ORÇUN GÖKTÜRK / HABERANALİZ

ABD derin devletinin kilit elemanlarından eski CIA danışmanı Henri Barkey’in The Atlantic’teki yazısının başlığı “Erdoğan’ın Hakikatle Savaşı”. Yazının hemen girişinde “5 yıl önce bir bilim adamı olarak yatağa yattım, sabah darbeci olarak uyandım.” diyen Barkey, Türk hükümetinin kendisini haksız yere darbe yapmakla suçladığını ve bunun 5 yıldır hayatını alt üst ettiğini ve Osman Kavala’nın da “suçsuz yere içerde yattığını” söylüyor:

“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, başarısız olan 2016 darbesini kışkırttığım için hiçbir kanıt olmadan beni resmen suçladı ve kovuşturdu. Hakkımda tutuklama emri çıkarıldı. Türkiye’nin en önde gelen sivil toplum örgütleyicilerinden Osman Kavala’nın işlemediği suçlardan dolayı yıllarca hapis yattığını belirten ve gittikçe genişleyen bir grubun parçasıyım. Hükümet her birimiz için müebbet artı 20 yıl gibi hapis cezaları istiyor.

“Suçlamalar hayatımı altüst etti. Arkadaşlarımı, profesyonel bağlantılarımı ve memleketime geri dönme şansımı yitirdim.”

BÜYÜKADA TOPLANANLAR DARBEYİ DESTEKLEDİ

Henri Barkey, yazısında daha önce de çeşitli platformlarda söylediği yalanı tekrarlıyor ve İstanbul’a Woodrow Wilson Center’da Ortadoğu Programı direktörü sıfatıyla sadece bir çalıştay düzenlemek için geldiği iddiasını yineliyor:

“İstanbul’a bir saat uzaklıkta bir ada olan Büyükada’da tarihi bir otelde buluştuk. Darbe girişiminin olduğu gün, konferansa katılanlardan bazı kişiler ve ben gecenin geç saatlerine kadar otelin televizyon odasında kaldık, hem olayları anlamlandırmaya çalıştık hem de durumları merak eden uluslararası basından telefon aldık. Darbenin başarısız olduğu anlaşılınca, planlandığı gibi sonraki iki gün boyunca çalıştaya devam ettik. Daha sonra Washington’a dönmeden önce İstanbul’da biraz zaman geçirdim.”

Barkey’in yazısında yer vermediği önemli kısım ise şu, çalıştay için İstanbul’da olduğunu söyleyen Barkey, darbe girişiminde birkaç saat önce 18.00 civarında ABD tarafından fonlandığı ortaya çıkan Ruşen Çakır’ın Medyascope.tv’de canlı yayındaydı! Hatta darbe girişimini rahat anlatmak için CNN International’a bağlanmak üzere büyük bir TV platformu kurdurduğu biliniyor. Burada Henri Barkey’in katıldığı yayınlarda darbe girişimi açıkça destekledi.

Ayrıca o günkü toplantıya “Kürt yönetimi ve Kürtlerin geleceğiyle” ilgilendiğini açıkça belirten Barkey’in direktörü olduğu Woodrow Wilson Center dışında şu kuruluşlar katıldı: European Council of Foreign Affairs, Stimson Centre, Infrastructure For Peace, Carnegie Endowment ve Hudson Enstitüsü.

KOMPLO SUÇLAMASI

Barkey yazısında bol bol “komplo” suçlaması yapıyor. 15 Temmuz hain darbe girişimi, ABD’nin Türkiye’ye yönelik saldırgan politikaları, ekonomik yaptırımlar, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, PKK/PYD’ye verilen on binlerce tır askeri yardım ve mali destek, Biden’ın “Muhalefeti örgütleyip Erdoğan’ı indireceğiz” sözü ve onlarcası… Barkey’in bunlara yönelik tek açıklaması “Türkiye’de her gelişme dış mihraklar denilen komplo teoriler ile açıklanıyor” cümlesi.

GÜLEN’İ AKLIYOR!

Öyle ki, Barkey yazısının ilerleyen bölümlerinde 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin arkasında Gülen olmadığını da şu şekilde ifade ediyor:

“Maryland’deki evimden okuduğum hikâyeye göre, darbenin sanığı ve baş organizatörü olmakla suçlanan din adamı Fethullah Gülen’le iş birliği içindeydim. Kendisi ve Erdoğan kavga edene kadar Türk devletini yönetmeye yardım etmede etkili olmuştu (Suçlamayı reddetti ve şimdi Pennsylvania’da sürgünde yaşıyor). Washington, delil yetersizliğinden dolayı Türkiye’nin Gülen’in iadesine ilişkin taleplerini reddetti. Türk tasavvurunda böyle bir ret, onun Washington’un korumak istediği önemli biri olması gerektiğinin kanıtıdır.”

Barkey, bugün hükümetin hala ABD’nin darbe girişiminin arkasındaki güç olarak görüldüğünü belirtiyor ve kendisinin de CIA ajanı olarak Washington’da kuvvetli bağlantıları olduğunun ifade edilerek bu görüşün kuvvetle savunulduğunu söylüyor.

