BÜLENT RAUF ALTUNAY

Bu başlık altında inceleyeceğimiz uçaklar kısa vadede zayıf düşmemizi önleyecek, orta ve uzun vadede ise milli savaş uçağımızı destekleyecek adet, özellik ve maliyetlerle değerlendirilecektir. Yani asla Hava Kuvvetlerimizin muharip güç omurgasını oluşturacak bir arayış içerisinde değiliz. Ortalama 1 filo 20 uçaktan oluşur. 4,5. ve 5. nesil modellerde kısa vadede Yunan tarafından 27 uçak geride olacağımızı hesapladık. O halde olası tedarik edeceğimiz uçak alım adedimiz 1 filo olursa, farkı azaltmakla beraber hâlâ geride kalıyoruz. 2 filo olması halinde yumuşak bir üstünlük sağlamakla beraber, mali boyut dikkate değer bir büyüklüğe ulaşıyor. 3 filo tedarik halinde ise rakibe net üstünlük kurmakla beraber, milli savaş uçağı programımızdan mali kesinti riskine giriyoruz. Arayışımız kısa vade geçişi ve uzun vade desteği sağlayacak bir amaç güttüğü için 3 filo seçeneğini eliyoruz. Tek tehdit Yunanistan’dan gelmediği için, İsrail ve Mısır’ın da agresif silahlanmalarından kaynaklı olarak; 1 filo seçeneği de ihtiyacımıza tatmin edici bir karşılık veremeyecektir. Geriye kalıyor en makul seçenek 2 filo.

TEDARİKİ İHTİMAL DIŞI PLATFORMLAR

Kamuoyunda kısık sesle dile getirilse de İsveç orjinli Saab Jas39 Gripen ve Fransa orjinli Dassault Rafale tedariki, pratikte olası görünmüyor. Her iki model de teknik açıdan arayışımıza uygun olmakla beraber, üretici ülkelerin çok uzun yıllardır Türkiye ile özellikle askeri aksiyonlarda gün yüzüne çıkan soğuk ilişkileri, adeta klikleşmiş hasım tavırları, bir tedarik planını safdışı bırakıyor. Bu ülkeler dışında birçok modele sahip olan Çin endüstrisi de ihtiyacımıza cevap veremez. Çünkü daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere ciddi bir ekol farkı var. Yani şu dakika karar verilse bile bir Türk pilotunun Çin jeti uçurması için en baştan, harp okulu seviyesinden eğitimi gerekiyor. Haricen, silah ve elektronik sistem sertifikasyonu, yedek parça stoğu, bakım ekiplerinin oryantasyonu gibi yığınla farklı yatırım ve zaman gerektirmesi; 2 filo uçak için “attığımız taşın ürküttüğümüz başa değmeyeceği” bir sonucu doğurur. Üstelik, Rusya’ya kıyasla Çin ile askeri ilişkimiz, alışverişimiz oldukça alt düzeyde. Bundan dolayı sıfırdan yeni bir sayfa açmamız gerekliliği, Çin jetlerini de safdışı bırakıyor.

ABD ARTIK DEVRE DIŞI

Bizleri böyle bir tedarik arayışına iten sebep, ABD’nin F35’lerimizi vermemesi ve bizi hukuka aykırı şekilde projeden dışlamasıdır. Hal böyle olunca Amerikan malı F15 ya da F18’i değerlendirmeye almamız akla mantığa aykırı düşer. Askeri havacılık ve savunma sanayi araştırmacısı Hakan Kılıç’a göre “Türkiye bu saatten sonra F35 dışında herhangi bir Amerikan tayyaresi satın almamalı”. Geldiğimiz noktada zaten F35 de artık mümkün görünmüyor. Fakat ABD ile kapanmamış bir dosyamız var. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın da dile getirdiği gibi, F35 tedariki için 1.2 milyar dolar ödeme yaptık. Bu paranın en verimli şekilde değerlendirilebilmesinin yolu ise eldeki F16’larımız için yedek parça temini ve MMU projesinde de ilk etapta kullanacağımız F110 motoru temini öne çıkıyor. Bu konuda görüşmeler yapıldığı da zaman zaman basında yer buldu.

