Eğer önceki gün kaybettiğimiz, yeri kolay doldurulamayacak, çok değerli komutanımız Soner Paşa gibi Galatasaraylı iseniz; kulübünü, renklerini çok seven, lâkin Cumhuriyete karşı yapılan kalkışmada fanatizmin kirli çukuruna da düşmeyen bir Galatasaraylısınız demektir.

AV. İLYAS BULCAY / FENERBAHÇELİLER DERNEĞİ (FEDER) ESKİ BAŞKANI

Son 20 yılda örgütlenmesini devletin en hassas noktalarına kadar genişletip bunların desteğiyle ordumuzdan medyamıza, futbolumuzdan sivil toplum örgütlerimize pek çok alanda kumpaslar kurarak devleti ele geçirmeye çalışan Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ), ülkemiz için hâlâ son derece büyük bir tehlikedir.

Zira bu örgüt; benzeri illegal örgütlere göre, yeraltı örgütlenmesini çok başarılı bir biçimde uygulayarak görünmez olabilen, bunun avantajlarıyla devletin tüm kurumlarına rahatlıkla sızabilen, elde ettiği güçle menfaat bağları üzerinden geniş kitleleri kendi amaçları doğrultusunda kullanabilen, temel amaçları ve esas hedeflerine ulaşmak için her türlü vasıta ve uygulamayı meşru gören acımasız bir örgüttür.

FETÖ KUMPASINA PAYDAŞ OLANLAR

Örgütün en iyi başardığı şeylerden biri de yaptığı kumpaslara, kumpasa uğrayana karşı çeşitli nedenlerle mesafesi, karşıtlığı, menfaati olanları kumpasın paydaşı yapabilme becerisidir.

Bu oyuna ne yazık ki, örgüte karşı olduğunu beyan eden, siyasal olarak da örgütle asla yan yana gelebileceği düşünülemeyecek çok sayıda insan gelebilmiştir.

Oysa bu örgüt hala deşifre edilememiş birçok unsuru ile faaliyettedir.

Bu örgütle mücadele, hiçbir siyasi ayrım gözetmeden topyekûn yapılmak zorundadır. Zira arkasında ABD başta olmak üzere, uluslararası sermaye, yani emperyalizm vardır. Bu yüzden kolayca baş edilemeyecek kadar güçlüdür.

Merkez teşkilatı; Fethullah Gülen dâhil hiçbir yara almamış, sapasağlam ayaktadır. Bu mücadelede ikna edici bir strateji de bulunmadığından, varlığını sürdürecek, hatta yeniden yapılanacak kadar pervasızdır.

Hâlâ toplumun ve devletin her kesiminde FETÖ eylemlerini/kumpaslarını savunan insanlar bulunabilmektedir.

DESTEĞİNİZ UNUTULMAZ

İşin siyasi tarafı bir yana, Fenerbahçeliler, 3 Temmuz 2011’de Sarı Lacivert bir duvar oluşturmuşlar ve bütün kumpaslar bu duvara çarpıp deşifre olmuştur. O dönemde neredeyse medyanın tamamı örgütün yanında yer alırken, Fenerbahçelilere kapılarını açan Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesinin desteği de unutulamaz.

Kumpas davalarında yargılanan tetikçilere, başta spor medyası ve futbolun yönetimi içinde bulunanlar olmak üzere, hala kontrolündeki yandaşlarına dur demediğine göre anlaşılıyor ki; Örgüt’ün ülke ile olduğu kadar Fenerbahçemiz ile ilgili hayalleri de devam ediyor. Son zamanlarda kumpası savunanların çoğalması ve seslerinin daha çok çıkması tesadüfle açıklanamaz.

Tarih boyunca hiçbir illegal terör örgütü yok olmamış, biçim değiştirerek de olsa yeniden ayağa kalkmıştır. FETÖ ile mücadele de çok uzun yıllar boyunca fasılasız sürdürülmek zorundadır.

Bu nedenle Fenerbahçeliler neler yaşadıklarını unutmamakta, kimlere karşı mücadele ettiklerini akıldan çıkarmamakta, örgütün varlığını sürdürdüğünü bilmekte, yeniden yapılanacağını, başka biçimlerde karşımızda olacağını fark etmekte, başka konularda birbirinden farklı düşünseler de bu konuda birlik ve beraberliklerinden asla taviz vermemektedirler.

Futbolculuğundan itibaren saha içi ve dışı adli konularda adı geçmiş, sportif cezalarına ise destan yazılacak, şaibeli/tartışmalı sözleşmeleri konuşulan Fatih Terim’in sicilinin gerçekten bozuk olup olmadığını ortaya koymak varken, sırf onu savunmak için FETÖ kumpaslarını savunur duruma düşmek; vatanseverler için kabulü mümkün olmayan bir zafiyettir. Hele ki kulüp taraftarlığı veya siyasi nedenlerle kumpasları birbirinden ayırıp "şu kumpastır, bu değildir" demek, açıkça oportünistliktir.

DOSTLUK NASILGERÇEK OLUR?

Aynı çerçevede çoluk çocuk, kadın yaşlı binlerce taraftarı gaza boğan, bir FETÖ provokasyonu olduğu itiraf edilip, halen soruşturulmakta olan 12 Mayıs olayını da çerçevesinden çıkarmak; yine bir FETÖ eylemini meşrulaştırmak olduğu kadar, en hafif tabiriyle vicdansızlıktır.

