen haberleşme sistemini geliştiren ve hükümetin yerli üreticiyi destekleyen adımlarıyla önce ülkesinde sektöre hakim olup daha sonra yurt dışına açılan Huawei, bugün Türkcell dahil, dünyanın en büyük 50 operatöründen 45'i için haberleşme çözümleri tedarik ediyor. 170'ten fazla ülkede faaliyet gösteren şirket, Çin'in teknoloji şehri olan Shenzhen'ın çehresini değiştirdi.
Bilgi ve iletişim teknolojisi (ICT) çözümleri, telekom, kurumsal ağlar, bulut, akıllı telefon ve internet alanlarında hizmet veren Huawei'ninyıl sonunda piyasa değerinin 100 milyar doları aşması bekleniyor.
Ren Zhengfei, şirketin hisselerini 180 bin çalışanından 65 binine bölüştürdü. Kendi elinde sadece %1,5'inden daha az bir kısmını bulunduruyor. Çinli teknoloji insanı, hisse paylaşımından dolayı bir gün hissedarların kendisini yönetimden koparma tehlikesi olup olmadığı sorusuna verdiği cevapla Huawei kültürünün nasıl bir anlayış üzerine inşa edildiğini özetliyor: "Eğer o gün gelirse, Huawei olması gerektiği seviyeye ulaşmış demektir."Çünkü Huawei aslında kooperatif ilkesiyle çalışan bir şirket. Çok kazanmaktan önce, gelişme ve kalkınma hedefleniyor.
Konunun uzmanı isimlerden Füsun N. Sebil’in, Türk İnternet. Com sitesindeki yazısında da önemli bilgiler var. (https://turkinternet.com/huaweicfotutuklamasinintercumesi/)
Sebil’in “Huawei CFO Tutuklamasının Tercümesi” başlıklı yazısından alıntılıyorum:
“Huawei ve ZTE, internet teknolojilerin katlayarak geliştiği 2000 sonrası yıllarda, Amerikalıların ve Avrupalıların telekom alanındaki –burnu havada– firmalarını batıran 2 Çinli firmadır. 1520 yılda çok ciddi bir mesafe katettiler. Batı’nın iddialı telekom firmalarını ya öldürdüler, ya da sarstılar. Bu 2 firma, farklı teknolojik yapıdan gelirler. Huawei, Cisco gibi yeni nesil telekom firmalarının, ZTE ise Nortel gibi eski nesil telekom firmalarının muadilidir. ABD’li firmalar bunları patentleri çalmakla uzun süre suçladı. Ama bu iddia sonuca varamadı. Huawei ve ZTE, 1990’ların sonlarında başlayarak, 2000’lere gelindiğinde çok uygun fiyat ve batıdan altta kalmayan bir teknoloji sunmaya başladılar. 2G/3G/4G, 4’lü oyun vs gibi hızlı bir teknolojik gelişmenin olduğu bu dönemde, Çin Bankalarından çok uygun fiyatlı kredileri de eklenince, batılı operatörler bile Huawei’ye döndü ve batılı telekom üreticileri birerbirer çöktü. Mesela Kanadalı dev Nortel kapandı, Amerikalı Lucent (ki GrahamBell’inlaboratuarına da sahipti) zorda kaldı, Alcatel ile birleşti. Ericsson 100 yılı aşkın liderliğinde sarsıldı, Cisco geriledi. Dünyanın telekom altyapısı, büyük oranda Huawei oldu. Bu arada ülkemiz bu olayın canlı bir örneğidir. 2019’a yaklaştığımız günümüzde, telekom sektörü uzmanlarının ifadesiyle, telekom altyapımız şu anda % 80 civarında Huawei. Öyle ki, 1993’de Ericsson ortaklığı ile kurulan ve bu nedenle altyapısı ağırlıklı Ericsson olarak devam eden Turkcell bile bugün Huawei ağırlıklı hale döndü.Ama batılıları kızdıran başka bir gelişme daha var; Huawei ve ZTE sadece altyapıda da kalmadılar. Üstyapıya da geçtiler. Telekom altyapıcısı Huawei ilk başta “whitelabel” olarak başladığı telefon cihazı üretiminde artık –Apple’ı geçerek– dünya ikincisi[9]. İlk sırada yine bir Asyalı olan Samsung var.”
Bu arada, Huawei yeni devreye girecek 5G teknolojsinin de öncüsü konumunda. İngiltere ve Yeni Zelanda, 5G Huawei ile anlaşmaya varırken, 5G ekipmanlarını yasaklamıştı. Meng’in tutuklanması öncesinde bu konuda Huawei ile İngiltere başta olmak üzere, Avrupa ülkeleri yeni bir anlaşma yaparak, şartlı olarak 5G teknolojisini satın almaya karar vermişti.
ABD’NİN HUAWEI KORKUSUNUN ARKA PLANI
Sebil, ABD’nin Huawei korkusunun arka planını da güzel özetliyor.
