https://aydinlik.com.tr/haber/5maddede128milyardolargercegi241166

Herkesin kafası karışık. Rakam şaka değil “128 milyar dolar”. Muhalefet her tarafta afişleme yapıyor. “128 MİLYAR DOLAR NEREDE?”

Toplumda yayılan algı; bu 128 milyar doların karşılıksız bir şekilde birilerinin cebine atıldığı şeklinde. Konuyu ucundan dahi bilenlerin gerçeğin bu olmadığını bilmesi gerek. Ama günlük geçim derdi peşinde olan insanlarımızın algılaması açısından düşünüldüğünde, tam anlamı ile bir hırsızlık vakası.

Bu işlemin nasıl yapıldığı konusu, 26 Kasım 2020 tarihli, CHP’nin üç grup başkanvekili imzalı (Engin AltayÖzgür Özel, Engin Özkoç) Meclis Araştırması talepli dilekçede aşağıda son paragrafında olduğu gibi anlatılmıştır.

“Türkiye'nin dünyanın en liberal kambiyo rejimini uygulayıp bütün sermaye hareketlerini serbest bıraktığını dikkate alırsak; Merkez Bankası'nın döviz rezervini neden satmaya zorlandığının, bu dövizin hangi fiyatla ve kimlere satıldığının, satış işlemlerinin yasal olup olmadığının, kimlerin bundan kazanç sağladığının, kamu bankalarının bu işlemlerden ne kadar zarar ettiğinin, bu zararın Hazine'ye olan yükünün ve bu zararı karşılamak için ne kadar borçlandırdığının araştırılması için Anayasa'nın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri kapsamında bir Meclis araştırması açılması konusunda gereğini arz ederiz.”

Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2 Mart 2021 günü CHP grup toplantısında yaptığı konuşmada; “Cumhurbaşkanı ve damat birlikte 128 milyar doları Londra’daki bir avuç tefeciye teslim ettiniz.”

Söylemi aslında işin özü. Sadece 128 milyar dolar rakamı tartışmalı. 128 milyar doların hepsi Londralı tefecilere mi satıldı? Onu daha sonra açıklayacağım.

Öncelikle iddia edilen olayın kapsamını belirlemekte fayda var. CHP’nin başvurusu ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı konuşmada açıkça belirtildiği gibi olayın kapsamı, Merkez Bankası ve kamu bankalarının elindeki malı, yani dövizi, piyasa değerinin altında birilerine satma. Yani hırsızlık değil. 128 milyar dolar içindeki bir tutar, karşılıksız bir şekilde “buharlaşmamış.” Sadece kamunun elindeki dövizi birilerine UCUZA vererek sebepsiz zenginleşmeye neden olması. Bu ucuza verme suçlaması da tartışılacak bir husus.

TCMB VE KAMUDAKİ DÖVİZ UCUZA MI VERİLDİ ?

Nurettin Canikli’nin sosyal medya hesabından 13 Nisan 2021 günü paylaştığı 20 maddelik bir twit, hükümetin 128 milyar dolar olayına verdiği cevaptır.

Bu mesajın ilk dört maddesi sıcak paracılara ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyimi ile Londra’daki tefecilere bir tutarın (128 milyar dolar değil) hangi koşullarda satıldığının açık yanıtıdır.

İşte ilk 4 madde;

1) Bu soruyu cevaplamadan önce ekonominin iki temel kuralını hatırlatalım

2) Doların fiyatı piyasada arz ve talep şartlarına göre belirlenir. Piyasaya gelen doların miktarı, talep edilen dolardan fazla olursa doların fiyatı düşer, talep edilen doların miktarı piyasaya gelen dolardan fazla olursa doların fiyatı yükselir.

3) İkinci kural konvertibl olarak ilan edilen bir paranın karşılığında talep edilen dövizi Merkez Bankası piyasa fiyatından satmak zorundadır. Türk lirası da konvertibl bir paradır. TL’nin konvertibl olduğu 1990 yılında ilan edilmiştir.

