IŞIKGÜN AKFIRAT
Fransız halkı pazar günü cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandığa gidiyor. Ancak bu seçim öncekilerden farklı, tarihi bir nitelik taşıyor. Bu sefer pusuladaki iki aday, aynı siyasi çizginin farklı tonları değil. Emmanuel Macron, Fransa’nın Atlantik sistemine çıpa atmasını, Marine Le Pen ise Avrasya’ya kaymasını temsil ediyor. Ayrıca 2017’deki gibi Macron’un açık ara önde götürdüğü bir durum da söz konusu değil. Geçen haftalarda artan medya manipülasyonuna rağmen anketlerde Le Pen ile Macron arasındaki makas iyiden iyiye kapanmış görünüyor. Atlantik medyasının demirbaşları olan Financial Times, Foreign Affairs, Foreign Policy, New York Times, Wall Street Journal’da işlenen “Le Pen korkusu”nu okurlarımıza sunuyoruz.
‘BU KADAR BAŞA BAŞ OLMAMALIYDI’
Le Pen ve Macron’, çarşamba akşamı seçim münazarasında karşı karşıya geldi. Seçim sürecini Fransa’dan takip eden Aydınlık yazarı Ali Rıza Taşdelen, tartışmayı şöyle özetledi: Le Pen kendinden emin, Macron ise gergindi. Macron’un dış politika başlığını “Putin’den para aldın” kara propagandasıyla sabote etmesinin arkasında bu gerginliğin yattığını söylemek yanlış olmaz. Atlantik medyasında da benzer bir endişenin hâkim olduğu göze çarpıyor.
Örneğin Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) yayını Foreign Affairs’te çıkan 18 Nisan tarihli yazının başlığı şu: “Fransa’daki seçimler bu kadar başa baş olmamalıydı.” Makalede Le Pen’in “müesses nizam karşıtı işçi sınıfından” oy topladığı itiraf edilirken “aşırı sağ” diye yaftalanan liderin “halkçı (popülist) egemenlik”ten yana olduğu söyleniyor. Le Pen’in ekonomik sorunlara odaklanıp kendisine yönelik önyargıları azalttığı kaydedilerek kampanyasının başarısı teslim ediliyor. Makalede aktarıldığına göre IpsosSopra Steria anket şirketinin 21 ve 24 Mart’ta yaptığı kamuoyu yoklamalarında insanların yüzde 27’si Macron’un “Fransız halkının sorunlarını anladığını” söylerken Le Pen için bu oran yüzde 46 seviyesinde. Macron’un ikinci kez cumhurbaşkanı olmak için “Le Pen’i yeniden şeytanlaştırması gerektiği” öğüdü veriliyor.
‘ABD DİKEN ÜSTÜNDE’
New York Times gazetesinde dün yayımlanan makale ise “ABD, Fransa seçimlerinden olası bir şok dalgasına hazırlanıyor.” başlığını taşıyor. Michael Crowley imzalı yazının ilk cümlesinde aynen şu ifadeler yer alıyor: “ABD’li yetkililer Fransa’daki seçimleri diken üstünde izliyor ve Pazar günkü oylamanın sonuçlarının Başkan Biden’ın Avrupa’yla ilişkilerini altüst edebileceğinin ve Batı demokrasisinde tehlikeli çatlaklar yaratabileceğinin farkında.”
Macron’un “ABD ve Biden’ın çok yakın ve güvendiği bir müttefik” olduğu fikri işlenirken Le Pen’in Trump gibi davranarak Avrupa Birliğini “küreselciler” diye küçümsediğini, NATO’yu eleştirdiğini ve Putin Rusya’sını bir müttefik olarak gördüğü söyleniyor. Makalede görüşlerine yer verilen Obama’nın Ulusal Güvenlik Konseyi Avrupa Direktörü Prof. Dr. Charles A. Kupan, “Le Pen’in seçilmesi siyasi bir deprem etkisi yaratacaktır.” diyor ve bunun Avrupa projesinin kendisini sorgulamaya varacağı öngörüsünü yapıyor. Makalede Le Pen, “liberal olmayan popülist” olarak etiketlenirken otoriterliğin ve korumacılığın dünya çapında yükselişinin bir temsilcisi olmakla suçlanıyor. Olası seçim sonuçlarıyla ilgili de “Macron anketlerde açıkça önde götürüyor ama uzmanlar Le Pen’in zaferinin tamamen akla yatkın olduğunu söylüyor.” ifadesi yer alıyor.
