Toy adlı meclisin ortaya çıkmasıyla toplum içerisinde bir sınıflaşmanın meydana geldiğini, askeri şeflerin toplum üzerinde egemen olduğunu görüyoruz.
Orta Asya boyları atlı göçebe kültürüne sahipti. Geçimlerini yetiştirdikleri koyun ve sığır sürüleriyle kazanıyorlardı. Çobanlığın yanı sıra avlanma ve yağma üzerinden de gelir elde ediyorlardı. Üretim fazlasının ortaya çıkmasıyla birlikte zamanla boy içerisindeki güçlü ve seçkin beyler bir askeri şefin önderliğinde hareket eden aristokrat sınıfını oluşturmuşlardı. Boyun yönetimini eline alan askeri şef ve boy beyleri savaş için askeri örgütlenme kuruyorlardı ve rakip boylar üzerine sefer düzenliyorlardı. Orta Asya’da bir düzen olmadığı zaman boylar birbirleri arasında savaşırlar ve bu savaşlar sonucunda kazanan taraf kaybeden tarafı yağmalar, mallarına ve sürülerine el koyardı. Kaybeden boy, kazanan boyun egemenliğine girerdi ve vergi öderdi. Birbiriyle aynı güçte olan ve yenişemeyen boyların birleşerek daha güçlü bir boy oluşturdukları da bilinmektedir. Orta Asya’da boylar arasındaki süren bu savaşlar sonucunda boylardan birisi diğer boylara üstünlüğünü kabul ettirerek diğer boyları kendi çatısı altında toplardı. Bir nevi Orta Asya’nın örgütlenme kanunu olan bu döngü, Aşina soyunun mensup olduğu Türük boyunun diğer boylar üzerinde egemenlik kurmasıyla tekrarlanmıştı. Diğer boyları egemenliği altına alan ve ‘’ili tutan’’ Türük boyu bugün Göktürkler adını verdiğimiz boylar konfederasyonunu kurmuştur. Türük boyuna ait olan Türk adı zaman içerisinde kapsamını genişletmiştir. Arap ve Fars tarihçilerinin tüm Türkçe konuşan boylara Türk adını vermesiyle ve Türük boyunun diğer boylar üzerindeki egemenliğine ve dönüştürücü gücüne bağlantılı olarak zamanla Türk adı boy adı olma özelliğini yitirip konfederasyonun adı haline gelmiştir.
Göktürk Konfederasyonu’nun hükümdarları Kağan unvanına sahipti. Kağan haricindeki beyler de mevki ve görevlerine göre tigin, şad gibi çeşitli unvanlar alıyorlardı. Kağan, kağanın eşi kağatun, şad ve tiginler meclisin yani toyun doğal üyeleriydi. Toylarda doğal üyeler haricinde konfederasyon içerisindeki önde gelen boyların beyleri de ihtiyaca göre çeşitli unvanlar alıyorlardı. Bu sayede bir araya gelen boylar egemen boyun önderliği altında bir arada hareket ediyorlardı. Bölgede barış ve düzen kurulduğunda boylar kağan tarafından kendilerine verilen otlaklarda sürülerini yetiştirir, sürek avlarında topluca avlanırlardı. Kendi aralarında savaşmaları ve yağma yapmaları yasaklanan boylar bölgedeki diğer rakiplere karşı ortak seferler düzenliyorlardı. Bu durum bizlere Türklerin örgütlenme ve imparatorluklar kurma yeteneğini gösteriyor. Yağma ve çobanlık haricinde yer yer tarımın da yapıldığını bölgede bulunan su kanallarından, kurganlardan çıkan ve Çin’den antlaşmayla alınan tarım aletlerinden ve tohumluk darılardan anlıyoruz. Madencilik ve özellikle demircilik alanlarında gelişen Türkler bu alanda oldukça ileriydiler. Bu alanda ileri olmaları kendilerine savaş alanlarında oldukça yardımcı oluyordu. İpek Yolu üzerinde de egemenlik kurmak ve bu yol üzerinden gelir sağlamak Göktürkler açısından oldukça önemliydi. Orhun Kitabelerinde halka bir çeşit kağanın sözlerine uy yoksa huzurunu kaybedersin propagandası yapılmaktadır. Kağanına uymayan halkın kağanını ve ülkesini araması, kağanını dinleyen halkın ise zenginleşmesi üzerinden Bilge Kağan halkın kendisine itimat ve itaat etmesini istemiştir. Görüldüğü üzere Orhun Kitabeleri anıt taş ve Tanrı’ya hesap verme amaçlarıyla birlikte otoriteyi sağlamak amacıyla da kullanılmıştır. Göktürk kağanları yazılı metinlerin yanı sıra kendi adlarına paralar da bastırmışlardı. Tüm bunlar göz önünde bulundurulursa Göktürkler ilkel kabile yaşamından ve barbarlık düzeninden uygarlığa ve devlet düzenine doğru ilerlemekteydi.
