Rhodesia Herald gazetesinin 29 Ağustos 1913 tarihli haberi şöyle not düşmüştü:
“İlk melez havacı Cape Town'lu merhum Ahmed Ataullah Efendi'nin küçük oğlu Bay Rüşdü Ataullah, havacılık sertifikası alan ilk Müslüman Güney Afrikalı oldu.” İngilizce bir yayında, İngiltere'de havacılıkta pilot olarak tanınacak kadar ustalaşan ilk Türk olduğu belirtiliyordu. Genç olmasına rağmen “birçok dili akıcı bir şekilde konuşuyor ve İngilizcesi olağanüstü derecede iyiydi” deniyordu. Haberin bir yerinde iftihar konusu olduğu için onun Güney Afrika’da doğmuş olmasına binaen “Sayın Ataullah aslında Türk değil, Güney Afrikalı, Kimberley doğumlu. Babası Güney Afrikalı, annesi ise Dr. Abdurrahman'ın en büyük kız kardeşi Muhsine. O şimdi Türkiye’de ilk Türk ordusunun uçağına nezaret edecek.” diyordu. Fakat esasında dedesi Erzurum’dan divitiyle kalemini alıp Güney Afrika Müslümanlarını eğitmek için Ümit Burnu’na gönderilen fıkıh profesörü Ebubekir Efendi’ydi. Müderris Ebubekir Efendi 17 yıl yaşatıp vefat ettiği Cape Town’da izleri silinmeyen bir Türkİslam mirası bıraktı. Lakin Güney Afrika’da büyüyen torunları Müslüman oldukları için ülkede ikinci sınıf vatandaş sayıldılar.
JOHANNESBURG BAŞKONSOLOSUNUN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
Kuşkusuz, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin Orta Doğu'daki politikası, stratejik çıkarlardan ve emperyalist düşüncelerden önemli ölçüde etkilenmişti. Osmanlı Devleti dört asır boyunca Orta Doğu'nun büyük bir kısmını kontrol altında tuttu. İngilizler başlangıçta Arabistanlı Lawrence gibi isimlerin önderlik ettiği Arap İsyanını desteklediler. Bu işbirliği, Arap Yarımadası'ndaki Osmanlı kontrolüne meydan okumayı ve Arap milliyetçi duygularını teşvik etmeyi amaçlıyordu. 1917'de İngiliz hükümeti, Filistin'de "Yahudi halkı için ulusal bir yurt" kurulmasına destek veren Balfour Deklarasyonu'nu yayınlamıştı. Londra hükümetinin siyasi başarılarına rağmen Britanya İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sırasında iki büyük cephede, Gelibolu ve Kut'ül Amare'de yenilgiye uğradı. Rüşdü, Osmanlı ordusunda Kut'ta (bugünkü Irak) İngilizlere karşı savaştı. Bu arada İngiliz hükümeti, Osmanlı'nın Johannesburg Başkonsolosu Mehmet Remzi Bey'in tutuklanmasını emretti. Remzi Bey şüpheli bir şekilde hapishanede öldü ve 1916 yılında Braamfontein mezarlığına gömüldü.
‘LAWRENCE TRENİMİZE ATEŞ AÇTIRDIR’
Güney Afrikalı birlikler İngiliz ve Müttefiklerin Batı Cephesi'ndeki savaş çabalarına katkılarından dolayı takdir toplarken, Rüşdü bir Güney Afrikalı Müslüman olarak Türkiye'nin yanında yer aldı ve İstanbul’a giderek Britanya'ya karşı savaştı. Rüşdü Bey bir röportajında şunları söylemişti: “Birinci Dünya Savaşı'na subay olarak katıldım ve Cemal Paşa'nın maiyetinde görev yaptım. Ümit Burnulu (Capetonian) ismimden dolayı hemen dikkatleri üzerine çekiyordum. Hatta bir gün casus Lawrence trenle geçeceğimizi duyunca trenimize ateş açtılar. Yanımda Cemal Paşa'nın yaveri arkadaşım Hasan Bey yaralandı. Hey gidi günler..."
Rüşdü aynı zamanda İstanbul’da askere yazılırken dünyanın ilk siyah askeri pilotu olan İzmirli pilot Ahmet Ali ile de karşılaşmıştı. Pilot Ahmed Ali, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti adına keşif ve muharebe görevlerinde bulundu.
İlginçtir ki Ahmet Ali, siyahi bir vatandaş olarak aynı Türkler gibi muamele görüp Türk ordusunda subay olabilirken, Afrika’da İngiliz ya da Fransız sömürgelerindeki siyahi yerliler kendi topraklarında ırkçılıkla karşı karşıya kaldılar. Eğitimden mahrum kalıp kendi topraklarında ikinci sınıf insan muamelesi gördüler. 1939 tarihli bir belgede Rüşdü Bey’in Türkiye’deki deprem mağdurları için Güney Afrika’dan bağış toplayıp Ankara’ya gönderdiğini görüyoruz. Ebubekir Efendi’nin Güney Afrika’da doğup büyüyen çocukları ve hatta Rüşdü Bey gibi torunları, uzak mesafelere rağmen dede topraklarını unutmadılar. Savaştan sonra Rüşdü Bey Johannesburg'a döndü ve 1970'lerde Güney Afrika'daki Apartheid rejiminde bir Cihan Harbi gazisi olarak sessiz sedasız hayata gözlerini yumdu. O, Güney Afrika’da torunlarının adını Ural ve Altay koyacak kadar Türk kimliğine yakın yaşadı.
Afrika kıtası, Mısır’dan Sudan’a, Eritre’den Güney Afrika’ya böyle iftihar vesilesi olan mazide unuttuğumuz Türk münevverlerinin mezarlarıyla doludur.