Polonya tarihi olarak ya Rusya ya da Almanya tarafından defalarca işgal edilmiş ve kullanılmıştır. Bundan dolayı da Almanya’nın ve Rusya’nın zayıflamasını fırsat bilen Polonya, hem Rusya’nın içlerine doğru hem de Balkanlar’ın güneyine doğru genişlemek isteyecektir. Bu sürece gelinceye kadar, ABD müttefiki olan Polonya’yı hem mali açıdan hem de teknoloji açısından oldukça gelişmiş duruma getirmiştir zaten. Türkiye’nin de planları hem Rusya’nın içlerinde hem de Balkanlar’da olduğu için Polonya’nın bu gelişme planları ile çatışmaktadır.
POLONYA VE 2040’LER:
2045’e kadar Polonya hem Slovenya’yı hem de Hırvatistan’ı işgal etmiş ve Büyük Polonya sınırlarına katıp Adriyatikteki limanlara sahip olmuştur. Bu gelişmelerden dolayı Türkiye, hem Polonya hem de destekçisi olan ABD ile karşı karşıya geldiğinin farkına varacaktır. Amerika gerek Polonya’yı gerekse Hindistan’ı Türkler’e karşı hazırlayacaktır. ABD elinden gelen her şeyi kullanıp Türkiye ve Japonya’yı doğrudan onlarla çarpışmadan yok etmek veya engellemek arzusunda olacaktır.
ABD bu tür bolgesel savaşlarda tarafların direncini kırmak ve kaynaklarını yok etmek için mücadeleyi uzun zamanlara yaymak ve bölgesel güçlerin birbirleri ile vuruşmasını sağlamak gibi bir strateji izleyecektir. Bunu yapmak için de gerek Türkiye içinde, gerekse Japonya’da kendi kaderini tayin etme hakkı veya insan hakları ve demokratikleşme türünden konuları gündeme getirip bu iki ülkeyi zayıflatmaya çalışacaktır. Buna ek olarak ABD gerek Çin, Kore ve Hindistan’da gerekse Türkiye’nin etkisi altındaki Rusya ve Ukrayna’daki milliyetçi hareketleri destekleyip hem Türkiye’nin hem de Japonya’nın bu sorunlarla uğraşıp yorulmalarını sağlayacaktır.
ABD Balkanlar’daki Sırp direnişçileri Türkiye’ye karşı örgütleyip bu gerilla savaşını Makedonya’ya kadar uzatacaktır. Balkanlar bir kere savaş alanı yapıldığında, Türkiye bu bölgede hapis edilmiş sayılacaktır. Türkler’in temel amacı Boğazların kontrolünü ellerinden kaçırmamak olacaktır. Bu arada ABD, güneydeki Türk etkisinde olan Arap ülkelerinde Arap milliyetciliğini de destekleyip Türkler’in kontrol edilmesini sağlamaya çalışacaktır.
UZAYIN DURUMU VE UZAY SAVAŞLARI: 2040’LAR
ABD ve Japonya zaten 2030’lar boyunca uzaydaki üslerini gerek askeri ve gerekse ticari kullanım görüntüsü altında oldukça geliştirmiş olacaklardır. Bunu özellikle de uzayın ticarileşmesi adı altında enerji üretimi ile ilgili yapacaklardır. Bu dönemde ABD uzayda savaş istasyonları geliştirip gerek uzaydan dünyanın herhangi bir noktasını vurabilmeyi, gerekse uzaydan yöneterek yeryüzündeki hipersonik roketlerle istenilen her hedefi vurabilmeyi amaçlamaktadır. Bu uzay istasyonlarından biri Türkiye’nin tam güneyinde, biri de Japonya'nın güneyinde yerleştirilmiş olacaktır. Bu tür sistemler zaten bugün bile geliştirilemeye çalışıldığı için mesela 2047’de bu tür bir sistem iyice test edilmiş ve kullanılmaya hazır hale gelmiş olacaktır.
Öyle görünmektedir ki Japonya’nın deniz gücü 2045’lere kadar gerek Batı Pasifik’i gerekse Güney Çin Denizi'ni kavrayıp Hint Okyanusu'na kadar gelecektir. Türkler ise Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan başlayıp Orta Asya’yı ve hatta Müslüman Batı Çin bölgelerini de etkileyecek duruma gelecektir. Japonya ve Türkiye gelecek için bir ittifak kurmaktadırlar. ABD istihbaratı Tokyo ile İstanbul arasında bu konudaki haberleşmeleri bilmektedir. (İstanbul başkent olmuştur Türkiye’de). ABD’nin en büyük korkusu işte bu PanEurasian ittifak olmaktadır.
