Karadeniz türküleri ile Orta Anadolu'nun "Bozlak" ve türkülerinin ustası Ümit Tokcan, Bir Sigara Ver Bana, Aşağıdan Gelir Yaylı Makine, Yayladan mı Geliyon, Sokakbaşı Meyhane gibi elli türküyü derledi ve okudu. Ama en bilinen derlemesi Hekimoğlu, kendisinden sonra onlarca sanatçı tarafından seslendirildi. Radyoda okuduğu yüzlerce türkünün dışında, yirmi iki kasetalbüm, yedi uzun çalar hazırladı. Evinde ziyaret ettiğimiz Tokcan tüm samimiyetiyle sorularımızı yanıtladı.
- Emine Akfırat: Özellikle Hekimoğlu türküsüyle Türk halkının kalbini fethettiniz. Sizden Hekimoğlu türküsünün kaynağına nasıl ulaştığınızı ve derleme sürecini dinleyebilir miyiz?
Karadenizli olarak Karadeniz’in hangi bölgesi olursa olsun biz şöyle deriz? Bize sorarlar nerelisiniz diye, ben Orduluyum demem. Karadenizliyim derim. Bu bir bütünlüğü temsil ediyor. Kime sorarsan sor Trabzonluyum demez, Karadenizliyim der. Ordulu gençlerle ara sıra toplanıyoruz. Güma’nın yerinde. O türkü de Güma’nın yerinde bulundu. Ben okuyorum, o okuyor falan. Başladılar bir türkü okumaya. Hekimoğlu. “Hekimoğlu derler benim aslıma diye”. Ben de notayı daha yeni yeni çözdüm ama yinede yanlışlık yapmayayım diye devamlı okutuyorum onlara. Babam rahmetli TekaGurundig bir teyp almıştı bana. Çoğu türküleri öyle derledim ben. Elimde 20 kilo aletle. Hekimoğlu’nu çocuklara okuttum. Yavaş yavaş notasını yazdım. Nida Beye götürdüm. Nida Bey o zaman müdür. Hemen bunu yaz oku dedi. İyi yazmışsın aferin sana dedi. Ama şurayı da değiştiriyorsun dedi. Uyarılarını ve düzeltmelerini yaptı.
'İSTANBUL'DA KADİR'İN EVİNDE KALDIM'
- E.A: Kaynağında Kadir İnanır yazıyor. Hangi aşamasında Kadir İnanır’ın katkısı oldu?
Kadir de bizim yanımızda. Ordulu gençler deyince hep beraberiz. Aynı evde kaldık. Daha doğrusu ben Kadir’in evinde kaldım. Benden bir yaş küçüktü. Beşiktaş'ta bir evi vardı. Bir müddet orada kaldım. Kadir de söylüyor bu türküyü. Türküyü biliyor ama hiç bana aksettirmedi. Fakat sonuçta onun söyleminden yazdım. Onlar söylerken o da söylemeye başladı. Türküyü ilk okuyanların içinde.
- İbrahim Can: Ümit abi ben şunu anlıyorum. Olayların gerçek hikayesini okuduğun zaman, halk kendine göre algılıyor. Bir kahraman yaratıyor. Bir efsane yaratıyor. İçeriği önemli değil artık. Halk, zihninde fakirleri koruyan, zayıfları koruyan, güçsüzleri koruyan bir kahraman yaratıyor.
Ezilmiş bir köylüyü düşünün. Bir adam çıkıyor. Dağa kaçıyor. Halk onu kendisine bir koruyucu olarak görüyor. Halk da başlıyor ilaveler yapmaya. Kafasında dediğin gibi kahraman yaratıyor.
'GÜRCÜYÜM DİYE BENİM OKUMAMA MÜSAADE ETTİLER'
- E.A: Hekimoğlu hikayesini ben gençlerden duydum dediniz. Gençlerle İstanbul’da mı toplanmıştınız?
İstanbul’da. Daha sonra ben araştırma yaptım. Onun torunu Hulusi Ağabey var Fatsa’da. Hekimoğlu’nun torunu olan. Hekimoğlu kendi ağasını vurduğu için, Hulusiler bu türküyü okunmasına izin vermiyordu. Bana değil tabi. Ben Gürcüyüm diye bana müsaade ettiler okumaya. Başkalarına okutmadılar. Ambargo koydular. Hulusi dedi ki Ümitciğim sen okuyacaksın bu türküyü dedi.
- İ.C: Tabi burada da GürcüTürk çatışmasını öne çıkartmamak için. Biliyorsun üstat Anadolu’da komşu ilçeler, iller kavga etmeyi sever. Ama milletin saldırıya uğradığı zamanlarda hiçbir şey olmamış gibi bir araya gelir.
