Muhalefeti mi eleştirdin: AKP trolüsün! (AKP ile her alanda ortak çalışan biziz sanki). PKKHDP’yi mi eleştirdin: Kürt düşmanısın! (Bu coğrafyada açık ara en büyük Kürt düşmanı PKK değil sanki). Solculuk bu değil mi dedin: Perinçekcisin, Vatan Partisi’nin yoluna girmişsin.

Kaan Arslanoğlu

Hem Atatürkçü hem Amerikancı olunabilir mi? Bana yöneltilen soru bu. Cevabım: Evet, olunur! İnsanın akla uydurma yeteneği o kadar mükemmeldir ki, aynı anda birbirine karşıt her şey olabilir, birbirine ters her davranışı pişkinlikle savunabilir. Üstelik savunduğu şeye canı gönülden inanabilir. Niye her yana çöp atıyorsun arkadaşım? Cevap: "Ortalığı temizlesinler diye! Bunları atmasam onca çöpü fark etmeyecek çöpçüler." Niye sevgilini öldürdün oğlum? Cevap: "Çok seviyordum abi!"

Nasrettin Hoca’ya demişler ki: Hoca Hoca, senin hanım çok geziyormuş, bizden uyarması. "İftira!" diye cevap vermiş Hoca, "O kadar gezse, bizim eve de uğrardı." Atatürkçülerin büyük çoğunluğuna da iftira atıyorlar. O kadar şekil değiştirseler ara sıra Atatürkçü olurlardı.

Atatürkçülük nedir, kafanıza göre yazarsınız ve olursunuz bir güzel Atatürkçü. Moda tabirle "sıkıntı yok!" Dünyada milyon çeşit Marksist nasıl ortaya çıkıyor! Gerçi bizdeki sözde Atatürkçüler tek kalıptan çıkmış gibiler. Gerçek Atatürkçülüğü anlatmak uzun sürer. Ancak bu sözde Atatürkçüler üzerinden ne olmadığını anlatırsak daha iyi kavranır sanırım. Aşağıda belirtmeye çalışayım.

Mantığımız, vicdanımız

nasıl böyle uçup gitti?

Ondan önce konuyla yakından ilgili başka bir büyük soruna değinelim. Mantığımız, vicdanımız nasıl böyle uçup gitti? Neden böylesine ezici bir kuşatma altındayız aklı savunanlar olarak? Şahsi görüşüm, her türlü "izm" ve "cilikçülük" sorgulanmalı, "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" şiarı doğrultusunda. Tamam sorgulayacağız da, "aklı savunanlar olarak" gibi iddialı laflar ediyoruz da, bizde akıl kaldı mı? İktidarı ve muhalefeti destekleyen kitleler öyle bir kanmacakandırmaca yarışına girdiler ki, izlerken dağılmamak mümkün değil. İşin başındakiler, siyasetçiler, medyacılar şaşkın değil elbette, aksine cin mi cinler.

Neden bize çok yakın, hatta neredeyse her şeyi bizim gibi düşünenler bu kadar çokken. Neden yalan propaganda bu kadar güçlü? Neden insanlar yığınlar halinde zombileşiyor, zekâsını yitiriyor, ana akım rüzgârlara bu kadar kolay kapılıyor? On yıllardır çevremde yürüttüğüm mücadeleden, tabip odaları, edebiyat, bilim âleminden, en son da kendi sitemizden edindiğim deneyimlerden şu sonuca vardım ki: İnsanları topluyorsunuz topluyorsunuz, dağılıyorlar... En yakınlarınız bile sizi bir sonraki rüzgârda terk ediyor. Bir fikri daha dün sizden daha ateşli savunan, ertesi gün bambaşka bir çizgiye savruluyor, bir şeyleri hatırlattığınızda "Yok canım, ben mi öyle söylemişim" demeye getiriyor. Neden?