SOROS, BARKEY, KAVALA VE ALATON…

Barkey, iddianamede yer alan darbeden 9 ay önce İstanbul’da CIA’nın 'renkli devrim'lerinin sponsoru ünlü para spekülatörü George Soros, Osman Kavala ve İshak Alaton ile görüşmesine yönelik ise “Bugün hiçbir komplo teorisi, Soros olmadan olmaz. Görünüşe göre bu ziyaret, Gülen’e yakın bir gazetede bir bebek ilanıyla aynı zamana denk geldi. Savcıların iddialarına göre yine hiçbir delile dayanmayan ‘Gülümseyen Bebek’ reklamı, Gülen’in yandaşlarına darbeyi başlatmaları için bir işaretti. Bu görüşme Kavala, Alaton ve Soros’u darbeye bağlamaktadır ve iddianamede en az üç defa yer alacak kadar önemli görülmektedir.”

Barkey’in “komplo teorisi” suçlaması ile savuşturmaya çalıştığı bu olayla ilgili, 26 Ekim 2021 tarihli kararla Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Mahkeme oturumunda iş insanı Cem Fadıl Bozkurt tanık olarak dinlendi ve Bozkurt daha önce söylediği gibi tekrardan Barkey’in darbe girişimini bir hafta öncesinden İshak Alaton’a haber verdiğini ifade etti. Alaton’un bunun üzerine çocuklarını yurt dışına gönderdiğini söyledi. Bozkurt bu durumun kendisine İshak Alaton tarafından anlatıldığını da aktardı.

‘IRAK’A BİLE GİDEMİYORUM’

Barkey, yazısının son bölümünde ajitasyon yaparak şunları söylüyor:

“Yanımda olduğunu düşündüğüm birçok kişi ve kurum beni terk etti… Kariyerimi Türk ve Kürt jeopolitiği üzerine çalışarak geçirdim, ancak artık Türkiye’ye seyahat edemiyorum veya bu konularda araştırma hibeleri için başvuru yapamıyorum. Irak’taki üst düzey yetkililer de dahil olmak üzere, Kuzey Irak’a seyahat etmenin benim için bir sorun haline gelebileceği konusunda uyarıldım, çünkü Freedom House’un bildirdiği gibi, Türkler orada da zorla gözaltı yapabiliyor.”

TESADÜFEN KARŞILAŞMIŞLAR!

Barkey, Gülen’i akladıktan sonra tekrar Kavala davasına dönüyor, onun “suçsuz ve delilsiz” olarak içeride yattığı iddiasını yineliyor ve darbe girişiminden üç gün sonra koca İstanbul’da nasıl oluyorsa tesadüfen bir restoranda karşılaştığını söylüyor:

“Onu hapiste tutan kanıt mı? Darbe girişiminden üç gün sonra, bir İstanbul restoranında şans eseri karşılaştık, burada kısa sohbet ettik, ikimiz de akşam yemeğinde başkalarıyla buluştuk. Ancak iddianamede, o ve benim birbirimizle yoğun temas halinde olduğumuz ve saatlerce telefonda konuştuğumuz iddia ediliyor. Yetkililer bu suçlamayı yaparken, aramızda herhangi bir arama olduğuna dair doğrudan bir kayıtları olmadığını kabul ediyorlar.”

Oysa Kavala iddianamesinde Türk tarafının kabul ettiği böyle bir durum yok. Tam tersine iddianamede şunlar belirtiliyor:

“Osman Kavala’nın kullandığı GSM hattının HTS kayıtlarına göre, Henri Barkey’in kullandığı ABD hattı ile 8 Ekim 2016 tarihi saat 12.18’de 28 saniye, saat 16.06’da 36 saniye, saat 16.10’da ise 193 saniye görüşme yaptığının tespit edilmiştir.

“Yakalandığı esnada yapılan aramalarda Kavala’nın 10 Temmuz 201512 Mayıs 2016 tarihleri arasında kullandığı cep telefonu ile 5 Eylül18 Ekim 2017 tarihleri arasında kullandığı cep telefonu ele geçirilerek incelenmiş fakat 7 Haziran seçim sürecini kapsayan 21 Nisan 20159 Temmuz 2015 ve 15 Temmuz darbe girişimi sürecini kapsayan 12 Mayıs 2016 2 Eylül 2016 tarihleri arasında kullandığı cep telefonu bulunamamıştır. Bu telefonunun aramalarda ele geçirilememesi oldukça dikkat çekicidir. Şüphelinin cep telefonunu 7 Haziran 2015 seçimleri ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi süreçlerindeki faaliyetlerin deşifre olmaması amacıyla özellikle imha etmiş olabileceği değerlendirilmektedir.

“Bu aşamada şüphelilerin kullandıkları tespit edilebilen hatlar üzerinden yapılan iletişim analizinde her ikisinin, Henri Barkey çok kısıtlı dönemde Türkiye’ye gelmesine karşın, 50’ye yakın farklı numara ile ortak iletişimleri olmasına rağmen aralarında doğrudan iletişim irtibatının az olmasının, şüpheli Barkey’in istihbaratî taktik ve usulleri bilmesinden ve uygulamasından ve bu hususta özel gayret göstermelerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır."Aydınlık