FETÖ, algı yönetimi alanında profesyonel bir örgüt olarak karşımıza çıkıyor.
Bu kapsamda örgütün uyguladığı birçok propaganda ve psikolojik savaş örneği neredeyse her gün karşımıza çıkmakta. Bu algı yönetimi örnekleri sosyal medyadaki basit dezenformasyonlardan ibaret olabildiği gibi, insanlığın sahip olduğu en kutsal değerlerin bu uğurda kullanılmasına kadar varabiliyor.
Bu çalışmada da örgütün annelik ve şehitlik makamı üzerinden nasıl bir algı yönetimi yaptığı,Fetullahçı Anneler (örgüt ablaları) ve Yaşayan Şehitler (örgüte bağlı eski askeri öğrenciler) örnek olayları üzerinden gösterilecektir.
Günümüzde bilginin manipülasyonu ve toplum mühendisliği uygulamaları neticesinde dünyanın farklı yerlerinde geniş çaplı yankılar ortaya çıkıyor; bu doğrultuda uluslararası ilişkilerin, hükümet yapılarının, siyasi ve etnik bağlamların, iktisadi ve mülki ilişkilerin görünümü ve dinamikleri değişiyor. Artık kamuoyunun iletişim yönetimi, propaganda ve kitle iletişim araçları ile şekillendirilmesi ve toplum mühendisliği uygulamaları, tanklardan veya roketlerden daha yıkıcı/öldürücü silahlar olarak görülüyor.
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ’ın “Algı Yönetimi: Propaganda, Psikolojik Savaş, Örtülü Operasyon ve Enformasyon Savaşı” (2014) başlıklı kitabı,bu konuyla ilgili çok önemli bilgiler içeriyor. Kitapta algı yönetimi; reklamcılığı, imaj çalışmasını veya siyasal propagandayı da aşan kapsamlı bilimsel bir faaliyet alanı olarak ele alınıyor.
Özdağ’a göre;
'Algı yönetimi, bisiklete binmek veya satranç oynamak gibidir. Kurallarını bilmek sizi algı yönetimini iyi yapabilmeye sevk etmez. Algı yönetiminde ancak uygulamalı olarak çalışırsanız ustalaşırsınız. Ancak kuralları bildiğiniz zaman size veya içinde bulunduğunuz topluma yönelik bir algı yönetimi yapıldığı zaman hemen algı yönetimini ve onun araçlarının hangisinin kullanıldığını tespit edebilirsiniz. Yaşadığımız çağda bu hiç küçümsenmemesi gereken bir husustur.'
FETÖ’nün algı yönetimi konusunda seçtiğimiz iki örneğini (Fetullahçı Anneler ve Yaşayan Şehitler) açıklamadan önce, yukarıda belirtildiği üzere konu hakkında birtakım temel bilgilere sahip olmamız gerekiyor.
Algı Yönetimi: Hedef toplum, grup veya kişinin duygu, akıl yürütme, karar alma ve eylemlerini belirlemek/etkilemek amacı ile yapılan enformasyon eylemleridir. Bu tür eylemler, psikolojik savaş ve harekât süreçleri ile yakından ilişkilidir fakat onlardan daha kapsamlıdır. Algı yönetimi sürecinde kullanılan araçlar şu şekilde sıralanabilir: Psikolojik savaş, çarpıtma/manipülasyon, haber/bilgi üretme, hile yapma, toplum mühendisliği, suçlama, komplo teorileri, karalama, taciz, reklam, sansür ve aldatma.
Propaganda:Propaganda insanın aklı yerine ruhunu hedef alan bir faaliyettir ve propagandanın hedefindeki insan, kitle içindeki manipüle edilmesi daha kolay olan insandır. En genel çerçevede propaganda mevcut görüş, tutum, eylem ve davranışları etkileyen, manipüle eden, kontrol eden, destekleyen, değiştiren, teşvik eden ya da koruyan bir sanat olarak değerlendirilebilir.