‘MÜNAZARAYI LE PEN KAZANDI’
New York Times’ta dün yayımlanan bir başka yazının başlığı çarpıcı: “Macron cumhurbaşkanlığını sürdürse bile Le Pen çoktan kazandı.” Rachel Donadio isimli yazar Le Pen’in kıl payı farkla ilk turu kazandığı Burgundy FrancheComté eyaletinde yer alan SemurenAuxois şehrinde insanlara görüşlerini sormuş. Yediden yetmişe Le Pen’in açık ve doğru fikirlere sahip, dürüst, halktan olduğuna dair yanıtlar almış. Yazar bunu şaşkınlıkla anlatıyor. Makalede sadece sağ karşıtlığından ötürü Le Pen’in karşısındaki oy verecek bir kitle olmadığı görüşü işleniyor. Donadio’nun mikrofon uzattığı Fransız bir kadın şöyle diyor: “Tartışmayı Le Pen kazandı. Geçmiş beş yıldaki hatalarından ders çıkardı. İnsanları dinliyor. Macron ise her zaman haklı olduğunu düşünüyor. Beş yılda hiç değişmedi. Lafı insanın ağzına tıkıyor.”
MACRON ‘ZENGİNLERİN BAŞKANI’
Financial Times dergisinde dün yayınlanan Sudhir Hazareesingh imzalı makalede, Macron’un “zenginlerin imajının” daha da pekiştiği görüşü yer alıyor. Aktarılan verilere göre, en fakirlerin alım gücü yüzde 5 düşerken zenginler daha da zenginleşti. Seçimlerin ilk turu da bunu doğruluyor. Macron, 3 bin 500 avro ve üstü kazananlardan en fazla oyu (yüzde 39) alırken bin avrodan az kazananlardan en çok oyu (yüzde 32) Le Pen almış.
Wall Street Journal’da 20 Nisan’da çıkan bir yazıda Macron, “eski bir bankacı ve Fransız elit bürokrasisinin yetiştirmesi” olarak anılıyor ve serbest piyasacı siyasetlerin temsilcisi olduğu söyleniyor. Öte yandan Le Pen, “serbest ticarete ve Avrupa Birliği’ne genel olarak düşman” diye takdim ediliyor ve finansal varlıklara vergi istediğinin altı çiziliyor.
LE PEN, İŞÇİ SINIFINA DAYANIYOR
Foreign Policy’de yine dün yayınlanan bülten yazısının başlığı da aynı kaygıyı paylaşıyor: “Anketler Macron’un zaferini öngörüyor ama dünya liderleri yine de gergin.” Daha giriş cümlesinde Le Pen seçildiği takdirde Fransa cumhurbaşkanlığının “ateşli bir AB savunucusu”ndan “Brüksel’den ziyade Moskova’ya yakın olan birine” geçeceği söyleniyor. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’in ve Portekiz Başbakanı Antonio Costa’nın açıkça “demokratik aday” olarak gördükleri Macron’dan yana taraf olduğu söyleniyor. Le Pen için ise “özgürlüğümüze ve demokrasimize saldıranlarla saf tutan aşırı sağ aday” denilerek kesinlikle oy vermeme çağrısı yapılıyor.
Foreign Policy’de 20 Nisan’da çıkan bir diğer makalede “Le Pen ve partisinin Fransa siyasetinde kalıcı olacağının göstergelerinden birisi de güçlü bir sınıftemelli siyasi hareket haline gelmesidir.” ifadesine yer veriliyor ve düşük kaliteli hizmet sektöründeki görece az eğitimli işçi sınıfı tabanının Le Pen’e oy verdiği söyleniyor. Le Pen’in bu işçi sınıfı yönelimi sebebiyle büyük bir parti olmayı sürdüreceği değerlendirmesi yapılıyor.
DE GAULLE’CÜ VE BONAPARTİST
Yine aynı dergide 21 Nisan’da çıkan “Le Pen faşist mi?” başlıklı bir yazıda, Fransız lider okuyucuya “Bonapartist” olarak takdim ediliyor. Le Pen’in gücü eline geçirdikten sonra anayasa değişiklikleriyle AB ve NATO’dan çıkma gibi kararları engelleyecek Fransa’nın denge mekanizmalarını ortadan kaldıracağı kaygısı dile getiriliyor. Buna kanıt olarak Le Pen’in seçim münazarasında “bir demokrasi Rönesansı"ndan bahsetmesi ve “önce Fransa” düşüncesinin anayasaya yazılması konusunda General De Gaulle’den alıntı yapması öne sürülüyor. Aynı makalede geçen hafta Fransa’nın meşhur Le Figaro dergisinin yaptığı bir ankete yer verilmiş. Buna göre halkın yüzde 54’ü Le Pen’i kendi ihtiyaçlarını karşılamaya daha duyarlı ve yetenekli olduğu kanaatine sahip.
LE PEN’İN YÜRÜYÜŞÜ
Atlantik mahfillerini saran korku ve endişe, gerçekçi bir zemine oturuyor. Le Pen, 53 yaşında ve daha siyasette uzun yılları olan bir lider. Sistem karşıtlığı Fransa halkının yükselen eğilimi. Daha 12 Haziran 2022’de milletvekilliği seçimleri var. Dolayısıyla seçimlerden mağlup çıksa bile Le Pen’in temsil ettiği NATO karşıtı, küreselleşmeye karşı Fransız egemenlikçisi, Avrasya’yla ilişkileri geliştirmekten yana olan siyasi çizgi zafere doğru ilerliyor.
Aydınlık