Göktürkler bölgede boylar arasındaki barışı ve düzeni sağlayarak Gumilev’e göre devlet düzenine geçmiştir ancak meta sisteminin yetersizliği ve halktan ayrı bir silahlı gücün eksikliği göz önünde bulundurulursa devletleşme yolunda ilerleyen bir konfederasyon tabiri daha doğru olacaktır. Orhun Kitabelerinde sıklıkla vurgulanan Çin’e yaklaşmayın öğüdü de Çin’in kalabalık nüfusu ve yerleşik yaşam kültürünün yanı sıra meta ekonomisinin daha ileri olmasından da kaynaklanmaktadır.
Toplumsal Sınıflaşma Nasıldı?
Her şeyden önce düzene önem veren, Orhun Kitabelerinde defalarca düzenden ve halkın kağana bağlı olması gerektiğinden bahseden Göktürkler, elbette mülkiyetin ortaya çıktığı şartlara göre bir toplumsal düzen sağlamışlardı. Atlı çoban kültürü ve askeri demokrasiye sahip olan boylar yöneten ve yönetilenler olmak üzere iki sınıftan oluşuyordu. Konfederasyon içerisindeki boylar arasında da bir hiyerarşik sıralama mevcuttu. Sınıflaşmayı halkbeyler arasındaki sınıflaşma ve boylar arasındaki sınıflaşma olarak incelemekte fayda var.
Halk ve Beyler Arasındaki Sınıflaşma
Göktürkler ak (kemikli) bodun ve kara (kemikli) bodun olmak üzere esas iki sınıftan oluşmaktadır. Bu iki sınıfın yanı sıra kul ve kün(g) denilen köle ve cariyelerin varlığı da biliniyor. Boyun beyler zümresi olan ak bodunun sürüleri kara bodun tarafından yetiştiriliyordu. Bunu Orhun kitabelerindeki sıklıkla tekrarlanan ‘’işi gücü vermek’’ kalıbından anlıyoruz. Ak bodunun sürülerini yetiştirmekle beraber kara bodun bir köle takımı değildi ve kendisine ait sürülere de sahipti. Kul ve kün(g) olan köle ve cariyelerin mülkiyeti ise kişilere değil fakat boduna aitti. Kul ve köleler üretimden daha çok hizmet amaçlı kullanılıyorlardı. Özellikle ak boduna yani beylere hizmetkarlık yapan köleler bir miktar özgürlüğe de sahiplerdi. Üretim amaçlı köle kullanımının yaygın olmaması ve kölelerin belli bir oranda özgür olması Göktürkler’de meta ekonomisinin yeterince gelişmediğini gösteriyor. İnsan emeğinin yoğun bir şekilde kullanılmamasından kaynaklı köleler kılıçtan geçirilebiliyordu. Oğuzlar’dan alınan 10 esirin öteki dünyada Tunga Tigin’e hizmetçi olmaları amacıyla öldürüldüğünü biliyoruz.