Psikolojik Savaş:Bir milleti ve milletin içinden çıkardığı orduyu yenmek için psikolojik savaş kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu yöntem artık sadece devletler arasında değil, iç siyasette rakip partiler/liderler arasında dahi kullanılmaktadır.Bu tür bir savaşın hedefi, düşmanın iradesini zayıflatmak, moral gücünü kırmak, gücünün verimliliğini azaltmak, düşman saflarında şüphe, memnuniyetsizlik ve karışıklık yaratmaktır. Bu savaşta bombaların hedefleri, askeri tesisler, köprüler, fabrikalar değil; bir milleti ayakta tutan temel manevi değerler ve özgüvenidir. Bir milletin özgüveni ağır bir yara alır veya yıkılır ise psikolojik savaş başarıya ulaşmış demektir.
Mağduriyet Psikolojisi:Mağduriyet psikolojisi, psikolojik savaşın çok önemli bir ayağını oluşturur. Örneğin PKK’nın sürdürdüğü psikolojik savaşın çok önemli bir ayağı,şüphesiz, etnik çatışma/ayrışma zeminini beslemek adına yapılan mağduriyet psikolojisini oluşturmaktır.
Yazının devamında örnek olarak aldığımız “Fetullahçı Anneler ve Yaşayan Şehitler” olayları bu kavramlar çerçevesinde anlamlandırılabilir.
Fetullahçı Anneler
Darbe girişimi sonrası yapılan araştırmalar neticesinde,örgüt mensubu kadınlara yönelik soruşturmalara başlandı. Bu kadınlar, tıpkı örgüt abileri/örgüt mensubu erkek yöneticiler gibi örgüt ablaları olarak birçok örgütsel faaliyette bulunuyordu. Fakat süreç içerisinde çok garip gelişmeler yaşandı. Gözaltına alınan örgüt ablalarının/örgüt mensubu kadın yöneticilerin birçoğunun hamile olduğu ortaya çıktı. Hatta yapılan bir operasyon neticesinde yakalanan 11 örgüt mensubu kadının 11’inin de hamile olması, bu garipliği fazlasıyla arttırdı.
Bu durum hayatın doğal akışına aykırıydı. Araştırmalar neticesinde örgüt lideri F. Gülen tarafından örgüt mensuplarına “çocuk yapın” mesajı verildiği öğrenildi.
Buna kadar karışan bir kült örgüt ile karşılaşıldı. Hatta izdivaç sorumlusu olarak bilinen örgüt mensubu bir kadının bu yöntemi evli değilken dahi kullanarak hamile kaldığı öğrenildi.[6] Bununla birlikte eşi 2 yıldır FETÖ firarisi olan bir örgüt mensubu kadının da hamile kalması üzerine mahkeme başkanı konuyu sanığa sordu.Örgüt mensubu kadının verdiği cevap şu şekilde: “Bebeğin babası eşim, bir gece ansızın geldi.'
Örgütün neden böyle bir taktiğe başvurduğu meselesi konumuz açısından çok önemlidir. Bu taktiğin görünen/açık iki temel nedeni şu şekildedir:
Kadınların hamile kalmalarını sağlayarak onları soruşturmalardan kaçırmak ve bu sayede, örgüt faaliyetlerini kadınlar üzerinden devam ettirmek.
Ulusal ve uluslararası alanda elleri kelepçeli, mahpus hamile kadın görüntüleri ile mağduriyet psikolojisi yaratmak.
Mağduriyet psikolojisi kapsamında dış basında, bilimsel makalelerde ve birtakım sosyal medya hesaplarında
Fetullahçı Anneler konusunun nasıl işlendiğini bakarsak şu şekilde örneklerle sıklıkla karşılaşıyoruz:
'The Turkey Purge” isimli bir internet haber sitesi üzerinden Fetullahçı Anneler konusunun sıklıkla işlendiği görülüyor. Bu site ülkemizde yasaklanmış. Baskıcı bir rejime maruz kalan Türk halkının sesi olmak için çalışan genç gazetecilerin yönettiği bir site olarak tanıtılıyor. Purge dilimizde; aklamak, temizlemek, temize çıkarmak, kusmak, bağırsaklarını boşaltmak anlamlarına geliyor.