KOLAYI SEÇMEK

Çünkü insanlar güç istiyor, kalabalık istiyor, umut istiyor. Umut orada olmasa bile kendini kandırıp kalabalığın yolunu tercih ediyor. Daha önce bir süre zorlamıştır, bakmıştır ki o kalabalıktan bir ilgi yok, hatta aksine tepki var, saldırı var, mahalleden kopmak istemiyor, teslim oluveriyor. Daha önemlisi: Kendileri mücadele etmeyenler, kendilerinde bu gücü bulamayanlar, kendileri dışında kurtarıcı arıyor. Bir yere kadar getiriyor, sonra kolayı seçiyor: Sürüyle birlikte ortadan yürümek. Tabii geneli açısından diyorum, istisnalar vardır. Türkiye solunun PKK kuyrukçuluğunun bir önemli nedeni de budur.

Hoca Nasrettin evinin önünde dört dönüyormuş... Bunu gören ahali sormuş: "Hoca ne arıyorsun, neyini kaybettin?" "Yüzüğümü düşürdüm" demiş Hoca. Hep birlikte epey bir süre aramışlar, sonunda yine sormuşlar. "Hoca, yüzüğünü burada düşürdüğünden emin misin? Tam olarak nerede düşürdün?" "Bodrumda düşürdüm" diye yanıtlamış Hoca gayet doğal bir şey söylemiş gibi. Çok kızmış komşuları: "O zaman niye bodrumda aramıyorsun be adam!" Hoca’nın cevabı bizim muhalif kitlenin tutumunu özetliyor: "Bodrum karanlık, burada aramak daha kolay!"

Reklamdan sonra devam ediyor 

Deniyor ki, insanlar AKP’den kurtulmak için her yola razı oluyorlar. Yakın zamana dek ben de buna inanıyordum. Bu doğru, işin esası farklı: Çoğunluk AKP’den kurtulmak için zombiliği yeğlemiyor, zombileştiği için AKP’den kurtulamıyor. Beyinleri midelerinde, mideleri ağızlarında, dilleri pabuçlarında her yaştan okumuş kuşak... 12 Eylül’den bu yana adım adım hilkat garibesi bir "entelektüel" kesim, tuhaf bir solcu tipi geliştirildi, her yana hâkim edildi. Dünyanın hiçbir ülkesinde vatan ve halk düşmanı bu kadar "solcu" organize edilmedi. Üç cümleyle dünyanın her sırrına erişiyor, kanıtlara dayanan bilgilerinizi, iki kelimeyle çöpe fırlatıyorlar.

Muhalefeti mi eleştirdin: AKP’li trolüsün! (AKP ile her alanda ortak çalışan biziz sanki). PKKHDP’yi mi eleştirdin: Kürt düşmanısın! (Bu coğrafyada açık ara en büyük Kürt düşmanı PKK değil sanki). Solculuk bu değil mi dedin: Perinçekçisin, Vatan Partisi’nin yoluna girmişsin.

Sahi bu ülkede CHP’den daha büyük AKP ortağı var mı? Müthiş bütçelerini, belediyelerini düşünün; sanatta, medyada, ticarette, sanayide ortak çalışmalarını düşünün. AKP’ye karşı fasulyeden değil, gerçek mücadele yollarını önerdiğimizde, bırakın dikkate almayı, dinlemediklerini bile... 18 yıllık köftiden muhalefetlerini düşünün. İktidarın ilk yıllarından, daha Amerikancılar ve tüm haklılık zeminlerini AKP’ye teslim ettiler. Sıradan halk açısından daha kötüsü: Katliamcı PKK’nın siyasal uzantısı haline gelişlerini düşünün.

Vatandaş AKP’yi çoktan gönderecek, bunlara bakıp "hadi biraz daha kalsınlar, bunlar gelirse sonumuz nice olur" diye göndermiyor. CHP’ye oy atanların bile bir kısmı böyle düşünüyor. AKP’ye payanda olan kim? Biz miyiz? Etimiz ne budumuz ne? AKP’nin iktidarda kaldığı her gün CHP’nin suç hanesine yazılmalı ve hesabı sorulmalı.