O zamanlar GürcüTürk sorunu vardı. Bu sakıncalı bir şeydi. Ama şimdi zihniyet değişti. O eskidendi. Türkiye’de bir hadise olurdu, darbe olurdu. İlk yasaklanan türkü Hekimoğlu, Ordu’nun Dereleri olurdu. “Ordu” geçiyor ya içinde.
'ARTIK TÜRKÜYÜ ARABESK OKUYORLAR'
- E.A: Türküyü söylemek kadar derlemek de çok önemli. Bugüne kadar kaç türkü derlediniz? Hala derleme yapıyor musunuz?
Varsa derleriz. Şimdi çobanlar bile arabesk okuyor. Kimden ne alacaksın? (Gülüşmeler) Teknoloji ilerledi. Adam kendi türküsünden vazgeçiyor. Adam elli senedir kendi türküsünü okuyor. Değişiklik oldu diyor. Arabeskini okuyor. Zaman değişti.
- EA: Sizin kaç adet derlemeniz var?
Elliye yakın derlemem var. Bunların bazıları kaynak kişi, bazıları da derlemedir.
- E.A: Hekimoğlu’nu notaya kim aldı?
Notasını ben yazdım.
'TÜRKÜYÜ YAŞAYARAK ÖĞRENİRSİNİZ'
- E.A: Bazı türküleri siz derleyip tanıttınız bizlere. Derleyen kişi olarak icra etmek nasıl bir duygu, anlatır mısınız?
Tabi ki. Kaynağını bildiğim için daha tavırlı, daha lezzetli okurum. Her parçayı alırken yöresine, tavrına uygun bir şekilde almak lazım. Ve kaynak kişinin halk tarafından kabul edilmiş bir kişi olması gerekiyor. Ve o yörede okunan bir türkü olması gerekli.
- E.A: O duyguyu almak için neler yapıyorsunuz? Diyelim ki siz Ordulusunuz. Ama bir Kırşehir türküsü okudunuz...
Tabi onlarla yaşayarak öğrenirsiniz. Ben çok giderdim Haciran’ın köyüne. İletişim halindeydim. İçselleştirmek ve sevmek gerekir.
- E.A: Türkülerin kalıcılığı ve gelecek kuşaklara aktarımı konusunda neler yapılmalıdır?
Halk müziğinde devlet politikası olması lazım. Kendi yöresel kültürümüzün devlet politikası olması lazım. Var zannediyorsun ama yok. Okullarda okutulması, öğretilmesi lazım.
- E.A: Son olarak, Aydınlık okurlarına, türkü dinleyicilerine ne söylemek istersiniz?
Aydınlık okurlarına türkü dinlemelerini tavsiye ediyor, saygılarımı sunuyorum.
HEKİMOĞLU DERLER BENİM ASLIMA
Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı *martin yaptırdım da (narinim) kendi neslim
***
Hekimoğlu derler ufak bir uşak
Bir omuzdan bir omuza (narinim) on arma fişek
***
Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu dediğin de (narinim) aslan yürekli
***
Konaklar yaptırdım döşetemedim
Ünye de Fatsa bir oldu (narinim) baş edemedim
***
Ünye Fatsa arası ordu da kuruldu
Hekimoğlu dediğin (narinim) o da vuruldu
AŞKI İÇİN ÖLDÜ, TÜRKÜSÜYLE ÖLÜMSÜZLEŞTİ
Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Annesinden başka hiç kimsesi yoktur. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınır. Hekimoğlu ile Ayşa adında çok güzel ve narin bir kızla birbirlerine sevdalıdırlar.
Faka gelin görün ki, yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne var ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemektedir.
Gürcü Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir. Bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözü pek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Adamlarından biri, buluşma yerine önceden gelip, Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur.
Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helalleşip, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır.
Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder.
Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey, kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler.
Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.
Hekimoğlu, Gürcü Beyinin, iki amcaoğlunu öldürttüğünü haber alır. Doğru Çiftlice köyüne iner. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor ama gerçekte Beyin adamıdır. Muhtar adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır.
Hekimoğlu, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan Ordu'ya kadar gelir ve burada hayata veda eder, fakat kendisi için yakılan türkü ile ölümsüzleşir.
EMİNE SAĞLAM AKFIRAT: ZOR GÜNLERDE TÜRKÜLERİMİZ YOL GÖSTERİR
Türkiyemiz Vatan Savaşı süreciyle tarihinin en önemli dönemlerinden birini yaşıyor. Emperyalizmin kaleleri düşüyor, piyonları bir bir yeniliyor, hendeklere gömülüyor, hapislere tıkılıyor.
Türk milletinin birbirine sarıldığı, ordusuna destek olduğu bu süreçte türkülerimiz bize büyük enerji veriyor, birliğimizi pekiştiriyor, bütünleştiriyor.
Biz de vatan nöbetine giden Mehmetçiğimizi türkülerimizle uğurlayalım, cephede birlikte türkü söyleyelim istedik.
