Dar bakarsak; Sarıkamış ve Cihan Harbi bir yenilgi, geniş cepheden bakarsak ve gerçekçi olursak; Cihan Harbi içinden sağlam, muazzam bir devrimle çıktık ve Cumhuriyet'i kurduk. Atatürk gibi büyük bir devrimci komutanı kazandık!


Ercan Dolapçı

Sarıkamış Harekâtı’nı anlama açısından, İsmail Hakkı Paşa'nın 2014 yılında Murat Bardakçı tarafından yayımlanan "Günlükleri" önemli bir kaynaktır. Günü gününe tutulan notlarda savaşın seyrini izlemek mümkün. Daha önemlisi de Paşa’nın duygu ve düşüncelerini... 
 
HAFIZ HAKKI PAŞA KİMDİR 

1879 yılında Manastır’da dünyaya gelen Hafız İsmail Hakkı Paşa, askeri mektep ve Harp Okulu'nu başarıyla bitirir. İlk görevi Rumeli’de çetelerle mücadele etmek olur. Bu yıllarda kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olur. Bu adımı Enver Paşa’yla yoldaşlığa dönüşür. Kaderleri birleşir... 1908 Meşrutiyet Devrimi sonrası Viyana’ya Askeri Ateşe olarak atanır. 31 Mart 1909 ayaklanmasını duyar duymaz Enver Bey (Berlin Ateşemiliteri) ile birlikte yurda dönerek Hareket Ordusu kurmay heyetine katılır. İsyan sonrası Askeri Mahkeme’de de soruşturma heyetinde görev yapar. Tekrar Viyana’ya döner. 1910 yılında da Sultan Beşinci Murad'ın oğlu Şehzade Mehmed Salahadin Efendi'nin kızı Behiye Sultan ile evlenir. 1911 yılında Genelkurmay 3. Şubesine, daha sonra da 1. Kolordu Komutanlığı Kurmay Başkanlığı vekâletine getirilir. Balkan Harbi’ndeki başarısından ötürü Ocak 1913'te Yarbaylığa yükseltilir. Cihan Harbi başında da Genelkurmay İkinci Başkanı olur. Bu sırada Berlin’e giderken harp başlar ve geri dönerek kaderini değiştirecek olan göreve atanır.

İsmail Hakkı, 7 Aralık 1914 günü Doğu Cephesi’nde görev yapan 3. Ordu’ya bağlı olan 10. Kolordu Komutanlığı’na atanır. Hasan İzzet Paşa’nın istifasından sonra da 10 Ocak 1915 günü Mirliva rütbesine yükseltilerek, 3. Ordu Komutanlığı’na getirilir. Böylece Sarıkamış Harekâtı’nın ikinci önemli ismi olur. Büyük kayıp verdiğimiz Sarıkamış Harbi’nin sonuna doğru ise rahatsızlanır (23 Ocak) ve yattığı hastanede tifüsten kurtulamayarak 15 Şubat 1915 günü hayatını kaybeder. Cenazesi Erzurum Kars Kapısı Şehitliği’ne defnedilir. İlginçtir, Hafız Hakkı Paşa’nın hayatı askeri okullardan itibaren hep Enver Paşa ile birlikte geçmiş, son savaşta da birlikte görev yapmıştır. Savaşın zorlu günlerinde bile Enver Paşa gibi atak ve cesurdur. Günlüklerinde sık sık ''Cür’etli olmalı'', ''Cesur olmalı'' der.
 
Hafız Hakkı Paşa’nın günlüklerinin varlığı o günkü yönetim tarafından da bilinir. Dönemin Dahiliye Nazırı Talat Bey, defterlerin İstanbul’a gönderilmesini, ailesinin de bu yolda talebinin bulunduğunu iletir. İki defter halindeki günlükler, Murat Bardakçı’nın eline ailesinden geçer. 
 
AH TUNA AH

Paşa, Almanya’dan alınacak olan askeri malzemeler hakkında temaslarda bulunmak üzere İstanbul’dan yola çıkarak Bulgaristan’ın Tırnova şehrinden trenle geçerken günlüklerin ilk sayfasını yazmaya başlar. 26 Ekim 1914 günü başlayan günlüklerde Paşa’nın Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’dan geçerken gördüğü gelişmelerden etkilenmesi satırlara yansır ve Anadolu ile kıyaslar. Anadolu’nun ne kadar geri kaldığına hayıflanır. Paşa, Berlin’e vardığında 29 Ekim günü Rusya ile harp başlamıştır. Bunun bildirilmesi üzerine hemen geri döner ve 3 Kasım 1914 günü Genelkurmay’da görevine devam eder. Bu sırada harp planlarını hazırlar...

