Bütün dünyada Haziran ayının son pazarı LGBT “onur yürüyüşü” düzenlenir.

Neden bu tarih?

Eşcinsellik 1960'larda ABD'de psikolojik bir hastalık olarak değerlendiriliyordu ve dışlanıyordu. Yayılmaması için bir dizi kısıtlayıcı önlem alınıyordu. New York'taki Stonewall İnn eşcinsellerin gittiği az sayıda barlardan biri. Bu tür yerler genellikle polisle zaten sorunu olan ama bir yandan da elindeki “değişik” araçlarla, kendine alan açabilen mafya tarafından işletiliyordu. Batı'daki 68 hareketinin simgesi hippilerin yoğun olarak yaşadığı New York'un Greenwich Village bölgesindeki bu bara 28 Haziran 1969'da bir baskın düzenlendi. Olay büyüdü. Dört gün sürdü. Çok sayıda kişi yaralandı, gözaltına alındı.

İlk yürüyüş ertesi yıl, 28 Haziran 1970’te, New York, San Francisco ve Los Angeles’ta eş zamanlı olarak düzenlendi. Onur Yürüyüşü’nün yaratıcısı feminist biseksüel Brenda Howard aynı zamanda Eşcinsel Kurtuluş Cephesi’nin de kurucularından. Stonewall İnn olaylardan bir süre sonra kapandı. 2007 yılında onarıldı ve yeniden açıldı. 2016 yılında ABD Başkanı Barack Obama tarafından “ulusal anıt” statüsü verildi. Şimdi bir müze.

Avrupa'ya ise 1972'de geldi. İlk yürüyüş Almanya'da düzenlendi.

TÜRKİYE'DE YENİ DÜZEN

Türkiye'deki 68'in içinde emperyalizme karşı, bağımsızlıkçı ve halkıyla bütünleşme hedefinde ilerleyen sağlıklı bir çizgi vardı. Haksızlıklara karşı özgürlük mücadelesinin doğru rotadan sapmasını engellemeye çalıştı. Yükselen 200 yıllık geleneksel siyasi, ekonomik ve kültürel tam bağımsızlıkçı mücadeleye karşı arka arkaya iki Amerikancı darbeyle hedef saptırıcı bir seçenek gündeme getirilmeye kalkışıldı.

Maya bir türlü tutmadı.

Dar bir çevrede kaldı.

Ancak 80'lerin sonunda serpilen tohumlar baş verdi.

Yeni Dünya Düzeni, küreselleşme artık milli sınırları aşmak zorundaydı. Kültür emperyalizmi silahlarını kuşandı. Bu büyük milletin kültür genleriyle oynamaktan başka çıkar yol yoktu.

Değer yargılarında önemli değişiklikler dayatıldı.

İşte o zaman “özgürlük” adına ayağınıza ve beyninize prangalar takılmaya başlandı.

Irak'a Körfez Savaşı'nda demokrasi getirilmesinden ne farkı var?

Aslında bu sürecin altında yatan ekonomik ve siyasi önemli bir temel var. İki dişli çarkın uyumu ve dönmesi gibi. Sebep, sonuç ve bilimsellik... Gelişmeler rastlantı değildir. Biz buradan sürecin yalnızca ipuçlarını vererek ilerledik. Teori Dergisi'nin Mayıs ayı sayısında bağlantıları daha ayrıntılı kuracağız.

ÖZGÜR CİNSELLİK AÇILIMI

Türkiye’de “Onur Haftası” ilk kez 1993 yılında “Özgür Cinsellik Haftası” adıyla İstanbul’da kutlanmak istendi. Ancak izin verilmedi. 1994 yılından başlayarak Onur Haftası kapsamında değişik etkinlikler, paneller, konserler, film gösterimleri vb yapılıyor.

İlk yürüyüşün tarihi de yine anlamlı. 2003. O da “açılımda” önemli bir dönüm noktası.

O yıl yürüyüşe 30 kişi katıldı.

Şaşırmıyoruz.

2010 yılında beş bin, 2011 yılında ise on bin kişiye ulaşarak Balkanlar'ın ve Türkiye'nin en büyük onur yürüyüşü olduğu, ancak esas patlamanın 2013 yılında, Gezi Parkı Olayları'nın da etkisiyle 100 bin kişinin katılımıyla gerçekleştiği ileri sürülüyor. Rakamları elbette doğrulama şansım yok ancak sürecin tırmanışı açısından yine de anlamlı.