4) Ekonomi eğitimi veren okulların birinci sınıflarında öğretilen bu temel kuralları üzülerek hatırlatmak mecburiyetinde kaldık.

Yapılan bu satışların, satış fiyatının tartışılamayacağı bu dört maddede açıkça ilan ediliyor. Kurlar serbest piyasada belirleniyor. Türk liramızda konvertibl. Adam gelmiş benden Türk lirasının karşılığı dolar istiyor, ”vermem”, diyemem ki.

Nurettin Canikli sonuna kadar haklı. Türk lirası konvertibl ilan edildikten sonra, bugünkü CHP’nin versiyonları şu veya bu şekilde o günlerden bu günlere kadar iktidar ortağı oldular. Konvertibiliteyi kaldırabilirlerdi. Kaldırmadılar. O zaman bu satışa itiraz etme hakları yok. Zaten göreceksiniz, bu tartışma bir süre sonra bitecek. Çünkü iddia ettikleri UCUZA SATILDI’yı izah edebilme şansları yok.

Evet, 128 milyar dolar nereye gitti diye soru sorulacaksa, bu soruyu ancak liberalizmi, TL’nin konvertibl olmasını eleştiren, KONTROLLÜ KAMBİYO REJİMİNİ savunanlar sorabilir. Nurettin Canikli, KURLAR PİYASADA OLUŞUYOR dediği anda siz sadece tribünlere dönüp 128 milyar doları taraftarlarına verdiler deyip, kargaların gülmesine, sizi destekleyen 35 kişinin de sizi kuvvetlice alkışlamalarına sebep olursunuz.

Aslında taraftarlarına vermediler konusunu da Kemal Kılıçdaroğlu 2 Mart günkü grup toplantısında açıkça söylüyor. Londra merkezli TEFECİLERE verildi diyor.

GERÇEK CEVABI VERELİM

Muhalefetin iddiaları ile hükümet kanadının cevabını gördük.

Şimdi 128 milyar dolar buharlaştı mı sorusuna gerçek cevabı verelim.

Nurettin Canikli’nin verdiği cevap üzerinden gidebiliriz. Çünkü muhalefet kanadında da yapılan hesaplamalar yaklaşık aynı yönde.

Nurettin Canikli sosyal medya paylaşımının 15 ve 16. maddelerinde hesabın nasıl yapılması gerektiğini anlatıyor.

15) Özetleyelim; A) 128 milyar doların 36 milyar doları ile altın ithal edilmiştir ve bu altınlar Cumhuriyet altını, bilezik ve benzeri yatırım aracı olarak Türk halkının evindedir. B) 75 milyar doları Türkiye’deki bankalarda gerçek ve tüzel kişilerin hesaplarında durmaktadır.

16) C) Özel sektör 43 milyar dolarlık yurtdışına olan döviz borcunu ödemiş. D) Yabancı portföy yatırımcı 12 milyar dolar satın alarak yurt dışına çıkarmıştır.

Bu açıklamalar üzerinden konuyu inceleyelim.

REZERVLERE ALTIN GARANTİ

A) 128 milyar doların 36 milyar doları ile altın alındığını belirtiyor. Bu altınlarında bilezik vb gibi şekilde yatırım olarak elde tutulduğunu söylüyor.

Bu kısmen doğru; ancak halkın elindeki altın anlamında değil. Masum Türker’in yaptığı açıklamaya paralel altın olayını anlatmak daha doğru. TCMB 2017 yılından itibaren rezervlerinin dövizden altına kaydırmaya başladı. Ayrıca yurt dışında bulunan altınlarını da yurt içine taşıyarak güvence altına aldı. Türkiye, bu köşe okuyucularının bildiği gibi, rezervlerini altına döndürerek, ABD’nin uygulayacağı CAATSA yaptırımlarına karşı rezervlerini güvence altına aldı. Bu çok önemli ve stratejik bir karardı. ABD’nin elindeki çok önemli bir silah elinden alındı. Bunun detayına girmeyeceğim.