Türkiye Adalet Bakanlığı verilerine ve The Turkey Purge raporlarına göre, Türkiye'dekicezaevlerinde 2.250'den fazla anne bulunuyor. Bunların arasında 520’si altı yaşından küçük çocuklarını cezaevinde büyütüyor. Bu sitenin reklamını yapan ve Fetullahçı Anneler konusunu gündeme taşıyan sitenin attığı haber başlığı ise şu şekilde: “Doğum Yaptıktan Sonra Tutuklandı: Söylentilere Göre Türkiye’de Darbe Sonrası Kısıtlamalar Doğum Servislerini Hedef Aldı”. Türkiye’de doğum yaptıktan sonra tutuklanan kadınların çoğunun öğretmen olduğu belirtiliyor.
2018 Haziran ayında ABD’de yayımlanan bir makalede, 2017 yılında tutuklandığı belirtilen 50.504 kişi arasında akademisyenlerin, gazetecilerin, doktorların, hamile kadınların,emniyet personellerinin, öğretmenlerin, askerlerin, hakimlerin, avukatların ve ev hanımlarının olduğu belirtiliyor. Makalede FETÖ’den hizmet hareketi olarak bahsediliyor.
Örnek bir Türkçe tweet mesajı:
'BÜYÜK REZALET...! Kahramanmaraş'ta Eşleri tutuklu ev hanımlarının birbiriyle yardımlaşarak geçimlerini sağladığını tes(p)it eden emniyet, 11 Ev hanımını gözaltına aldı. Ne yapsınlar? Ağaç kökü mü yesinler? Her şeye rağmen hayatta kalmaya, yaşamaya çalışıyor insanlar.'
Örnek bir yabancı tweet mesajı:'
'Türk mahkemeleri tarafından Gülen hareketinin üyeleri oldukları ileri sürülerek tutuklanan hamile kadınların hapis cezası, Türkiye’de Erdoğan yönetimi altında henüz doğmamış bebeklere uygulanan hukuksuzluklardır.”[11]
Bunlarla birlikte görünmeyen/kapalı bir neden olarak da örgütün toplumumuz açısından kutsal bir değer olan anneliğe (Cennet annelerin ayakları altındadır!) saldırdığı anlaşılıyor. Esasında FETÖ, toplumumuz açısından kutsal sayılan bütün değerlerimize saldırmıştır. Bu kutsal değerler içerisinde ilk akla gelenleri; din, askerlik,milliyetçilik ve vatan sevgisi, bayrak, üniforma, silah arkadaşlığı, şehitlik ve annelik olarak sıralayabiliriz.
Bu değerlerimiz üzerinde detaylıca düşünürsek, FETÖ’nün bunları nasıl çarpıttığını, karaladığını ve kirlettiğini daha rahat görmekteyiz. Aslında bu durum, ülkemize karşı yürütülen bir algı yönetiminin çok önemli fakat fazla açık olmayan stratejik bir noktasını oluşturmaktadır. Çünkü kutsal değerlerini kaybeden bir toplumu, silahla/tankla işgal edip esir etme ihtiyacı duymazsınız;değersizleşen bir toplum zaten FETÖ gibi bir kült örgüt liderinin iki dudağı arasında küresel güç merkezlerinin menfaatleri doğrultusunda rahatça yönlendirilebilir.
Yaşayan “Şehitler”
Darbe girişimi sonrası askeri okulların hepsi kapatıldı. Bu okullarda okuyan yaklaşık 17 bin askeri öğrencinin ilişiği kesildi. Yapılan araştırmalar neticesinde özellikle 2012 yılı ve sonrasında yüzde 90’ı aşan oranda Fetullahçılarınbu okullara sızdığı öğrenildi. Bu durum, soru çalma grafikleriyle de desteklendi. Bu yönde birçok örgüt mensubu askeri öğrencinin beyanı, itirafları oldu. Özellikle 20062014 yılları arasında yaklaşık 4 bin askeri öğrenci, askeri okullardan Fetullahçı sözde subaylar tarafından zorla ayrılmaya sevk edildi. Boş kalan yerlerin ise, özellikle 2008 yılı itibariyle, yığınlar halinde örgüt mensubu askeri öğrenciler tarafından doldurulduğu biliniyor.