PEKİ, ATATÜRKÇÜLÜK NE DEĞİLDİR?

Atatürk’ün partisinin dış güdümlü operasyonla ele geçirilip tüm yönetim kademelerine tescilli Amerikancıların doldurulması demek değildir. CHP’nin HDP "piar"cılarının üssü haline getirilmesi değildir. İşçi düşmanlığı değildir. İşçinin, yoksul vatandaşın, Kürtlerin en temel hakkı olan yaşama hakkının PKK’nın insafına bırakılması hiç değildir. Atatürkçülüğü ne kadar eğip bükseniz de buralardan Atatürk düşmanlarına, laiklik karşıtlarına puan kazandırmak dışında bir şey geliştirmeniz mümkün değildir. Atatürkçülük kent sorunlarını bırakıp yabancı misyonlara parmak kaldırarak iktidar aramak da değildir. Bu tavırlarınızla ancak Atatürk düşmanlarının eline koz verirsiniz.

AYDINLIK’TA YAZMAK

"Bak, Aydınlıkçı olacaksın!" "Sakın Aydınlık’ta yazma!" Kaç yıldır üstümde çok güzel baskı kuruyor pek çok dost! Tamam, kardeşim, olmadım, yazmayacağım. Fakat size istediğiniz kadar süre... İmamcılığı, hamamcılığı bırakın, azıcık siz de gerçekleri yazın. Az buçuk akıldan, mantıktan, bilimden yana tavır alın, hakikatten bu kadar korkmayın. Cesaretiniz varsa Aydınlık’ta yazan gerçeklerin çeyreğini siz de yazın. Zaten gerçeklerin tek bir kanaldan değil, farklı birçok kanaldan verilmesi mevcut demagojinin kırılması açısından da şarttır. Ben on yıllardır birçok konuda Aydınlık’ı eleştirdim. Farklılıklarımı ortaya koymaya da devam ederim. Siz de eleştirin bakalım, neyi eleştiriyorsunuz, eleştirdiğiniz noktalarda sizler nerelerdesiniz görelim, millet de görsün...

Atatürksüz CHP bozuk televizyon aygıtı gibidir. Ömrümüz boz bulanık ekranına bakarak geçti. Bir şeyler çıkacak da seyredeceğiz. Saflık bizde, hiçbir şey çıkacağı yok. Aletin içini böcekler sarmış, onlara hava hoş, iktidar kapılmış bile. Asalaklara her yer iktidar. Onu bunu beğenmeyen CHP’lilerden bir ses çıkmalı artık. Görüntü gitmiş, bari ses duyalım.

Sadece CHP mi, muhalefetin kahir ekseriyetinin niyeti bozuk... Vatandaş aynada yüzünü yaşlı görse, takımı gol yese, abdest aldıktan sonra yelini kaçırsa suçu AKP’ye atıyor. Elbette yılların haklı birikimi... Muhalefetin medya ajanları, siyasi kurmayları işte böyle büyük bir tepkiden Güney Amerika türü adam gibi bir muhalefet örgütleyeceklerine, o nefretten yararlanıp HDP seviciliği, Amerikan sempatisi üretmeye çalışıyor. Çok da başarılı oluyor. Kimin aklına gelirdi yaşlı başlı Kemalist teyzelerin, amcaların; daha fenası pırıl pırıl "Atatürkçü" gençlerin Tayyip Erdoğan’a kızıp Selo’ya, Bayık’a, Karayılan’a sempati duyacağını. Üstelik böyle gerçeklerden bahsedenleri dinlemeyeceklerini, sileceklerini, dahası küfredip saldıracaklarını?

Böyle bir vasatla AKP’nin yakın dönemde gitmesi çok zor. Orta veya uzun vadede nasıl olsa gidecek. Ama iklimi değiştiremezsek gelen gideni aratacak. Gerçekler bir gün mutlaka çoğunlukça anlaşılacak. (Tabii o zaman da başka gerçekler görülemeyecek) Maksat, iş işten geçmeden bunu sağlamak. Zor, ama başaracağımızı umalım.