Meral Akşener’in İçişleri Bakanlığı, FETÖ’cü polislerin yükselişinde dönüm noktalarından biri oldu. 3 Kasım 1996’da meşhur Susurluk kazası olduğunda devlet içindeki Gladyo mekanizması gün yüzüne çıktı. Kazadan önce 22 Eylül 1996’da Aydınlık dergisinde yayınlanan MİT raporunda ipuçları kamuoyuna yansıyan, ilişkiler zincirini ortaya koyan kazada, bir emekli Emniyet Müdürü, bir milletvekili ve sahte kimlik taşıyan kanun kaçağı eski bir ülkücü Gladyo tetikçisi hayatını kaybetmişti. Kazanın ardından bu yapıyla ilişkisi ortaya saçılan dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etti. Kaza, Türkiye’de devlet içinde mafya Gladyo yapılanmasının tasfiyesi için bir fırsat ortaya çıkarmıştı. Ama özellikle Emniyet içinde tam tersi oldu.
KİLİT KONUMLARA GETİRİLİYORLAR
İçişleri Bakanlığı görevine Meral Akşener getirildi. Akşener’in ilk işlerinden birisi Emniyet’te üst düzey değişiklikler gerçekleştirmek oldu. Önce Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Emin Arslan görevden alındı. Arslan tecrübeli bir istihbaratçı ve FETÖ konusunda uyanık bir polisti. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün atamalarda topladığı Şura’da Fetullahçı polislerin terfisine şerh koymuş ve bunu, Ergenekon operasyonları döneminde bir tertiple tutuklanarak ödemek durumunda kalmıştı.
Akşener, dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve diğer yetkililerin itirazlarına rağmen Emin Arslan’ı görevden alarak yerine Bülent Orakoğlu’nu getirdi.
‘‘Türkiye'de darbe yapmak artık eskisi gibi kolay değil. Çünkü 170 bin kişilik silahlı polis gücü var'' sözleriyle tanınan Bülent Orakoğlu, Niğde'de sıradan bir Emniyet Müdürü iken, İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanvekilliği'ne getirildi. Asaleten atanmasına Cumhurbaşkanı Demirel karşı çıktı. Atama yazısına İçişleri Müsteşarı Teoman Ünüsan da tepki gösterdi ve kararı imzalamadı. Ancak Akşener, Orakoğlu'nun vekaleten görevi sürdürmesi için özel çaba sarfetti.
Orakoğlu, emniyet müdürlüğü yaptığı dönemlerde, parasal menfaat elde etmekten, hırsızlık ve adam yaralamaya kadar birçok soruşturmaya hedef oldu, ancak her defasında temize çıkmayı başardı.
12 Mart 1997 tarihinde Emniyet istihbaratının başına getirilen Bülent Orakoğlu’nun Başkanlığı, FETÖ’cü polislerin İstihbarat Dairesi’nde cirit atacağı bir ortam yaratmıştı. FETÖ’nün emniyet içindeki A Takımı önce İstihbarat Dairesi’nde daha sonra diğer birimlerde kilit konumlara bu dönemde yükseltildi.
EMNİYET İMAMI’YLA ÖZEL İLİŞKİ
O dönemde Akşener’in, bütün itirazlara karşın Orakoğlu’nu görevde tutma çabası akıllarda soru işaretine neden olmuştu. Akşener’in Orakoğlu ısrarında gerekçesi, adresi belli olmayan bir yeri kastederek söylediği “İkna edemedim…” cümlesi, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan’ın Deniz Kuvvetleri Askeri Mahkemesi’ndeki ifadesinde geçer.
FETÖ’nün tertiplerine maruz kalan Emniyetçilerin belirttikleri bir bilgi, tam da bu soru işaretini aydınlatmaya yarıyor: “Akşener ile o dönemde FETÖ’nün Emniyet imamı olan Kemalettin Özdemir arasında çok yakın ilişkiler vardı.”
YASADIŞI DİNLEME VE TAKİP
O dönemi yaşayan polis şefleri dikkat çekici başka bir bilgi veriyor: “Bu yıllar, FETÖ’nün Ergenekon vb. tertiplerinde bütün yönleriyle ortaya çıkan yasadışı dinleme, düzmece belge yerleştirme gibi tertip faaliyetlerinin esas başladığı dönemdi.”
FETÖ sırtını Akşener’e dayayarak paralel devlet yapılanmasını örgütlemeye başlamıştı. Örgütün hedef aldığı milletvekili, gazeteci, bürokratlar dinleniyordu. Bu mekanizmanın başında da Akşener vardı.
Meral Akşener, 17 Aralık 1998’de bir basın toplantısı yaparak, eski Devlet Bakanı Güneş Taner, Yargıtay üyesi Ahmet Köksal ile Doğan Holding yöneticilerinin arasında geçtiği öne sürülen telefon konuşmalarının yer aldığı bir ses kasetini açıkladı. Dört ayrı telefon konuşmasını içeren ses bandının kaydedilmesi, hazırlanması ve kamuoyuna açıklanması ve Akşener'in açıklaması, yasadışı faaliyetin ulaştığı boyutları ve yapılan işteki pervasızlığı ortaya koydu. Kişilerin arasındaki özel telefon konuşmalarının ve hatta hükümet ve yargı görevlileri tarafından yapılan telefon konuşmalarının dinlenilmesinin hukuka aykırılığının ötesinde, ortaya çıkartılmaya başlayan çete bağlantılarının hala devlet içinde uzantılarının olduğu yolunda yorumlara da neden oldu. Basın mensuplarına dinletilen kasette yer alan konuşmaların, şu kişiler arasında geçtiği öne sürülüyordu: Başbakanlık eski Müsteşar Yardımcılarından Yargıtay İkinci Ceza Dairesi Üyesi Ahmet Köksal ile Doğan Holding Genel Koordinatörü Birkan Erdal, eski Devlet Bakanı Güneş Taner ile Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Erdal ile Doğan Holding Medya Grubu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ ve Özkök ile Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Sedat Ergin.