Topluluklar Arasındaki Sınıflaşma
Tıpkı halk içerisinde beyler ve yönetilenler temelli bir sınıflaşma olduğu gibi Göktürk Kağanlığı içerisindeki topluluklar arasında da birtakım sınıflaşmalar vardı. Bu hiyerarşi sıralamasını dört basamaklı bir şekilde açıklayabiliriz. Kağan’ın mensup olduğu Aşina soyu hiyerarşi sıralamasında başta geliyordu. Aşina soyunun mensup olduğu ve başını çektiği Türük boyuna bağlı diğer klanlar ikinci sıradaydı. Bodunu oluşturan diğer Göktürk boyları üçüncü sıradaydı. Göktürkler’e bağlı diğer boylar ise hiyerarşi sıralamasında sonuncu sıradaydı. Hiyerarşi sıralamasında alt basamakta olan boylar Kağan’a vergi veriyorlar ve Kağan’a ait sürüleri yetiştiriyorlardı. Bunu Orhun Kitabelerinde konuşan Bilge Kağan’dan öğreniyoruz: ‘’ Dört taraftaki bodunu hep tâbî kıldım, düşmansız kıldım. Hep bana itaat etti. İşi gücü veriyor.’’ Diyor Bilge Kağan. Kağana itaat eden boylar işlerini güçlerini yani emeklerini kağana veriyolardı, kağan için çalışıyorlardı. Kendi sürülerinin yanında kağana ait sürüleri de yetiştiriyorlar, vergilerini ödüyorlar ve savaş zamanı asker yolluyorlardı. Orhun Kitabelerinden öğrendiğimize göre kervan yollamayan yani üretimden kağana pay vermeyen ve vergilerini ödemeyen boylar ise cezalandırılıyordu. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen boylar üzerlerine ordu gönderiliyordu. Basmıl Idık Kut soyu, Bilge Kağan ile aynı boydan gelmesine rağmen kervan yollamadığı için cezalandırılmıştı ve mallarına el konulmuştu. Göktürkler’e tabi olan boylar arasında da belli başlı bir hiyerarşik düzen vardı. Kalabalık nüfusu ile Göktürk devletinin omurgasını oluşturan Dokuz Oğuz boyu, Göktürkler’e boyun eğmesine rağmen sahip olduğu oğuz statüsünü korumuştu. Oğuz statüsüne sahip olan Dokuz Oğuz boyu Göktürkler’e tabi olan diğer boylara göre daha ayrıcalıklı bir statüye sahipti.
Sömürüden en çok payı alan elbette kağan ve kağanın mensup olduğu klan ve boy idi. Konfederasyon içerisinde önde gelen boylar da sömürüden faydalanmaktaydı. Bilge Kağan "Ölecek bodunu diriltip besledim. Çıplak bodunu elbiseli, fakir bodunu zengin kıldım. Az bodunu çok kıldım" diyerek ona tabii olan diğer boylara da sömürüden pay verdiğini ve onları da zenginleştirdiğini anlatıyor.
Kağanın Özellikleri ve Görevleri
Orta Asya halkları yaşamlarının neredeyse tamamını savaş içerisinde geçiriyorlardı. Bunun yanı sıra insanoğlu doğayla sürekli savaş halindeydi ve çetin bozkır iklimi karşısında savaş vermek bir hayli zordu. Zaman zaman ortaya çıkan otlakların yetersizliği, kıtlık ve salgın hastalıklar da atlı göçebe kültürüne sahip Orta Asya halklarının yaşamını zorlaştıran faktörlerdendi. Bu sebeplerden ötürü halk daha iyi bir yaşam sürmek için kağanın bazı özelliklere sahip olmasını bekliyordu. Eğer toy kağan adayının basiretsiz olduğunu anlarsa ve yönetemeyeceğini