Darbe girişimi sonrası FETÖ mensubu olma şüphesiyle,toptancı bir yaklaşımla bu askeri öğrencilerin hepsinin ilişiği kesildi. Fakat devletimiz ara dönemde olan Harp Okulu öğrencilerini kaliteli üniversitelerimizde olmak üzere, birçok bölüme sınavsız yerleşme hakkı tanıdı.Ülkemizin en iyi üniversitelerine sınavsız yerleşen, hiçbir maddi tazminat ödemeyen bu öğrencilerin durumu, 20062014 arası ayrılmak zorunda kalan öğrencilerle kıyaslandığında aradaki uçuk fark ortaya çıkmakta ve FETÖ ile mücadelede çeşitli kuşkuları beslemektedir. Çünkü Fetullahçı askeri öğrenciler,FETÖ’den arındırılmaya çalışılan devlet eliyle ödüllendirilmiş gibi bir görüntü ile karşılaşılmaktadır.
Bu öğrenciler, ilk başlarda “Yaşayan Şehitler” adı altında örgütlenmeye çalışmıştır.Böylesine sivil bir grubun militarist anlamda dışarıda örgütlenmesi neticesinde alacakları tepkilerin sertliğini fark ettiklerinden dolayı, daha sonrasında bu isim altındaki propagandayı azaltmışlardır. Bu kavramı kullanarak örgüt şunları amaçlamıştır:
“Yaşayan Şehitler” adı altında toplanarak tasfiye edilen askeri öğrencilerin sivil hayatta örgütlenmesini kolaylaştırmak, olası itirafçı olacakları engellemek, örgüt mensubu olan ve olmayan bütün askeri öğrencilerin insani duygularını kin, öfke, intikam kanallarına yoğunlaştırmak.
İntikam amacıyla 1015 sene sonrasına yönelik ordu dışında bir ordu
Bir karışıklık esnasında belki de kullanabilecekleri canlı bombalarını/fedailerini (Karlov suikastı gibi) yetiştirmeye devam etmek.
Ulusal alanda şehitlik kavramı üzerinden lehlerine vatansever oldukları şeklinde bir algı yaratmak.
Fetullahçı annelerde görüldüğü üzere buradaki kapalı etki de şehitlik makamının Fetullahçılar tarafından kirletilmesidir. FETÖ mensupları bu değerimizi de hiçleştirmeye çalışmış, bu kutsal değerimize de saldırmışlardır.
Sonuç Yerine
FETÖ meselesinden açıkça deneyimlediğimiz üzere Türk toplumu çok yoğun bir şekilde algı yönetimine maruz kalmaktadır. Bu nedenle ülkenin genel stratejisi içerisinde milletini koruma amaçlı algı yönetimi, propaganda, psikolojik savaş gibi konulara ağırlık verilmesi gerekmektedir.
Bu noktada psikolojik savaşta bilerek veya bilinçsiz bir şekilde düşman servisler tarafından kullanılan kişi ve kurumları ikaz etmek veya etkisiz hale getirmek çok önemlidir. Ayrıca düşman servisin karar alıcılara veya halka yönelik olarak hangi mesajları verdiğinin tespit edilmesi hayati önem taşır. Bu yazıda sadece “Fetullahçı Anneler ve Yaşayan Şehitler” üzerinden kısa bir mesaj tespiti yapılmıştır.
Sonuç olarak en genel çerçevede “her zehrin panzehri kendi içinde olur” düsturu ile itirafçılardan edinilen bilgilerden çeşitli yabancı dillerde ve her türlü iletişim aracını da kullanarak yararlanmak ulusal ve uluslararası alanda yürütülen bu psikolojik savaşta ilk etapta kullanılabilecek önemli bir karşı hamle olarak görülmelidir.Bununla birlikte Fetullahçı annelerin doğurdukları bebeklerin ve subaylık/askerlik hayallerinin mahvedildiğini düşünen 17 bin kişilik genç bir ordunun gelecekte FETÖ yönlendirmesiyle neler yapacağı, güvenliğimizi nasıl etkileyeceği,toptancı yaklaşımlardan uzak bir şekilde, acilen sorgulanmalıdır.
Yağız Aksakaloğlu
SİYASETCAFE.COM