TSK'YA YERLEŞTİRİLEN CASUS
Orakoğlu'nun organizasyonunun yalnızca uzaktan gözleme faaliyeti ile sınırlı olmadığı, bizzat Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın içine casus soktuğu, Mayıs ayının ortalarında Onbaşı Kadir Sarmusak skandalının patlak vermesiyle ortaya çıkacaktı.
Emniyet İstihbarat’ta polis olarak çalışan Kadir Sarmusak, askerlik görevini yerine getirdiği Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı’ndan belgeleri Emniyet İstihbarat’a ulaştırmıştı.
Kadir Sarmusak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı mahkemesinde dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu ve Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı ile birlikte casusluk suçlamasıyla yargılandı. Hanefi Avcı’nın adı o dönemde, görevdeki bir Emniyet istihbarat yetkilisinin adı ve sanıyla, Susurluk kazasından sonra Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programına çıkmasıyla tanınmıştı. O dönemde Fetullahçılarla birlikte olan Avcı, toplumda tartışılan Gladyo örgütlenmesinde TSK’yı hedef alan açıklamalar yapmış, daha sonra Ergenekon tertibinde tertiple tutuklanan Tuğgeneral Veli Küçük’ü hedefe oturtmuştu.
AKŞENER’İN MGK MASASINDA UNUTTUĞU NOT
28 Şubat 1997 yılındaki Milli Güvenlik Kurulu kararlarıyla en baş hedef olan FETÖ, 'TSK darbe yapacak' fitnesini başlatmıştı. Akşener’in talimatıyla Emniyet İstihbarat’taki FETÖ’cüler TSK’ya yönelik yasadışı dinleme ve takip faaliyetlerine başlamıştı.
26 Nisan 1997 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu toplantı salonunda Meral Akşener’in unuttuğu bir not, FETÖ’cülerin Genelkurmay’daki casusluk olayını açığa çıkardı.
Olayla ilgili, dönemin Hürriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Sedat Ergin şöyle yazmıştı: “Cumhuriyet tarihinin en ilginç köstebek olayını ortaya çıkaran gelişme işte o an başladı. MGK görevlileri, masanın üstünde kalan bloknot ve kalemleri toplarken, ilk bakışta anlam veremedikleri tuhaf bir belge buldular.
“Bakanların oturduğu bölümde kağıtların arasından çıkan bu belge tek sayfaydı. Üzerinde kime ait olduğunu gösteren herhangi bir not ya da antet yoktu. İmzasızdı. Belgenin kime ait olduğunu kestirmek güç olmadı. Çünkü, kağıdın bulunduğu bölümde kısa bir süre öncesine kadar İçişleri Bakanı Meral Akşener oturmuştu.
“Şimdi belgenin içeriğine geçelim. Bu belge, bir Bülent Orakoğlu yapımıydı. Akşener'in ‘yukarıdan’ gelen telkinlerle Mart ayının ortasında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı'na getirdiği Bülent Orakoğlu'nun tespit edilen ilk icraatıydı. Belge, iki bölümden oluşan bir istihbarat notuydu. Birinci bölümde, Genelkurmay karargahına yapılan önemli giriş çıkışlara ilişkin tespitler yer alıyordu. Bu tespitlerde, bir dizi plaka numarası ve bu plakaların kime ait olduğuna ilişkin bilgiler, isimler yer alıyordu. Örneğin, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'ın Genelkurmay karargahına giriş yaptığı, ardından Çankaya Köşkü'ne gittiği, yeniden Genelkurmay'a döndüğü saat saat anlatılmaktaydı.
MİT KARARGAHI DA TAKİBE ALINMIŞ
Ergin şöyle devam ediyor:
“Komutanlar, polisin kendilerini gözetlemekte olduğunu ilk kez o gün, yani 26 Nisan tarihinde anladılar ve dehşete düştüler. Notun ikinci bölümündeki bilgiler daha az vahim değildi. Emniyet, gözcülerini yalnızca Genelkurmay'ın önüne yerleştirmemişti. Polis istihbaratı, gözünü ve kulaklarını aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı'na çevirmişti. Bu bölümde, MİT'e yapılan giriş ve çıkışlara ilişkin tespitler, plaka numaraları, isimler yer almaktaydı. Orakoğlu, MİT'in Yenimahalle'deki merkezinin giriş kapılarının çevresine de bir gözleme ağı kurmuştu.
“Bu nitelikte bir olay Cumhuriyet tarihinde ilk kez meydana geliyordu. Asli görevi, asayişi koruma ve terörle mücadele olan Emniyet istihbaratı, en önemli önceliğini devletin iki önemli kurumu Genelkurmay ve MİT'i takibe vermişti. Genelkurmay ve MİT'e gelip gidenler polis casuslar tarafından günlük olarak izleniyor, bu ziyaretlerin işaret ettiği faaliyet istihbaratçı gözüyle ‘kıymetlendiriliyor’ ve bilgi notu halinde Orakoğlu'na, ondan da Meral Akşener'e iletiliyordu.” Aydınlık