Ona da şaşırmıyoruz.

2015'te Ramazan'a rastlaması nedeniyle “kutlamalara” izin verilmedi. Evrensel gazetesinin ertesi gün haberinin başlığı şöyleydi: “Onur Yürüyüşü 'Ramazan yasağı'nı deldi!”. Kullandığı fotoğraf da bu:

2015 Evrensel gazetesi 

“Ayrımcılığa karşı düzenlenen ve yıllardır coşkuyla geçen 13. LGBTİ Onur Yürüyüşü”nde polisin izinsiz yürüyüşe müdahalesine “HDP ve CHP’li vekiller polis önünde el ele barikat kurarken, yaklaşık bir saat sonra hukuksuz yasağı delen binlerce kişi 'Aşk aşk hürriyet, uzak olsun nefret' sloganlarıyla Tünel’e doğru” yürümüş.

ABD, CHP, HDP KOLKOLA

Kimler var yürüyüşte??

ABD İstanbul Başkonsolosu Charles F. Hunter, HDP milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Beyza Üstün ve Sezai Temelli, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve milletvekili Sezgin Tanrıkulu, milletvekili Mahmut Tanal.

Bu ABD'li, CHP'li, HDP'li üst düzey destekli yürüyüşte “Homofobik devlet, yıkacağız elbet” , “Susma haykır eşcinseller vardır”, “Dönmeyiz, biz bu yoldan dönmeyiz!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbiriniz”, “Jin jiyan azadi”, “Devlet elini bedenimden çek” “Katil polis Taksim’den defol”, “Polis fuhuş yap, onurlu yaşa” “İsyan, devrim, özgürlük” , “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı. HDP ve CHP'li milletvekilleri Taksim Meydanı'nda LGBT Gökkuşağı bayrağıyla basın açıklaması yaptı.

Bileşim ve sloganlar rastlantı mı? Ya da şaşırtıcı mı?

23 Nisan'daki afişler de...

DOĞAL VE STRATEJİK MÜTTEFİKLER

Başkaları da var katkıda bulunan. Doğal ve de stratejik müttefikler.

Daha önceki yıl İngiltere Konsolosluğu binasında, İngiliz bayrağının yanına gökkuşağı bayrağı asılmıştı. Yakınında kuş uçurtmayan konsolosluk yetkilileri üstelik bir de fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşmışlardı.

Uluslararası Af Örgütü de her zaman görev başında kuşkusuz. Yaskalamaya karşı “LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nün güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlaması ve barışçıl toplanma hakkını ayrımcılık yapmaksızın koruma altına alması” için İstanbul Valiliği’ne çağrıda bulunmuştu.

Bizler kar, buz, sıcak demeden FETÖ'nün barikatlarını aşmaya çalışırken gazları yediğimizde tık yoktu. O görev kapsamına girmiyor. Zaten düzenleyici taraf cephesi dört köşe tamam. Dün de bugün de... Rastlantı olabilir mi? Hayır. Tutarlı!

Görev bilinci başka kimde var?

Geçen yıl Ekrem İmamoğlu yabancı bir gazetecinin “İstanbul Valiliğinin yasağı ile karşılaşan LGBTİ+ Onur Yürüyüşü etkinliğini destekleyecek misiniz?” sorusuna “yasağın müsebbibi” kurumlar ile konuşulacağını, belediye yönetimi olarak katkı sunulacak kısımlarda ilgililerle iletişime geçileceğini, herkesin özgürlüğüne saygı duyan birisi olarak toplumun menfaatlerini, toplumun huzurunu sıkıntıya uğratmayan her türlü gösteri ya da haklarını arama, mücadele etme noktasındaki özgürlüklerine saygı duyan bir belediye başkanı ve belediye yönetimi" olacaklarını söyledi. Özgürlük mü?

ÜNLÜ KİŞİLERİN METRESLERİ VE TARLABAŞI'NIN GENÇLERİ

Ünlü kişi metres tutuyor. Parasıyla beğendiği gencin yaşamını satın alıyor. Birini kullanıp eskitiyor, atıyor kenara, yenisini alıyor. Kaç kişiye tanık oldum.

Mevki, makam, para...

Özgürlük mü?