ABD EURASİAN İTTİFAKINA
KARŞI HAREKETE GEÇER
Tüm bu faaliyetlerden alarma geçmiş olan ABD gerek Japon gerekse Türk mallarının boykotunu dünya çapında organize edecektir. Ayrıca bu iki ülkeye yapılan teknoloji transferini de sınırlayacaktır. ABD’nin Çin’e, Polonya’ya ve Hindistan’a yaptığı askeri yardımda büyük artış olacaktır. Burada amaç, Türkiye ve Japonya’nın biraraya gelip ittifak kurmasını önlemek için mümkün olduğu kadar problem yaratmaktır onlara karşı. ABD’nin tüm bu karşıfaaliyetleri Türkiye ve Japonya’da bu ülkeleri yok etmeye yönelik olarak algılanacaktır. Ve bu nedenle Türkiye’nin İslami söylemleri Güneydoğu Asya’da da ses bulacak ve Japonya’nın Endonezya limanlarını kullanmasına izin verilecektir. Böylece ABD deniz kuvvetlerinin gerek Güney Çin denizindeki gerekse Hint Okyanusu’ndaki varlığı da tehlikeye girmiş olacaktır.
Tüm bu olanlar ABD’de yeni bir Soğuk Savaş olarak algılanacaktır. Çünkü hiç kimse gerçek bir savaş ihtimaline bile inanmamaktadır bu ana kadar.
YENİ DÜNYA SAVAŞININ FELSEFESİ
Bu yeni savaşta kimse öteki tarafın yeryüzunden silinmesini hedeflememektedir. Sadece karşı tarafa öylesine bir zarar verecektir ki düşman her iki tarafın kendi etki alanları içinde barış içinde yaşamalarını kabul etsin. Bundan dolayı “Her kim ilk vuruşu yaparsa savaşı kazanan da o taraf olacaktır” düşüncesi burada da geçerlidir.
Bu yeni savaş uzay istasyonları ile yapılacağı için, Japonya da 2030’lardan itibaren ABD’nin uzay savaşı planları ve çalışmalarını izlemektedir. Ve ayın karanlık yüzünde, Japonya gizlice bir uzay üssü kurmuştur. Uzay zaten ticarileştiği ve tüm ülkeler orda birşeyler yaptığı için Japonlar’ın bu çalışmaları da dikkatleri çekmemiştir. Japonya’nın bu yeni savaştaki hedefi ABD’yi farkettirmeden, bir önlem almadan önce vurabilmektir. Savaşın hemen öncesinde Türkiye ve Japonya hiç bir hareketlilik izlenimi vermeyeceklerdir. ABD’nin dikkatlerini başka yöne çekmek için Türkiye Balkanlar’daki Polonya askeri güçleri ile Hırvatistan ve Bosna topraklarında bazı sürtüşmelere sebep olacaktır. Bu mahalli çatışmadan sonra Polonya, Balkanlar’daki bir Türk hava üssünü bombalayacak ve bölgesel bir çatışma olmasına sebep olacaktır. Bu noktada ABD devreye girerek barış sağlayacak ama bu arada dikkatleri Balkanlar’daki olaylara yoğunlaşmış olacaktır. Balkanlar’ı kontrol için de Uganda’nın tam üstünde yer alan uzay istasyonunu Balkanlar’ı kontrole ayıracaktır. Böylece Japonya’nın istediği durum oluşturulmuştur.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI
24 KASIM 2050; saat 17:00
Bu ABD’nin en önemli aile tatil günüdür, Thanksgiving (Kurban Bayramı). O nedenle asker sivil herkes meşguldur bayramla. Tam bu sırada Japonlar ayın karanlık yüzündeki uzay istasyonlarından aynı anda onlarca roket fırlatacaklardır ABD’nin uzay istasyonuna. “Meteor” sanılan bu roketler ABD’nin dünyayı gözetlemek için uzayın 3 yerine konuşlandırılan 3 uzay istasyonunun hepsini de yok edecektir. Ve bu saldırıda yüzlerce ABD askeri de yok olacaktır. Aynı zamanlarda, Japon hipersonik roketleri ABD’deki hedefleri de birbiri ardınca vurmaktadırlar. Türkiye ise Japonya ile koordineli bir şekilde Polonya bloğundaki ve Hindistan’daki hedefleri bombalamaktadır. Bunda amaç ABD ve müttefiklerini çaresiz bir halde bırakmaktır. Saat 19’a kadar ABD’nin tüm uzay istasyonları, hipersonik roketlerinin ve uçaklarının çoğu daha havalanmadan yok edilmiş olacaklardır. Buna ek olarak ta Amerikan deniz kuvvetlerinin tüm gemileri batırılmış olacaktır. Amerika’nın Avrupalı müttefikleri ve Hindistan da büyük ölcüde güçlerini bu durumda yitireceklerdir.