düşünürse seçmezdi. Bir şekilde devletin başına geçen basiretsiz kağanlar ise halk tarafından kabul edilmezdi ve isyan sonucu tahtından indirilirdi. Toy tarafından seçilmek ve halk tarafından kabul edilebilmek için gereken başlıca özelliklerden birisi şüphesiz kahramanlıktı. Yaşamlarının büyük bir kısmını çeşitli sebeplerden ötürü savaşarak geçiren ve yağma yoluyla geçimlerinin hatırı sayılır bir kısmını kazanan Orta Asya boyları başlarındaki kağanın yiğit ve korkusuz olmasını istiyordu. Kağanın sefer düzenleme, yağmaya çıkma ve savaşlarda ordusunun başına geçerek ganimetler elde etmek gibi görevleri vardı. Orhun Kitabelerinden gördüğümüze göre kağanlar ordularına kumandanlık ederek savaşlarda en önde savaşıyorlardı. Kağan ayrıca akıllı ve bilge olmak zorundaydı. Hunlardan beri akla ve bilgiye değer verildiğini hükümdarlara ve beylere verilen unvanlardan anlıyoruz. Hun vezirlerinin sağ bilge ve sol bilge unvanları alması ve bunun Göktürkler’de de devam ettiği biliniyor. Göktürk kağanları arasında en tanınan kağanın unvanının da Türk ‘’Bilge’’ Kağan olduğunu göz önünde bulundurursak durumu daha iyi anlarız. Akıllı ve bilge olan kağanın ili tutup töreyi koruması gerekiyordu. İl sözcüğü o dönemin siyasal örgütlenmesini karşılayan bir tutumdur. Kağan ili tutmalı yani kağanlığın egemenliği altında tuttuğu toprakları ve kendisine bağlı olan boyları elden çıkarmamalıdır. Barış ortamını korumalıdır, boylar arasında savaş ve yağma düzeninin patlak vermesini önlemelidir. Töreyi korumalı, ülke içerisindeki düzeni ve adaleti sağlamalıdır. Kağan ayrıca yönettiği bodunu yüceltmeli, onun adını duyurmalıdır. Bunu da dört bir yana saldığı orduların yanı sıra kitabeler ve yazıtlar yazdırarak sağlamıştır. Belki de kahraman ve bilgelikten çok daha önemli bir özellik olan seçilmiş olmak yani kut almaktı. Türkler liderlerinin Tanrı tarafından seçildiğine inanırlar ve buna çok önem verirlerdi. Kut almış kağanı bir nevi baba olarak görürlerdi ki bu günümüzde hâlâ daha devlet baba denmesinin bir sebebidir. Orhun Kitabelerinde pek çok yerinde Bilge Kağan kendisinin ve atalarının Tanrı tarafından seçildiğini, Tanrı sayesinde tahta geçtiğini anlatıyordu. Kağanlar din faktörünü kendi otoritelerini korumakta ve halkı idare etmekte bir araç olarak kullanıyorlardı. Bilge Kağan kendi oğlunun adını Tengri koymuştur ve kendisinden sonra kağan olacak oğlunun deyim yerindeyse önünü açmıştır. Tanrı tarafından kutsanmış bu kağanlar Mısır’daki firavunlar gibi yarı tanrı özelliklere sahip mukaddes kişiler değildi. Kağandan sahip olduğu kut alınabiliyordu ve kutu alan kağan tahtını kaybediyordu ve bazen de ilini kaybediyordu. Kut sadece kağandan değil kağanın ailesindenklanından da alınabiliyordu. Ülkeyi yöneten aile kutunu kaybettiğinde ya hanedan değişiyordu ya da konfederasyon dağılıyordu.