“21. yüzyılda, üstte kalmanın yolu teknolojik üstünlükten geçiyor. Askeri operasyonları bir yana koyup, ülkenizde sıfır kan akıtarak, bilgisayarlar üzerinden oturduğunuz yerden bir ülkenin elektrik sistemini felce uğratmanız, nükleer reaktörünü patlayacak noktaya getirmeniz mümkün. ABDAvrupa yani batı bloğu ile ÇinRusya arasındaki itişmede, artık “teknolojik üstünlük” sahibi olan kazanacak. Başka deyişle; 19471991 arasına tarihlenen “Soğuk Savaş” döneminin yerini, 21. yüzyılda artık “Siber Savaş” dönemi aldı. 20. yüzyılın güç itişmesinin odağı “Petrol”dü, 21. yüzyılınki “Bilişim Teknolojileri”. Bugün, ABD hala Ortadoğu ile ilgileniyor ama bunun nedeni kendi petrolü değil. Çünkü Alaska petrolü ve kaya içinden çıkardığı gaz ile kendi kendine yeter hale geldi. Hatta ihracat yapıyor. Şimdi Ortadoğu ile ilgilenmesinin temelinde, ortağı Avrupa, Japonya ve de rakibi Çin’in bu bölgeden petrol temin ediyor olması yatıyor. ABD musluğu elinde tutmaya çalışıyor. G20 zirvesi sonrasında Trump’un düğmeye bastığı söyleniyor. Konuya yakın kaynaklar, Trump’ın bir kaç ay önce ilan ettiği ZTE yasaklaması ile bir simülasyon yaptığı, Amerikan endüstrisine sağlanan küçük devre elemanlarının eksikliğinde neler olacağını anlamaya çalıştığı ve gördükleri çerçevesinde yeni adımlar atmaya başladığı iddiasında. Çinliler o zaman ABD’nin kendisine zarar vereceğini, çünkü üretilen parçaların ABD ekonomisi için önemli olduğunu söylediler ama anlaşılan Trump denemesinden memnun kaldı ve Huawei’ye yönlendi. Huawei, ZTE’ye kıyasla 10 kat fazla komponent üretiyor. Ekonomistler tarafından konuşuluyor ama aslında olayın teknologlar ve savaş stratejistleri tarafından tartışılması lazım. Artık konu ticaret değil, savaşa gidiliyor ve savaşta şimdi bilişim teknolojileri son sözü söyleyecek. Sinek dronlar, otonom silahlar, asker robotlar, kıyamet günü (doomsday) denilen, kritik altyapılara siber saldırılar zamanı. Milletlerin bekası artık bunlara bağlı.”
Çok açık değil mi?
Adamlar niye Alibaba veya Tencent ile uğraşsın ki, onlar bir tehdit teşkil etmiyor. Asıl tehdit meselenin özü olan bilişim teknolojilerinde yatıyor.
Ha bu arada, “kişiyi nasıl bilirsin, kendin gibi” darbı meseli de doğrulanıyor.
Rusya’ya sığınan eski CIA siber analisti Edward Snowden, Facebook, Google, Microsoft gibi dev Amerikan şirketlerinin CIA’ye çalıştığını söylüyordu. Snowden, Cisco gibi Amerikan firmaların–ülkemizde de temsilciği bulunan– dağıtıcısının Amerika’daki bir deposunda, cihazlara böcek takıldığının fotoğraflı belgelerini de ortaya koymuştu.
ABD menşeli Intel donanımlı bilgisayarların içinde açık arka kapılar olduğunu epeydir biliyoruz. Amerikalılar bu teknolojilerle, Almanya Başbakanı Angela Merkel’i dahi dinlediler. İngilizler de Yunanistan Başbakanlarını. CIA taşeronu FETÖ’cüler de aynı işi Türkiye’de yaptı. Bunların hepsi belgeleriyle ortaya döküldü.
Bu konuda söz verilen hiçbir önlem alınmadı. Aksine telekulak Amerikalılar şimdi aynı suçlamayı Çin ve Rusya’ya yöneltiyor. Ama ellerinde pek sağlam bir delil de yok.
Çin’in 70 ülkeyi bir birine entegre edecek, “Kuşak ve Yol Girişimi” ile “Made in China 2025” projesi, Pentagon, Wall Street ve ABD istihbarat bürokrasisinde alarm çanları çaldırıyor.
Bu gelişmeler ABD’yi o kadar korkutuyor ki, Çin ile açıktan bir savaşa bile yeltenebiliyorlar.
Trump kovboyun beyni yok, fikri var.
Zor oyunu bozar misali, zorbalıkla iş yürütüyorlar.
Ancak durum umutsuz ve Tarzan zor durumda.
New York Times, Çin’in 112 ülkede yürüttüğü 600 projeyi inceledi. Bunlardan 41’i petrol, 199’u enerji santralleri çoğu hidro elektrik (sadece Kamboçya’da ülkenin elektrik ihtiyacının yarısını karşılayan 7 hidro elektrik barajı var). 600 projeden 203’ü ise otobanlar, tren yolları, köprüler, dev limanlar.
Tüm bunlar Pentagon belgelerinde, “Yaşamsal çıkarlarımıza büyük tehditler” olarak niteleniyor.
New York Times artık Çin’i yenmek için çok geç olduğu yorumunu yaparken şu ifadeleri kullanıyor:
“Batı, Çin’in bu kalkınma programının başarısız olacağından emindi. Tek yapılması gereken bekleyip, çöküşü görmek olacaktı. Hala da bekliyorlar. Çin ise bu esnada çok büyük küresel ticaret, yatırım ve altyapı ağı oluşturuyor. Bu ağ, dünyadaki finansal ve jeopolitik ilişkileri sil baştan düzenleyecektir”
Aydınlık