Eğer önceki gün kaybettiğimiz, yeri kolay doldurulamayacak, çok değerli komutanımız Soner Paşa gibi Galatasaraylı iseniz; kulübünü, renklerini çok seven, lâkin Cumhuriyete karşı yapılan kalkışmada fanatizmin kirli çukuruna da düşmeyen bir Galatasaraylısınız demektir.

İşte o zaman "ezeli rakip, ebedi dost olmak" laf olmaktan çıkar, gerçek olur.

FETÖ’nün tüm kumpaslarına olduğu gibi 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçemize yapılan kumpasa karşı duruşuyla da bu konudaki tavrı bilinen Aydınlık Gazetesini, bu sonuçları hepimizi yaralayacak söylemlere malzeme yapmaya kimsenin hakkı olmamalıdır.

BİR GALATASARAYLI GÖZÜYLE FENERBAHÇE

Amiral Soner Polat, 5 Şubat 2014 tarihinde gazetemizde Fenerbahçe’ye yapılan kumpası yazmıştı. Komutanımızın o yazısından bir bölümü okurlarımızın dikkatine sunuyoruz:

"Kendimi bir anda şimdiki İnönü Stadyumu’nun tiribünlerinde buldum. Galatasaray, Vefa ile karşılaştı ve oyuncular arasında Metin Oktay da yer alıyordu. O kadar küçüktüm ki, kendi neslimden Metin Oktay’ı sahada izleyen başka birisinin olacağını sanmıyorum. Böylece Galatasaylı oldum."

(...)

Kayıp giden yıllar içinde Fenerbahçe’yi daha iyi tanıma fırsatı bulmuştum. Fenerbahçe, tepeden tırnağa kadar bu ülkenin takımıydı. Doğal, sade, abartısız, gösterişsiz ve denizle gibi çalkantılı idi. Hiç kimseyi taklit etmeyen, yabancılara öykünmeyen özgün ve gururlu bir yapısı vardı. Biz Türklerde ne kadar iyi ya da kötü nitelikler varsa, hepsi neredeyse aynı oranda bu güzide kulübümüze yansımıştı. Kısaca, Fenerbahçe bir ayna gibiydi; kafamızı kaldırıp bakınca, kendimizi görüyorduk.

(...)

Fenerbahçe bir başka yönüyle de diğer kulüplerin hatta Türkiye’deki tüm kurumların önüne geçiyordu. Kendisini Cumhuriyet’le özdeşleştirmiş ve Atatürk’ü, başkaları gibi sadece tören günleri değil, yılın her günü içtenlikle sahiplenmişti. Doğru ya da yanlış, Atatürk Fenerbahçeliydi! Kulübün sloganı buydu.

Fenerbahçe’nin olmadığı bir Türkiye Cumhuriyeti düşünülebilir miydi? Fenerbahçe, ülkemizin tuzu, biberi, şekeri, kahvesi, kısaca tadıydı.

(...)

Sistem, özel görevli yapılarla milli değerlere saldırırken tabi ki Fenerbahçe ile hesaplaşacaktı. Fenerbahçe her hücresine, kılcal damarlarına kadar milliydi; bu ülkenin yükselen değerlerini temsil ediyordu. Başkan Aziz Yıldırım üzerinden Fenerbahçe’ye topyekun bir saldırı başlatıldı. Galatasaray bu dönemde, Fenerbahçe ile tarihi bir dayanışma içerisine gireceğine, kolay bir şampiyonluğun peşine düştü. Başkalarının felaketi üzerine kazanılan başarıların lekeli olacağını bir türlü göremedi.

Türk Silahlı Kuvvetlerini, diğer hedefteki kurumları ve seçilen yurtsever ve aydınları kısa sürede deviren sistem, Fenerbahçe’nin sırtını mindere kolayca yapıştırabileceğini sanıyordu. Çok bilen savcılar(!) böyle düşündüklerini açıkça itiraf etmişlerdi. Ama karşılarında bir efsane vardı. Fenerbahçe, bir kulübün çok ötesinde bambaşka bir gerçeklikti. Bir şeref, hassasiyet ve onur abidesiydi. Başkan’larına sımsıkı sarılarak müthiş ve şanslı bir direniş başlattılar. İkinci lige gitmeyi seve seve göze alarak, yönetimi, sporcuları, kongre üyeleri ve taraftarları ile nesilden nesile nakledilecek bir destan yazdılar.

(...)

Fenerbahçe kazanacak, kazanmalı, aksi halde hepimiz kaybederiz. Fenerbahçe, aslında Galatasaray ve diğer takımlar içinde mücadele ediyor.

(...)

Türk bayrağı ile sarı lacivert renkler ve diğer tüm renklerin coşkuyla, gururla yükseklerde dalgalandığı daha mutlu, daha özgür, daha huzurlu ve daha adaletli bir Türkiye için Fenerbahçe’nin yanındayız. Sevgili Fenerbahçeliler, yalnız değilsiniz! Türkiye’nin her yerinde sizin için çarpan kalpler var..."

Aydınlık