SAMİMİ İLİŞKİLERE ENGEL TEKNİK YETERSİZLİKLER

Tarihten gelen mükemmel bir yakınlığımız var Pakistan’la. Uluslararası politikada karşı karşıya geldiğimizi hiç hatırlamıyorum. Askeri işbirliğimiz de gün geçtikçe artıyor. Bizden onlara Ada Sınıfı Korvet ve T129 Atak Helikopteri gidiyor/gidecek. Onlardan bize Başlangıç Eğitim Uçağı Super Mushak gelmekte. Bunların haricinde çok daha fazla programlar olsa da ana konudan sapmamak adına onları es geçiyoruz. Çin teknoloji transferiyle Pakistan’ın ürettiği JF17 Thunder savaş uçağı, son aylarda yeni geliştirilen Block 3 versiyonu ile dünya askeri basınında yer buldu. Önceki modellere kıyasla en önemli yeniliği, aktif elektronik faz dizinli radara sahip olması. Yüksek harbe hazırlık oranı, düşük ilk satınalım ve sürekli idame maliyetiyle; kendi çapında verimli, tutarlı bir uçak.

Türkiye’nin talebi halinde, Pakistan’ın kaynak koduna erişim konusunda kolaylık sağlama potansiyeli de çok yüksek. Ancak gelgelelim bu uçağın bize nitelik açısından kazandırabileceği pek bir şey yok. 2000’lere dayanan proje başlangıç tarihinde, temelinde ucuzlatılmış bir F16 olarak tasarlandı. Son versiyondaki gelişmiş radar özelliğini saymazsak; yapısal teknolojisi ve gövde özelinde en fazla Block 40 F16 ayarında bir kabiliyette. E zaten envanterimizde 100’den fazla Block 40 F16 var. 2 filo JF17 Thunder almaktansa, uçaklarımızın tamamına modern aviyonik entegrasyonu ve gelişmiş radar entegrasyonu yapmak, hem vakitten hem de nakitten yana daha karlı bir çözüm olur. Sonuç olarak JF17 Thunder, ihtiyacımızı karşılayamıyor.

RUSYA’DAKİ FIRSATLAR

Sputnik Haber Ajansı’nın da sık sık yaptığı algı çalışmalarından ötürü, Rusya’dan savaş uçağı tedariki söz konusu olunca, kamuoyumuz hemen SU57’ye odaklanıyor. SU57 Rusya’nın en modern savaş uçağı. Henüz asıl motoru hazır olmadığı için 5. nesil sınıfına giremiyor. 4++ olarak kabul edilen klasmanda. Hızlı, çevik, yüksek manevra kabiliyetli ve iyi bir NATO savaş uçağı avcısı olarak tasarlandı. Yaşanan mali problemlerden ötürü seri üretim başlangıcı sürekli gecikti ve anca 2021 Ocak’ta ilk seri üretim uçak hattan çıkış yapabildi. 76 adetlik Rus Hava Kuvvetleri siparişinin tamamlanması 2028 yılını bulacak. Şimdiden talep etsek dahi 2028 öncesi teslim almamız mümkün değil. Kaldı ki yerli savaş uçağımızın 2029’da teslim edileceği şu durumda, gereksiz macera olur SU57. Peki başlıkta ima ettiğimiz fırsat ne? Belki fırsat ifademiz hoş olmasa da hem Rusya’nın satmak isteyeceğini, hem de alması halinde Türkiye’nin ihtiyacına cevap verebilecek bir platform olduğunu düşündüğümüz için, SU35’i fırsat olarak neşretmek istedik.