Paşa’nın 27 Ekim 1914 günü yazdıkları hüzünlüdür: 

''Tuna! Ormanlıklı adaları, sakin, azametli cereyanıyla mazinin bütün şanlı vekayiiyle  kalbe hürmet ilka eden koca nehir! Türk’ün şimaldeki en tabii hududu! Türkler’in Avrupa’da abı hayatı! Seni biz bırakmayacaktık fakat gittikçe özü kuruyan bir ağaç gibi dallarımız, budaklarımız kendiliğinden kopmaya başladı. Hastalığı dallarda sandık, bilmeyerek lüzumsuz yere baltaladık, lüzumsuz yere çırpındık, çırpındıkça kırıldık. Şimdi evet, belki şimdi hastalığımızı anladık, içimizde pek kuvvetli hayat saklı duran özü tedaviye başladık. Hiç olmazsa başlamak lüzumunu duymaya başladık. Bir kere bugünü evlatlara okutalım, bir kere elimizdeki tarlaları canlandıralım. Çok değil, milletimizin onda birine Türklük kuvvetini, milli vicdanı hissettirelim, o zaman biz yine geleceğiz. Büyükbabalarımızın atlarını sulattığı o Zemzem suyunla biz de yüzlerimizi, gözlerimizi yıkayacağız.''
 
ENVER PAŞA ELEŞTİRİLERİ 

Hafız Hakkı Paşa, Enver Paşa’nın Almanlar’a fazla yüz verdiğinden şikayetçidir:

''Fakat ne yapayım, madem ki müttefik! Dik Alman kafası, laf anlatmak da kabil değil. Bir kere de harp başlamış, artık olacak.'' (29 Ekim 1914.)

''Suşon kendisi Alman kafasıyla açmış, yapmış, etmiş, bizi vakitsiz  bir harbe sürüklemiş. Bundan sonra artık vaziyeti selamete çıkarmak için canla başla çalışmak lazım.'' (29 Ekim 1914.)

''Karargâhı umumi maateessüf bu Almanlar yüzünden çorba. Thauvenay 1. ve 2. Şubeler’e bakıyor kararsız bir herif: Bronsart, Almanlar’a karşı zayıf, karargâhdan bahseden Bischof’u bile dinliyor. Onun için iş çıkarmak güç.'' (3 Kasım 1914.)

''Bu Almanlar’la karargâhı umumi çorba! Bizim Bezmi Alem, Midhat Paşa vapurlarından haber yok. Ereğli, Sinop limanlarına sorduk, bilen yok. İhtimal ki battılar. Herşeyden evvel iki tayyaremizle en iyi ve yegâne iki tayyare, cephane battı, yazık!'' (8 Kasım 1914.)

''Dört vapur öğleye kadar hazır. Maateessüf otomobilleri Akdeniz alamadı. Alamayacağını evvelce söyledik, bir Alman vapuru vermek lazım dedik. Fakat Almanlar böyle mühim zamanda o kadar adi menfaatleri düşünüyorlar ki, tasavvur olunamaz. Bu otomobillerin gitmemesi yüzünden Hasan İzzet Paşa gayet mühim bir vasıtadan mahrum oldu.'' (19 Kasım 1914.)

''Ah! Nâsar, sen bu Almanlara fazla yüz veriyorsun. Bu vatan için canı yanan, kalbi  sızlayan Türkler’e Almanlar kadar olsun ehemmiyet vermiyorsun ve neticede işte mesela Hasan İzzet Paşa’ya şimdi hem erzak az gidiyor, hem vasıtai nakliye.'' (19 Kasım 1914.)

''Almanlar’ın canla başla çalışmadığından, donanmanın gevşekliğinden şikayet ettim. Enver şimdi şikayette haksız olduğumuzu söyledi. Ben ''Bu şikayette daimiyim. Mes’ele bugünün değil dünün ve yarınındır'' dedim. ''Vapur mes’elesi ordunun ihtiyacatı ve bizim sevkü’lceyş plânlarımıza tabidir, donanmaya değil. Donanma bizim ihtiyacatımızı..... mecburdur'' dedim. Enver donanmanın kolay kolay bunu yapamayacağını söyledi.'' (21/22 Kasım 1914.)
 
KARADENİZ HADİSESİ 

Paşa, 29 Ekim 1914 tarihli notunda ise Karadeniz hadisesine değinir ve şu önemli bilgileri verir: 

''Donanma kumandanına şöyle bir emir hazırlanmış idi: ''Rus donanmasını mahvederek Karadeniz hakimiyetini kazanmak.''