ABD’NİN KARŞI SALDIRISI
Türkiye ve Japonya’nın bu saldırısına temel olan felsefesi “Şimdi ABD dünyadaki tek süper güç olmadığını anlayıp dünyayı bizimle paylaşmayı kabul eder” olacaktır. Ama buna karşılık ABD bu saldırıları varlığına yapılmış bir eylem olarak algılayacaktır. Japonya ve Türkiye’nin birleşik bir Eurasia yaratabilmeleri ihtimali ABD’nin en korktuğu alternatif olmaktadır. Dolayısıyla, JaponTürk ittifakının önerdiği barış anlaşmasını ve “dünyayı paylaşma” önerisini reddedip karşı saldırıya geçecektir. İlk olarak Japonya’nın uzay istasyonlarını yok etmeye calışacaktır. Müttefiklerin ABD’ye saldırısından sadece 72 saat sonra ABD onların tüm gözetleme mekanizmalarını yok etmiş olacaktır. Hemen ardından ABD ‘nin hipersonik uçakları Japon ve Türk askeri tesislerine topyekün bir saldırı gerçekleştirecektir. Amerikalılar Japonya’nın ay yüzeyindeki tüm üslerini de yok edecektir. Böylece müttefikler hem gözlemleme imkanlarını hem de saldırı araçlarını kaybetmiş olacaklardır. Bu arada Japonya Çin’in bazı bölgeleri ile Asya’daki bazı toprakları işgal edecektir. Türkiye de tüm gücünü Balkanlar ve Polonya’nın elindeki topraklara doğru yönlendirecektir. Kısa süre içinde Güneydoğu Avrupa, Polonya ve Ukrayna sınırlarına kadar Türkiye’nin eline geçecektir. Şubat 2051’de ABD Balkanlar’daki Türk kuvvetleri üzerine çok yönlü bir saldırı başlatacaktır. Ve bu saldırıda Türkiye hem çok insan kaybedecektir hem de artık savaşı kazanabilme ihtimalinin olmadığını görecektir. Bu arada Mısır ve Kuzey Afrika’daki Arap nüfus Türkler’e karşı ayaklanacaktır. Almanya ise batıdan Polonya’ya saldırıp Türkiye’nin yardımına gelecektir. Buna karşılık Almanlar Polonya’yı alırken Türkler sadece Balkanlar’a sahip olacaklardır. Bunu uygulamak için Almanlar 2051 baharında Polonyalılar’ı batıdan kuşatmış ve saldırıya geçmiş olacaktır.
SAVAŞIN SONU GELİR: 2052 YAZ AYLARI
2052 yazının ortalarına kadar savaşın gidişatı ortalarda gibi görünürken, ABD uzay üsleri ve istihbaratı yeniden toparlanıp Türk, Alman ve Japon güçlerine öldürücü darbeler indirir. ABD bu ülkelerin tamamen ortadan kalkmasını değil kendi bölgelerindeki diğer büyüyen güçlere denge olmasını sağlamak amacındadır. Dolayısıyla savaş sonrasındaki barış görüşmelerinde Türkiye ve Japonya tamamiyle yok edilmezler. Türkiye Balkanlar’ın güneyine çekilecektir ve Orta Asya’da tüm etkilediği alanları Çin’e verecektir. Japonlar tüm güçlerini Çin topraklarından çekecektir. Bu savaşın insan kayıplarına bakıldığında sadece 50 bin kişinin öldüğü görülecektir. Bu ölümlerin çoğu da Türk ve Alman güclerinin Doğu Avrupa’daki faaliyetlerinden ve Japonlar’ın Çin’deki çatışmalarından dolayı olacaktır.