SU35, 4,5. nesil, mükemmel manevra yeteneğine sahip, hızlı, uzun menzilli ve ağır yük kapasiteli bir uçak. Temeli SU27’ye dayandığı için de kendini kanıtlamış, teknik doygunluk seviyesine ulaşmış bir platform. Tıpkı SU57’de olduğu gibi bir NATO savaş uçağı avcısı. Yunanistan’ın sahip olacağı Rafale’lere ek olarak; olası bir sürtüşme halinde İsrail F15’leri ve Mısır Rafale’leri ile de çok rahat it dalaşı yapabilir. SU35 iki farklı şekilde tedarik edilebilir. İlk seçenek doğrudan 1 filo satın alınması. Doğrudan satınalımda sayıyı az tutmamızın sebebi, mevcut kuvvet yapımıza tam entegre edemeyeceğimiz (çünkü NATO dışı) için fazla adedin doğuracağı maddi ve lojistik yük problemidir. Diğer bir tedarik yöntemi ise; çok zor olmakla beraber 2 filo uçağın tamamen mekanik olarak satın alınıp, aviyonik sistemlerin, burun radarının ve görev bilgisayarının yerli endüstrimiz tarafından entegre edilmesi olabilir. Bu şekilde hem mevcut elektronik ağımıza dahil edebilir, hem de kendi silah sistemlerimizi takabiliriz. Tabii Rus tarafının böyle bir teklife sıcak bakma ihtimali gayet düşük. 1. sistemi tedarik ettiğimiz S400’ün 2. sisteminde hâlâ bir ilerleme olmamasının en büyük sebebi; bizim talep ettiğimiz teknoloji paylaşımına Ruslar’ın yeşil ışık yakmaması.

EN VERİMLİ SEÇENEK

Son alternatifimiz Eurofighter Typhoon. Öncelikle değinmek istediğim, bu uçaktan birkaç filo alarak teknoloji paylaşımı talep etmemiz mümkün değil. Çünkü uçağı tek değil dört devlet ortak bir konsorsiyumla üretiyor. Birleşik Krallık, Almanya, İtalya ve İspanya ortaklığı; 2000’li yıllarda Türkiye’yi de konsorsiyuma davet etmişti. Türkiye taahhüt edeceği alım miktarı kadar teknolojiye erişim ve üretim hakkı kazanacaktı. Ancak Türk tarafı, F35’e sıkı sıkıya sarıldığı için bu davete teşrif etmedi. Eurofighter konsorsiyumu, dört ortağın kuvvetlerini tahkim etmenin ardından; Avusturya, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar’a da ihracat yaptı. Typhoon tedarik etme niyetimiz olması halinde, teknoloji paylaşımı konusu SU35 ihtimalindeki kadar hayati değil. Çünkü zaten bu uçak mevcut envanter ve lojistik altyapımızla büyük oranda uyumlu. Harp okulu seviyesinden pilot eğitmek şöyle dursun, T38 uçaklarımızda (yakın zamanda Hürjet olacak) eğitimini tamamlayan pilot adaylarımız, 1 yıldan kısa sürede gayet iyi Typhoon kullanıcısı olabilir. Mevcut ağımızla bütünleşme kabiliyetinin yanında, yüksek maliyetinden ötürü 1,5 filo (30 adet) tedarik edilmesi hem bütçemizi zorlamaz, hem de gerekli güç takviyesini sağlar. Üstelik uçağın bize kazandıracağı en büyük artı da görüş ötesi/uzun menzilli havadanhavaya Meteor füzesi olabilir. Yunan Rafale’lerini ezmek için oldukça yeterli.

Peki tedarik yöntemi nasıl olabilir? Burada da karşımıza iki seçenek çıkıyor. İlk olarak doğrudan sıfır üretim sipariş. Bu şekilde bir sözleşme gerçekleşmesi halinde üreticinin iş yoğunluğuna/yüküne bağlı olarak ortalama 2023 ile 2026 arasında uçakları teslim alabiliriz. Uçağın daha önceki satışlarından yola çıkarak bir hesap yaptığımızda; 30 uçak x 90 milyon dolar birim fiyat=2,7 milyar dolar bedel çıkmakta. Yedek parça ve silah sistemlerini de dahil edersek tahmini toplam bedel 3,5 milyar doların altında kalıyor. Diğer bir satınalım yöntemi ise ikinci el ve sıfır üretim veya tamamen ikinci el şeklinde olabilir. Bu şekilde hem mali yük azalır, hem de teslimat süreci hızlanabilir. Özellikle İngiliz, İtalyan ve İspanyol yönetimleriyle son yıllarda artan karşılıklı saygı ve pandemiyle gelişen dayanışma ruhu; bu seçeneği daha cazip kılıyor. Alınacak uçakların yaşı ve uçuş saatine göre değişecek maliyetlerden ötürü detaya giremeyiz. Son bir notla “Olası Alternatif Çözümler” başlığına nokta koyalım. Değerlendirdiğimiz uçaklar arasından hem mevcut ağımızla uyumluluk, hem hızlı adaptasyon, hem de yüksek teknik kabiliyetleriyle öne çıkan uçak, Eurofighter Typhoon’dur. Tabii devlet yöneticilerimiz ve komuta kademesi daha iyi bilir. Naçizane, sade ve vatansever bireyler olarak, bizim tespitlerimiz de böyledir.