Ancak 36 milyar dolar altın alındı kalemini ithalat ile ihracat arasındaki farkı kapattı demek daha doğru olacaktır.

B) 75 milyar doları Türkiye’deki bankalarda gerçek ve tüzel kişilerin hesaplarında bulunmaktadır. Burada şu hata yapılmaktadır. Muhalefetin tespit ettiği ve yaklaşık olarak doğru olan rakam 128 milyar dolardır. Zaten Nurettin Canikli’nin yaptığı açıklamayı toplarsak 36 + 75 + 43 + 12 = 166 milyar dolar çıkar. Bu hesap doğru değildir. Nedeni ise bankalarda mevduat hesaplarında biriken dolarları, Merkez Bankası rezervlerinden alınarak oraya aktarıldı demek gerçeği tam olarak yansıtmıyor.

Türkiye’de rahatlıkla bankada bulunan Türk lirasını, miktarı ne olursa olsun, bankanıza vereceğiniz basit bir talimatla, ortada dolar olmasa da, dolara çevirmeniz çok basit bir muhasebe işlemidir.

Canikli’nin bankalarda bulunan döviz mevduatını, rezervlerden aktarılan olarak açıklaması çok mantıklı değil. Belki bir kısmı olabilir.

C) Özel sektör bu dönemde yurt dışına olan 43 milyar dolar borcunu ödemiş. Evet, bu dönem yurt dışı borçlarda azalma olduğu, Türkiye’nin net dış borç ödeyicisi durumunda olduğu açık. Bunu Hazine ve Maliye Bakanlığı istatistiklerinden de teyit edebiliriz. 2019 yılbaşı itibarıyla özel sektör toplam yurt dışı borcu 298 milyar 24 milyon dolar. 2020 Eylül ayı sonu itibariyle ise 248 milyar 532 milyon dolar. 298.024 – 248.532 = 49 milyar 492 milyon dolar. Aşağı yukarı hesap doğru. Aslında toplam borç olarak almak gerek. Sonuç çok farklı olmayacağı için hesap düzenini değiştirmek istemedim.

ÇIKAN PARA EN FAZLA 2030 MİLYAR DOLAR

D) Şimdi esas tartışmalı kaleme geldik. Gerçekten 2018 yılı ortalarından itibaren yabancı sermaye denilen sıcak para Türkiye’yi terk etmeye başladı. Şimdi bunun tutarını bulalım. Önce Merkez bankasından yabancı sermayenin DİBS ve hisse senedi piyasalarında ki payı. Aşağıdaki tablodan yabancı sermayenin DİBS (devlet iç borçlanma senetlerihazine bonosu, devlet tahvili) ve Borsa İstanbul’daki hisse senedi tutarlarını görmekteyiz. Tabloda; 2018 ortalarından itibaren 2020 yılı Kasım ayına kadar yabancı sermayenin Türkiye’den çıkış yaptığını görebiliriz.

2018 yılından, Berat Albayrak’ın istifa ettiği 2020 yılı Kasım ayına kadar yaklaşık 26 milyar dolar civarında sıcak para bu piyasalardan çıkmıştır. Hatırlayanlar vardır. Haftada 500750 milyon dolar arası sıcak para Türkiye’yi terk ederdi.

Evet, üzerinde fırtına koparılan para 128 milyar dolar değil en fazla 2030 milyar dolar aralığında bir tutarmış. Öncelikle doğru rakam üzerinden hesabı okumamız gerek.