Bu emir benim kasada duruyordu. Ancak icabında ve zamanında verilecekti. Bizim hareketimizden evvel Nazır emri istedi. ''Suşon’a vereceğim, kapalı bir zarf içinde. ‘Lazım olduğu zaman emri aç!’ diyeceğim'' dedi.

Ben şüphelendim. Rica ettim, dinlemedi. Halbuki iş büsbütün başka türlü olmuş ve Suşon kendisi Alman kafasıyla açmış, yapmış, etmiş bizi vakitsiz bir harbe sürüklemiş. Bundan sonra artık vaziyeti selamete çıkarmak için canla başla çalışmak lazım.''
 
SARIKAMIŞ GÜNLÜĞÜ 

İşte onun günlüklerinde zorlu Sarıkamış Harekâtı:

Paşa’nın daha önce yayınlanan bazı telgraflarında harekata evvela karşı iken sonradan taraftar olduğu anlaşılıyor; bu karar değişikliği günlüklerinde de görülüyor ama Hafız Hakkı Paşa bozgunun ardından başarısızlığın sorumlusu olarak Enver Paşa’yı gösteriyor!

Harekattan önceki bazı raporlarında, mesela 6 Eylül 1914’te ''İlkbahara kadar olan  zamanı harpsiz geçirmeyi'' tavsiye eden Hafız Hakkı Paşa, 29/30 Kasım’da da aynı görüşü ifade etmiş ama, üç gün sonra fikrini değiştirmiş ve 3 Aralık 1914 tarihli raporunda bu defa "Rusların sağ yanına saldırmanın kabil olduğunu'' yazmıştır.
 
Paşa, günlüğünde meseleyi sadece Sarıkamış ile sınırlı tutmamakta, işi Batum’u Rus işgalinden kurtarmaya ve Kafkasya’ya girmeye kadar götürmektedir. Batum’a karşı bir harekata ve askerin yürüyüşe geçirilmesine taraftar olmayan Bronsart Paşa’yı 16 Kasım 1914’te ikna ederek, kendisi ile aynı görüşte bulunan Enver Paşa’nın da olurunu almış ve aynı gün Üçüncü Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa’ya yeni muzafferiyetler konusunda bir telgraf göndermiştir.

Hasan İzzet Paşa, kış aylarında yapılacak olan böyle bir harekâta karşı çıkan ve Enver Paşa’nın ''Eğer hocam olmasa idiniz sizi idam ettirirdim'' dediği iddia edilen ve sağlık sebepleri gerekçesi ile görevinden alınıp AvusturyaMacaristan Ordusu nezdine Osmanlı Ordusu Askeri Murahhası tayin edilen kumandandır. Ama harekâttan önceki uyarılarına, meselâ 14 Kasım 1914’teki telgrafında yer alan ''Bu mıntıkada iaşe ve cephanenin ikmali tasavvur olunamayacak kadar kesbi müşkil ediyor. Bilhassa bu iki mes’ele ile ordunun kısmen çıplak bulunması, bu kış mıntıkasında harekâtı askeriyeye pek büyük tesir yapıyor'' şeklindeki hayati uyarısına da kulak verilmeyecektir!

21 Ocak 1915: ''Ah millet, millet yetişmemiş, olmaz. Böyle yetişmemiş milletle cihangirlik sevdaları boştur. Şu harpten inşallah hayırlısıyla çıkalım da her şeyden evvel bunu yetiştirelim. Bu pislik, pis kokular yüzünden mütemadiyen içim bulantım devam etti. Kapalı kızak da bunu arttırdı. Bu akşam bari hastalanmasam.''

16 Ocak 1915: ''Ah Enver! Ah! Bu kış seferini ta’cil etmek, sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu’yu dörtnala kaldırmakla yüz bin masumun kanına girdin! Allah seni affetsin.'' Paşa’nın bu satırları son satırlardır. Hastalığı süresince defteri boş kalmıştır... Ruhu şad olsun. 
 
ENVER PAŞA’NIN CEVABI 

Hafız İsmail Hakkı Paşa’nın suçladığı Enver Paşa ise 1921 yılında kendisi hakkında yapılan bu konudaki suçlamalara ilişkin olarak Mustafa Kemal Paşa’ya Moskova’dan gönderdiği 17 Temmuz 1921 tarihli mektupta şu cevabı verir: ''Benim mütarekeden sonraki hayatımı sanki biliyormuş gibi Hâkimiyeti Milliye’ye yalan söyletiyorsunuz. Sonra, benim Almanların veya başkalarının maksadına hizmet etmediğimi ve etmeyeceğimi pekâla bildiğiniz halde, niye halkımı emelinize göre zehirlemek için yalan söyletiyorsunuz? Evet, Harbi Umumi’de ben İngiliz ve Rus kuvvetlerini Anadolu’ya çektim, fakat bunun da harbin asıl neticei kat’iye istihsal olunacak noktasından bunları uzaklaştırmak ve harbi kazanmak için olduğunu pekalâ takdir edersiniz. (...)'' (Murat Bardakçı, Enver, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2016, s.553.) 