Türk insanı ezelden beri coşkusunu, sevincini, sevdasını, yiğitliğini, tasasını, hüznünü, kederini, umutlarını, kahramanlıklarını, vatan sevgisini, özetle yüreğinde biriken ne varsa türkülerle dile getirmiş. Halk, kendi yaşantısının felsefesini türkülerle yapmış.
Ülkemizin bütün bölgelerinde çalınıp söylenen türküler, o topluluğun öz değerlerini, kardeşlik duygularını, giderek milli mesajlarını taşıdığı için halk biliminin en önemli değerlerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Ünlü bir düşünürün söylediği gibi “Bir ulusun türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür” genel kuralını benimseyerek her hafta pazar günü türkülerimizi, sözü, notası, öyküsüyle ve derleyenleriyle, siz değerli okuyucularımızla buluşturmayı hedefledik.
O nedenle sayfamıza “Türkülerin aydınlığı, Türkiye’nin aydınlığı!”ismini vermeyi uygun gördük. Zor günlerden aydınlıklara çıkacağımız yeni yılda, güzel vatanımızda, bağımsız, başı dik ve üreterek yaşamak için hep birlikte, hepimizin olan türküleri söyleyelim, yayalım istedik.
İlk sayfamıza yiğit “Hekimoğlu”nu konuk ediyor, “Vira Türkü!” diyoruz!
TRT’nin değerli sanatçılarından İbrahim Can ve değerli şairimiz Hüseyin Haydar Öztürk’ün danışmanlığında, türkülerimizi derleyenlerle söyleşiler yaparak, halk bilimcileri, derlemeciler ve türkü gönüllülerinden makale alarak, Tıp Fakültesi öğrencisi Eren Öztürk yayınladığımız türkülerin Youtube’da barkodunu oluşturarak telefondan her hafta dinleme olanağını sağlayarak, genç ve yetenekli grafiker arkadaşımız Mehmetcan Öztürk’ün görselleştirmesiyle, her hafta türkü diyarında birlikte gezintiye çıkıyoruz.
Türkülerimiz gibi güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
ÜMİT TOKCAN KİMDİR?
1945 senesinde Ordu'da doğdu. İlk ve ortaokulu Ordu'da, liseyi İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. Orta öğrenimi sırasında musiki cemiyetinde müzik çalışmalarına başladı.
İstanbul'da, lise döneminde devam ettiği Türk Musikisi Cemiyeti'nde Neriman Tüfekçi ve usta hocaların öğrencisi oldu. 1966 yılında TRT'nin Türkiye genelinde açtığı halk müziği stajyer ses sanatçılığı sınavını kazandı. Üç yıllık süren bu stajyerlik döneminde Neriman Tüfekçi, Nida Tüfekçi, Tuncer İnan, Yücel Paşmakçı gibi sanatçı ve hocaların desteğiyle kadrolu sanatçı olma başarısını gösterdi.
1969 yılında Ankara'da askerlik görevini yaparken bir yandan da Ordu, Tokat ve Giresun yöresinden kendi derlediği türküleri seslendirdi. Askerlik dönüşü İstanbul radyosundaki görevine başladı.
Geniş bir ses yapısı, güzel ses rengi ve özel gırtlak yapısıyla kendi bölgesi dışında Orta Anadolu bölgesi bozlaklarını da başarılı şekilde icra etti.
İBRAHİM CAN KİMDİR?
Trabzon’un Beşikdüzü ilçesinde doğdu. Öğretmen okulu orta bölümünü Beşikdüzü’nde, Liseyi Trabzon öğretmen okulunda okudu. Fatih Eğitim Fakültesi sosyal bilgiler bölümünden öğretmen olarak mezun oldu. TRT sınavlarına girerek uzun yıllar TRT İstanbul Radyosu bünyesinde çalışmalarını sürdürdü. TLYC Halk müziği korosunda bulundu. Yurttan sesler koro ve solisti olarak İstanbul Radyosuna girdi.
15 civarında albümü olan İbrahim Can, derlemeci ve bestecidir.
Türkülerin dilinden, Radyo günleri, Can'lı Türküler, Üç Renk, Radyoda Türkü saati gibi TV ve Radyo programı yaptı ve çok sayıda Yurtdışı ve yurtiçi konserler verdi.
Babalarımız, Şu Ordunun Mahpusuna, Eser Bahar Rüzgarı,Karadeniz Karadeniz, Sis Dağının Sisine bestelerinden bazılarıdır. Silme Gözyaşlarını, Bir Avuç Türkü, İşte Karadeniz, Ana Ağıdı, Yaktın Beni Güzelim, Allah Almasın Seni, Ayşem, İki Sevdalım, Atmacayı Vurdular, VivaViva, Zilvane albümleri ve son olarak çıkan Zaguda tekli albüm ile müzik piyasasına renk katmıştır.
Aydınlık