128 milyar dolar tartışmasının en yoğun olarak ilgi gösterdiği dönem içinde, 30 Nisan 2020 tarihinde yapılan enflasyon raporu toplantısında, dönemin merkez bankası başkanı Murat Uysal’ın yaptığı konuşmada yabancı sermaye ile ilgili söyledikleri, durumu açıklaması açısından çok önemliydi: “Yabancı portföy çıkışlarının olduğunu, bunun aslında bizim açımızdan satış baskısının bir miktar azaltıcı etkisi olduğunu tekrar hatırlatmak gerekir. Yabancıların tekrar girmesini isteriz, ancak geldiğimiz nokta itibarıyla kırılganlığı azaltıcı bir unsur olarak değerlendirilmesi gerekir.”

Bu konuşma o dönem iktidarın ve ekonomi yönetiminin sıcak paraya bakış açısını göstermesi açısından çok önemlidir.

Bu konuşmanın pandeminin ilk günlerinde yapıldığı ve pandeminin ekonomi üzerindeki etkileri konusunda çok bilgi sahibi olunmadığı dönem yapılmış olması çok önemlidir. 2020 yaz aylarında beklenen 3050 milyar dolar arası turizmden gelecek döviz girdisinin gerçekleşmemesi planların istendiği şekilde gitmemesi sonucunu doğurmuştur.

Ayrıca, o dönem neoliberaller, Hükümetin IMF’den borç alması konusunda ciddi olarak sıkıştırıyorlardı. Ancak IMF, sadece Rusya ve Türkiye bizden borç istemedi açıklaması ile sonuçtan nasıl muzdarip olduklarını açıkça ifade ediyordu. Türkiye IMF’den o kadar ihtiyaç olduğu halde borç almamıştı.

Anadolu Ajansı'nın 30 Mart 2020 tarihinde yaptığı haberde; IMF Avrupa Departmanı Direktörü Thomsen’in” Rusya ve Türkiye hariç Orta ve Doğu Avrupa’daki AB dışı gelişmekte olan 9 ekonominin çoğu IMF’nin hızlı finansman desteği kapsamında acil yardım başvurusunda bulundu” dediğini iletmiştir.

Bu arada 2019 Mart ayı sonunda yapılan yerel seçimler sürecinde, sıcak paranın en çok kullandığı SWAP aracılığı ile piyasaları dolar kurunda patlama beklentisine sokması idi. Buna karşılık hükümet bankaların SWAP limitlerinde daralmaya gitti. Bu limit daralması, Türkiye’de sıcak paraya karşı o güne kadar alınan en önemli önlemdi. Bu arada 27 Mart 2019 tarihinde The Guardian adlı İngiliz gazetesinin Ekonomi Editörü Larry Eliott’un yazdığı yazının başlığı “Türkiye dünya ekonomisini ateşe veren bir kıvılcım olabilir” idi.

SICAK PARA TEZGAHINDAN KURTULMAK

Sonucu bağlamak önemli; kendi açımdan olanı kanıtlamam çok güç, ancak tahminimi söyleyebilirim. 2018 Rahip Bronsun krizinin ertesinde iktidarın ekonomi kurmayları, Londra merkezli sıcak para tezgâhından kurtulma kararı aldılar. Alınan bu kararı muhtelif şekillerde kamuoyuna da aktardılar. Ancak, tabiki bu anlatım çok açık ifadelerle ve kararlı bir şekilde anlatılmadı. Yukarıda dönemin Merkez Bankası Başkanının ifadesi bu konuşmalara bir örnekti.

Ayrıca, bu kararın en net şekilde ifade edildiği konuşma, yine dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 12 Ağustos 2020 tarihinde CNNTürk kanalında Ahmet Hakan ile yaptığı Tarafsız Bölge programında yapıldı; “Türkiye'nin milli bağımsızlık mücadelesi yürüttüğünü belirterek, ekonomik anlamda bir milli bağımsızlık modeli ortaya koyduk. İki senedir kıyamet bunun için kopuyor. Türkiye ekonomi modelini değiştirdi, artık eski modelden çıkıyor."