Düz mantıkla Enver Paşa’yı suçlamak doğru değildir. 29 Ekim 1914 Karadeniz baskınıyla artık resmen harbe girdik. Kafkas Cephesi’nde Rusların 130150 bine yakın kuvveti vardı. Bizim de 120 bin. Onlar da Doğu Anadolu’dan ilerlemeye başlamıştı. Van’a kadar sarkmışlardı. Ermeniler’in yardımıyla da bölgede büyük bir isyan çıkararak Türk ordusunu zora sokmak istiyorlardı. Türk ordusu daha fazla beklemeden Sarıkamış Harekâtı’nı zor şartları göze alarak başlattı. İşin başına da bizzat Enver Paşa geçti... Ayrıca Batı Cephesi’nde Almanlar’ı da rahatlatmak savaşın genel bir planıydı... Enver Paşa’nın, Sarıkamış Harekâtı’na itiraz eden ve harekâtın bahar aylarında yapılması konusunda görüş beyan eden komutanlara ''Düşman sizi bekler mi?'' dediği de bir gerçektir... 
 
KUVVETLİ CUMHURİYET KURDUK 

Zor bir harekât... Şehitler verdik. Ancak bu harekât sonucunda Rusların telaşla İngilizlerden yardım istediği ve bunun sonucunda Çanakkale Savaşı’nın da başladığını söylemek gerekir. Sarıkamış, Kanal Harekâtları, Çanakkale Savaşı, Kutul Amare Zaferi, Galiçya, Sina ve Filistin savaşları... Hepsini toptan değerlendirdiğimizde Baltık’tan AlmanyaAvusturyaMacaristanBulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğu; büyük bir harp silsilesinden sonra karşımızdaki düşmanın zayıf halkası Çarlık Rusya’sını yıktı. İngiliz ile Fransızları da hırpalayarak büyük savaştan en büyük düşmandan kurtularak çıktık. Baltıktan Karadeniz’e Rusları kuşatmıştık...

Bunu tek başımıza yapamazdık. Rusya’da rejim değişti. Eğer bu olmasaydı tarihin akışı başka türlü olurdu. Çanakkale direnişi olmasaydı Rus çarlığı yıkılmazdı. Değişen rejim, Kurtuluş Savaşı'nda bizim en büyük müttefikimiz, dostumuz oldu. Buralardan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna gittik. Bunu görmeden tarihi olayları açıklayamayız. Dar bakarak Sarıkamış'ı değerlendirmek doğru değil. Kuşkusuz orada hatalar yapıldı. Hangi savaşta hata yapılmadı ki? İngilizler’in Çanakkale ısrarı doğru muydu? Onlar için felaket olmadı mı? Sovyet Kızılordu'nun İkinci Dünya Savaşı'nda müttefiki Almanya’nın ani taarruzu sonucu 22 Haziran 1941’de savaşın daha başında 3 milyona yakın esir vermesi neyle açıklanabilir?

Dar bakarsak Sarıkamış ve Cihan Harbi bir yenilgi, geniş cepheden bakarsak ve gerçekçi olursak Cihan Harbi içinden sağlam, muazzam bir devrimle çıktık ve Cumhuriyet’i kurduk. Atatürk gibi büyük bir devrimci komutanı kazandık!  Bunu da dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak çok güzel açıklıyor: "Bu muharebelerde çok değerli arkadaşlarımızı kaybettik. Çok kanlar döktük. Dökülen bu kanlar boşa gitmemiştir. Birinci Dünya Harbi’nde diğer cephelerde olduğu gibi, buradaki çetin muharebelerde de bize çok değerli deneyimler kazandırmış; istiklâl ve hürriyet uğrunda canını esirgemez bir millet olduğumuzu dünyaya ispat etmiş; Osmanlı İmparatorluğu yıkılmakla beraber daha kuvvetli bir Cumhuriyet yaratmıştır." (Mareşal Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2005, s. 252.)

Bize zaferler kazandıran ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kahraman Mehmetçiğe bin selam! Şahit ve gazilerimize rahmet diliyoruz...