2060’LAR: AMERİKANIN ALTIN ÇAĞI
Savaşın sonudaki barış görüşmelerinin en büyük sonucu ABD’nin uzayın askerileştirilmesindeki tekeli elde etmesi olacaktır. Dünyanın başka hiçbir gücüne uzayda askeri çalışma yapma izni verilmeyecektir. Türkiye İslam dünyasının lideri olarak kalacak ama topraklarında yaşayan azınlıklardan dolayı sorunlu bir geleceğe sahip olacaktır. Polonya on yedinci yüzyıldaki imparatorluk topraklarına yeniden kavuşturulurken Almanya küçülüp zayıflayacaktır. Almanya ve Fransa’nın Polonya tarafından yenilgiye uğratılması Batı Avrupa’nın öneminin yavaşça azalmasına ve Doğu Avrupa’nın öneminin artmasına sebep olacaktır. Türkiye, Polonya’nın ortaya çıkan gücünden dolayı ABD ile yakın ilişkilere girecektir. ABD’nin 2040’lardaki ekonomik gelişmesi bu savaş yüzünden azalmayıp, tam tersine artacaktır. Çünkü tarihi olarak ABD tüm büyük savaşlardan kârlı olarak çıkmış bir ülkedir. Bu defa da böyle olacak ve 2070’lere kadar ekonomik büyüme ve sosyal dönüşüm yaşayacaktır. Daha önceki dünya savaşlarının da ispat ettiği gibi 2050’deki Dünya Savaşı’ndan onbeş yıl sonra, ABD’nin ekonomik ve teknolojik “Altın Çağı” başlayacaktır. Bu gerek uzayın askerileştirilmesi gerekse uzaymerkezli enerji projeleri sayesinde ortaya çıkacaktır. Uzaydaki güneş enerjisini dünya üzerine taşıma ile ilgili calışmalar hız kazanacak ve sonsuz enerji kaynakları bulunmuş olacaktır böylece.
George Friedman, ABD’nin gelecek gücü hakkında şu pozitif önermeleri de yapmadan geçemiyor kitabın sonunda: “İnternetin atası ARPANET’in ABD ordusu için geliştirilmiş olduğunu düşünürsek 30 sene içindeki kullanım alanlarına akıl erdirmek mümkün değildir. Ama sonunda bizim hayatımızın bir parçası haline gelmiştir. Uzaymerkezli elektrik üretimi de buna benzer bir süreç olacaktır. Böylece ABD dünyanın en büyük enerji üreticisi olacak ve Japonya ve Çin dahil tüm dünyanın enerji sağlayıcısı haline gelecektir. Böylece ABD’nin uzay enerjisi tekeli, petrol konusunda Suudi Arabistan’ın şimdiki öneminden çok daha fazla bir öneme sahip olacaktır.”
2080’LER VE YÜZYILIN SONU:
Savaştan sonra ABD’nin güneyi boyunca uzanan komşusu Meksika, ABD açısından olaganüstü önem kazanacaktır. Bunda tarihi olaylar rol oynayacaktır. 1848’e kadar ABD’nin güney eyaletlerinin birçoğu Meksika toprağıydı ve ABD tarafından işgal edilerek ABD’ye katılmıstı. Ama buradaki Meksika asıllı nüfus Meksika’ya taşınmadı. ABD’li oldular ve 200 yıldır MeksikaAmerikalı olarak yaşadılar. ABD’nin 2040’lardaki ekonomik gelişmesinde Meksika’dan göç eden milyonlarca işçi de önemli rol oynamış olacaktır. Meksikalılar’ın ABD’deki öteki göçmen işçilerden farkı ABD’nin fiili olarak Meksika toprağının bir uzantısı olmasıdır. Bu nedenle de 2080’lerden sonra gerek nüfus hareketleri nedeniyle gerekse de Meksika ekonomisinin gelişmesi sebebiyle ABD ile sürtüşmeler başlayacaktır. ABD’nin tüm güney eyaletlerinde Meksika’ya bağlanma yönünde bir hareket ortaya çıkacaktır. Ve 21.yüzyıl bu kargaşalıklarla sona erecektir.