Evet, Türkiye 2014 yılından bu yana aldığı siyasi kararla Atlantik’ten kopma, Asya ile birleşme yoluna girmişti. Bunun ekonomik kararları da yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu. Yukarıda andığım iki konuşma bu kararların su yüzüne çıktığı konuşmalardı.

SICAK PARANIN DEF EDİLMESİNİN MALİYETİ

Atlantik’ten kopmak elbette kolay verilecek bir karar değildi. Yalnızca karar vermek değil, 1945 yılından bu yana oluşturulan ekonomik ilişkilerden kopmak da kolay değildi. Londra merkezli sıcak paracılarla anlaşarak yapılacaktı. Bu anlaşma, tabiki resmiyazılı bir sözleşmeye dayanmıyor. Onlara Türkiye’yi terk edecekleri döviz temin edilerek, kurları çok fazla oynatmadan sıcak paradan kurtulmaya çalışmaktı. Pandemi oyunu bozdu. Türkiye 2020 yazında girecek turizm dövizine güveniyordu. Yaz sonunda oyun bozuldu. Sonrası hepimizce malum. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı, yeni Merkez Bankası Başkanı. Faizler bir ay içinde yüzde 19’lara kadar çekildi. Muhalefetin 128 milyar dolar hortumlandı olarak kamuoyu oluşturmaya çalıştığı konu aslında 2030 milyar dolar arasında bir tutarın sıcak paracılara ödenerek, sıcak paranın Türkiye dışına çıkarılması idi. Ancak bu tabiki dolarların çantaya konarak değil, TL karşılıklarını alınarak ödenmesi işlemi idi. Bu ödemelerde kullanılan kurun piyasanın altında olduğunu iddia etmek çok zor değil, imkânsızdır. Çünkü kur, bu düzende serbestçe belirlenir. Sıcak paranın def edilmesi elbette maliyeti olacak bir operasyondur. Bir de tersine, sıcak parayı içinize alırsanız ne bedel ödersiniz ona bakalım. Yeni Şafak gazetesinin 19 Mart 2021 tarihli ön sayfasında bir haber var. “İki ayda yüzde 25 kazanıp gittiler”, haberin başlığı. Kasım 2020’de Türkiye’ye giriş yapan 4 milyar dolarlık sıcak para, iki ay gibi kısa bir sürede yüzde 25 kazançla 5 milyar dolar olarak yurt dışına geri çıkarıldı. Bu vurgun, Merkez Bankası'nın beş seferde yaptığı 875 baz puanlık faiz artırımı nedeniyle gerçekleşti.”

Bu da Yeni Şafak gazetesinin Naci Ağbal başkanlığına karşı yaptığı, doğru ve yerinde bir uyarıydı. Kimse buna itibar etmedi.

ATLANTİK'TEN KOPMAYA ÇALIŞANLARA KARŞI

Çünkü, niyet sıcak paranın def edilmesi, Atlantik’ten kopulması değildir. Niyet Atlantik’ten kopmaya çalışan ekonomi politikalarının en ufak gediğinin içine sızmaktır. Atlantik’ten kopmaya çalışanlara diyet ödetmektir. Naci Ağbal döneminde yapılan faiz artışı sonucu giren sıcak paranın elde ettiği 1 milyar dolarlık nema, eğer verildiyse ve nasıl hesaplanacaksa 2030 milyar dolara ödenen farktan fazladır.

Sıcak para politikası esas olarak 1980’lerden bu yana uygulanmaya çalışılan neoliberal ekonomi politikalarının araçlarından biridir. Türkiye’nin kanını emmiştir. Hala emmektedir. Buna karşı uygulanması gereken tek politika Vatan Partisi'nin DİRENME EKONOMİSİ politikalarıdır. İki yıl içinde yaşadığımız tecrübe bunu çok acı bir şekilde tekrar yaşamamıza neden olmuştur. Bazıları, yapılan bu hatalı ve düşmanla anlaşarak sıcak paranın üstesinden gelineceği sanısının üzerinden devri sabık yaratmaya çalışmaktadır.