MUHARİP JET DIŞI UNSURLAR

Ülkeler arasındaki askeri dengeyi yalnızca muharip jet filoları belirlemez. O jet gücünü destekleyecek havadan ihbar ve kontrol uçakları, yakıt ikmal uçakları, elektronik taarruz uçakları ve nakliye uçakları da belirleyici etkiye sahiptir. Bu alanlar da Türkiyemiz sahip olduğu Barış Kartalı, Atlas ve Tanker filolarıyla komşu güçlere karşı mutlak üstünlüğe sahiptir.

Ayrıca son 10 yılda kazandığımız havadansatha füze ve serbest düşüm mühimmatlarla EGEAYDAK ve civar adalarda yerleşik Yunan Patriot ve S300 bataryalarını, ileri karakollarını tahrip edebiliriz. Kara ve deniz kuvvetlerimizin de olası bir çatışmaya dahil olmasıyla; seyir net bir şekilde lehimize dönecektir. Kısa menzilli balistik füzemiz Bora ile Atina dahil menzilimiz içindeki birçok hasım unsuru tarumar edebiliriz. Gemisavar füzemiz Atmaca’nın kıyı konuşlu versiyonu ile tüm Adalar Denizi’nde ve sahip olduğumuz 1 sistem/2 batarya S400 ile malum hava sahasının büyük bölümünde “Erişimi EngellemeBölgeden Men Etme (A2/AD) stratejisini”, uluslararası tabirle Anti Access (A2) Area Denial (AD) uygulayabiliriz. Ocak ayı içerisinde Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar, S400’ün bir yerde sabit durmayacağını ve risk/tehdit kıymetlendirmesi neticesinde nerede ihtiyaç olursa orada konuşlandırılacağını belirtmişti.

Bir tarafta teçhizat ihtiyacının yüzde 70’ten fazlasını ulusal endüstrisiyle karşılayan Türkiye, diğer tarafta taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışan Yunanistan. Bir tarafta kendi helikopterini, silahlı insansız hava aracını, çeşit çeşit füzelerini, torpidosunu, savaş gemisini ve nicesini üreten Türkiye; diğer tarafta hibe ve borçlandırma yöntemiyle komşusuna karşı kışkırtılan, emperyalistlerin öncü tabur gördüğü Yunanistan. İnşallah olmaz. Ama topyekun bir harbin sonucunu tartışmanın gereği dahi yok.

DEĞERLENDİRME

Son kısım haricinde genel olarak muharip jet filoları üzerinde fazlaca durmamızın bir sebebi var. Avrupa, Afrika ve Asya’nın kesişme noktasında; Ortadoğu’nun hemen yakınında, Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanacak bir sıcak çatışma halinde, dünyanın seyirci kalacağını düşünmek saflık olur. Amerika’dan Rusya’ya, Avrupa’dan Çin’e tutun da bölgede söz sahibi birçok devlet; çatışmayı durdurmak için iki tarafa da yoğun baskı uygulayacaktır. Bırakalım bir günü, 6 saat dolmadan zoraki bir ateşkes sağlanacaktır. İşte bütün marifet bu 6 saate ne sığdırabileceğimizde, ne sığdırabileceklerinde. Bu kısa sürede hızlı reaksiyon gösterecek başat güç, muharip jetlerdir. Erken görüp uzaktan vurabilen; ateşkes sonrası daha avantajlı ve yüksek motivasyonlu olur. İşte kısaca bu sebeplerden ötürü muharip jet envanterimizi ivedilikle takviye etmeliyiz.

Denizin öbür yanındaki şirin komşularımıza da çağrımız olsun. Gelin, bırakın emperyalistlerin tahtasında piyon olmayı. Bölgenin asıl sahipleri olarak adilce paylaşalım zenginlikleri. Geçen asırda olduğu gibi tekerrür etmesin tarih. Alışık olduğumuz şekilde kapatalım; milli bağımsızlığımız için ter döken mühendislerimize ve eli tetikte bekleyen askerlerimize selam olsun!


Yazınıın ilk bölümü için tıklayın...