Hukuk, Toy, Ceza gibi kavramların tartışılması
Orhun kitabelerinde defalarca "köp it" fiiline yani düzenlemeye değinen Göktürkler kendi çağlarına ve yaşam tarzlarına uygun bir hukuk sistemi geliştirmişlerdi. Devletleşme yolunda çok önemli bir atılım olan hukuk sistemi, ak bodun tarafından zor gücü kullanılarak ve özel mülkiyeti ve sınıflaşmayı güçlendirerek oluşturulmuştu. İhkakı hak yasağı vardı, kişiler haklı olduklarını düşünerek kendi haklarını alamıyorlardı. Cezalandırma yetkisi devlete aitti. Köni adı verilen bir yargı teşkilatları vardı. Köniye kağan ve kağanın tayin ettiği yargucılar yani hakimler başkanlık ediyordu. Kağanın davalarda temyiz hakkı bulunmaktaydı. Yargucı unvanlı hakimlerin verdiği cezaları yargan denilen görevliler uyguluyorlardı. Adam öldürme, evli kadına tecavüz etmek, bağlı atı çalmak ve ikinci kez hırsızlık yapmanın cezası idamdı. İdamlar meydanda halkın gözü önünde yapılıyordu. İlk defa hırsızlık yapanlara çaldıklarının on mislini göre ödeme cezası verilmişti. Bu cezalarla görülüyor ki ortaya çıkan özel mülkiyet korunma altına alınıyordu. Boylar arasındaki yağma önlenmişti, yağmadan hukuksal bir sömürü düzenine geçiliyordu. Egemen boy kendisine itaat eden boyları yağmalamak yerine vergi alıyordu. Verginin getirisi sürekliydi ve yağmadan daha fazla gelir getiriyordu. Boyları bir araya getirerek konfederasyon kurulmasının başlıca sebebi de boylar arası yağma yerine sömürü düzeninin kurulmasıydı zaten. Evli kadına tecavüz cezası veriliyor, genç kızlara tecavüz edenler ise tecavüze uğrayan kız ile evlendiriliyordu. Bu cezalara bakıldığında ilkel kabile yaşamından farklı olarak aile yaşamının önemli bir yeri olduğu ve aile kurumunun korunduğu anlaşılmaktadır. Göktürklerdeki evlilikler çoğunluğa bakılırsa egzogamiydi. Evlilikler kabile dışından yapılıyordu ancak levirat sistemi de vardı. Levirat sistemine göre erkekler, erkek kardeşleri öldüğünde yenge ile, babaları öldüğünde üvey anne ile evleniyorlardı. Leviratın yapılması birkaç sebepten ötürü gerçekleşiyordu. Bunları ölen kocanın ruhuna hizmet edildiği düşüncesi, dul kalan kadın ve çocukların perişan olmasının önüne geçilmesi ve dul kalan kadının mirasının yabancıya gitmemesi şeklinde özetleyebiliriz. Karısı ölen erkeklerin baldızlarıyla evlendiği de bilinmektedir. Tek eşliliğin yanı sıra çok eşlilik de görülüyordu. Özellikle Çin ile zaman zaman barış yapmak, zaman zaman da Çin’in iç siyasetlerine karışmak amacıyla yaptıkları siyasi evlilikler sonucunda birden çok kadınla evleniyorlardı. Anaerkil yapıdan ataerkilliğe geçildiği görülse de kadının da toplum üzerindeki statüsü azımsanacak bir seviyede değildi. Günümüzde başlık parası denilen evlenirken kızın ailesine para verme durumu Göktürler’de kalın adıyla yapılıyordu. Türklerde evlat edinme yoluyla çocuk sahibi olunabiliyordu ve bu da bir hukuk çerçevesinde yapılıyordu. Evlat edinecek aile kimi zaman çocuğun velisine ücret ödeyebiliyordu. Borç karşılığında çocukların alacaklıya verildiği de bilinmektedir.
Türklerde toy adlı meclisin ortaya çıkmasıyla toplum içerisinde bir sınıflaşma olduğunu, askeri şefler demokrasinin toplum üzerinde gitgide egemen bir konuma geldiğini görüyoruz. Kağanın, kağanın karısı kağatunun, şadların ve tiginlerin doğal üye olarak katıldığı toylara konfederasyon içerisindeki önder boylardan da temsilciler katıldığını biliyoruz. Toylar çoğunlukla Türklerin kutsal olduğunu düşündükleri yerlerde toplanırdı. Devletin yasama organı ve meclisi olarak görev yapan toyun töre koyma, kağan belirleme ve değiştirme, savaş ve barış ilan etme gibi yetkileri vardı.
Furkan Olga
ODTÜ Sosyal Medya/AFK Sorumlusu
Kaynakça:
1 Dr. Doğu Perinçek, Bozkurt Efsaneleri ve Gerçek, Kaynak Yayınları, 1997
2 Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Bilge Kültür Sanat, Nisan 2019
3 Talat Tekin, Orhon Yazıtları, Bilgesu Yayınları, 2019
4 Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi, Kabalcı Yayınevi, 2004
5 Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi II, 1978
6 Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, 2015
tgb.gen.tr