Yazacağım yaşananları. Ama ben işte o sağlıklı gencimizin sağlık özgürlüğü için mücadelede varım.

Yıllarca Tarlabaşı'ndan otobüsle evden işe işten eve gittim. Binaların üst katlarındaki o ilanları okudum. 45 numaraya kadar topuklu ayakkabı bulunur... Peruk bulunur... Regarenk.

O topukların üzerinde yürümeye çalışan gencecik çocuklar gördüm. PKK'nın teröründen, ekonomik baskısından kaçan, ekmek parası için büyük kentlere gelen çocuklar. Sonunda aç ve susuz bedenlerini satan. Bedenleri isyanda. Tinerci, torbacı, kapkaççı, duvar diplerinde yaşamları kararan çocuklarımızın gözlerine baktım... Hasretle, bilmeden oğulcuğunun göndereceği üç kuruşun beklentisi içindeki analarının ellerini tuttum memleketlerinde...

Özgürlük demeyin bana!

Ant içtim günde iki posta. Eğer dönersem bu yoldan, eğer ki beni, bizi bu hale koyana karşı mücadelede bir an bile ayağım titrerse...

ANT İÇTİM MÜCADELEYE

Bu düzeni değiştirmek için mücadeleye katılacak olanları engellemek için kültürel olarak propagandasının yapılmasına, bunun bir özgürlük olarak sunulmasına ve sisteme karşı mücadele yerine seçenek olarak yönlendirilmesine karşı mücadelede yemin etmişim. Özgürlük değil, özgürlük için doğru ve etkin mücadeleden alıkoymak için ayağa vurulan prangadan kurtarmak için mücadele! Bu bir rahatlatma, enerji boşaltma ve hedef şaşırtmadır. Doğal olanı olmayana çevirmeye çalıştığı için kendi bedenine yabancılaşan acılar yaşayan birçok eşcinsel gencimizi dinledim.

Yine yemin tazeledim.

Cinsellik ve ilişki iki insanın özelidir. Kim olursa olsun, kimle olursa olsun. Temiz ve özgür alanda kalmalıdır. Dokunulmazlığı olmalıdır. Öyle yaşayan da var. Sessizce.

Sıradanlaştırmak, hayvansal bir özgürlüğe indirdigemek acı verir. Kadının ve erkeğin karar verme özgürlüğünü elinden alır. İradene aykırıyı getirip dayatır.

Burada esas istismar edilen incitilen kadın olacaktır her zaman.

Baskılanan toplumlarda cinselliğini yaşama enerjisiyle dolu gençler için bir cazibe yaratır.

Kurulu düzene, haksızlıklara, baskılara itiraz ve başkaldırı enerjisini bu alana yönlendirmesi, kanal açması çok kolay olur.

ÖZGÜRLEŞTİRİR Mİ

Peki koşulları değiştirir mi? Tam tersine daha ağırlaşarak altında ezilir. Toplumdan dışlanmasına, duygulardan yoksun bedeninin bir araca dönüşmesine yol açar.

Güçsüz ve tek başınadır.

Ama en acıtanı kendi bedeniyle kavgalıdır. Değerleri artık yoktur. Koruyacağı özen göstereceği özeli, özgür iradesiyle yaşayacağı mutlulukların yerini dayatmalar, kalıplar alır. Boş vermişim dünyaya... daha beteri ne olabilir ki... kaybedeceği kendi bedeni ve iradesi de dahil artık kalmamıştır.

Türkçesi, dili bile değişir. Rahatsızlığı sözcükleriyle vurgulanır her dakika.

Öte yandan sistemin keyfi yerindedir. Düğmesine basıp lokmasını ağzından alacağı insan tipini yaratmıştır. Kemiğinin içinden iliğini çıkarıp alıp yutmuştur.

Sınırlar aşılmıştır. Hem kendi iradesinin, hem vatanının milli sınırları.

Yaşayabilmek için düzeni savunmaktan başka seçeneği yoktur.

Kukladır.

Nasıl kabul ederim! Nasıl susarım!

Bir zeybek dermiş ki:

Koç gibi meydanlarda dönenlerdeniz

Biz vatan uğruna ölenlerdeniz

Varsın kahpeler kahpelik yapsın

Sen dur karşısında

Hakmış sanmasın!

Şule Perinçek

Aydınlık