Çocukluktaki cinsiyet hoşnutsuzluğu şikayetlerinin çoğu erişkinlikte ortadan kalkıyor. Ancak çocuk ve ergenler endüstriyelleşen cinsiyet değiştirme politikasının kurbanı olmaya devam ediyor. Ayrıca bu politikaların yeni toplum düzenini yaratma çabası dışında, ‘akçeli’ boyutu da var. Şükran Ulusoy
“Cinsiyet hoşnutsuzluğu” kişinin doğduğu cinsiyet ve dışa vurduğu cinsiyet arasında belirgin bir uyumsuzluk olması şeklinde tanımlanıyor. Bu uyumsuzluğun sorunlara neden olduğu belirtiliyor. Verilere göre “cinsiyet hoşnutsuzluğu” oranı son 10 yılda artışta. Ancak bu durum tıbbi olarak açıklanamıyor. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Defne Tamar Gürol’a göre bu artışın nedenlerinin başında kültürel değişim etkeni ve medya var. Gürol, verilere göre çocuklukta başlayan cinsiyet hoşnutsuzluğu erişkinlikte büyük oranda devam etmediğine dikkat çekti.
Hormon baskılaması, cinsiyet değiştirme ameliyatlarının yeni bir toplum şekillendirme dışında ciddi bir endüstri olduğunu belirten Gürol, olayın mali boyutuna da vurgu yaptı.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Defne Tamar Gürol’a sorularımızı yönelttik.
ARTIŞ TIBBİ GEREKÇELERLE AÇIKLANAMIYOR
Ne sıklıkta görülür?
2013’te yayınlanan DSM5’te cinsiyet hoşnutsuzluğu erkeklerde yüzde 0.005 yüzde 0.014, kızlarda yüzde 0.002 yüzde 0.003 oranında görüldüğü bildirilmiştir. On yıl içinde bu oran ciddi bir artış göstermiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde lise çağındaki kız ergenlerde cinsiyet hoşnutsuzluğu yüzde 2’ye kadar çıkmıştır. Bu artış hiçbir tıbbi gerekçe ile açıklanabilecek bir durum değildir.
Bu artış neye bağlanabilir?
Psikiyatrik bozukluklar kültürden etkilenmektedir. Örneğin 19. yüzyıl sonunda histeri vakaları en yaygın görülen psikiyatrik tablo iken, sonraki yıllarda histeri salgını ortadan kalkmıştır. Geçtiğimiz 20 yılda karşımıza çıkan bir başka salgın anoreksi yani yeme bozukluğu salgınıdır. Özellikle kız ergenler arasında ölümle sonuçlanabilen anoreksi vakalarında ciddi bir artış gözlenmiştir. Kızlarda birbirini taklit etme çok yaygındır. Örneğin okulda bir kişide anoreksi tablosu ortaya çıktığında, diğer kızlara da hızla anoreksi bulaşmaktadır.
ESRAR KULLANIMINDA DA BENZER TABLO
Benzer durumu esrar kullanımında da görüyoruz. Otuz yıl önce esrar deneyen 10 ergenden biri esrar kullanmaya devam ediyordu. Esrarın ‘özgürlükle’ özdeşleştirilmesi ve özellikle gelişmekte olan beyin üzerine yaptığı kalıcı ve büyük hasarın gözardı edilmesiyle başlayan süreçte günümüzde esrar deneyen dört ergenden biri esrar kullanmaya devam etmekte ve sayı giderek artmaktadır. Değişen şey esrarın zararı değil, esrar kullanımı ile ilişkili yeni oluşan bir kültürdür. Bu kültür özellikle günümüzde diziler, filmler, sosyal medya platformları, şarkılar ile inşa edilmektedir.
MEDYA ARAÇLARI USTALIKLA KULLANILIYOR
Benzer bir durum cinsiyet hoşnutsuzluğu etrafında da ortaya çıkmaktadır. Cinsiyet hoşnutsuzluğu olan kişilerin olmadığı neredeyse bir film, dizi görmek imkansız hale gelmiştir. Bu salgında medya araçları ustalıkla kullanılmaktadır. Özellikle çocuklara yönelik filmlerde, dizilerde çok daha sık karşılaşıyoruz. O zaman bu reklamın arkasında ne olduğunu incelemekte fayda olduğunu düşünüyorum.
HOŞNUTSUZLUK YETİŞKİNLİKTE DEVAM ETMİYOR
Bu vakaların akıbeti nedir?
Çocuklukta başlayan cinsiyet hoşnutsuzluğu büyük oranda erişkinlikte devam etmez. 2013’te yayınlanan psikiyatri tanı sınıflamasında cinsiyet hoşnutsuzluğu olan erkeklerin sadece yüzde 2.2 yüzde 30’unda, kızların ise yüzde 12yüzde 50’sinde erişkinlikte cinsiyet hoşnutsuzluğunun devam ettiği bildirilmiştir. Yani doğduğu cinsiyetten hoşnut olmayan çocuk oranı yukardaki rakamlarda görüldüğü gibi çok seyrektir ve bu çocukların çok büyük bir kısmında cinsiyet hoşnutsuzluğu erişkin yaşamda devam etmemektedir.
O zaman bu salgının arka planı biraz karışık?
Çok doğru söylüyorsunuz. Cinsiyet değiştirme politikalarının arkasında yeni bir toplum şekillendirme dışında ciddi bir endüstri olduğunu akılda tutmak gerek. Yani ‘tamamen duygusal’, akçeli işler bulunuyor. Düşünsenize ergenlik dönemi ile başlayan, tüm yaşamını içine alan bir endüstri söz konusu. Yine Kuzey Amerika ve Avrupa’da pek çok eşcinsel aslında arkasında büyük bir endüstrinin olduğu lobiler tarafından kullanıldıklarını fark ederek tepkilerini dile getiriyor.
PEDOFİLİYE ÖN AYAK OLMAK
Bu akımın başka sonuçları neler olabilir?
Burada çok büyük bir başka tehlike gözden kaçıyor. Çocuklar cinselleştiriliyor. Çocuklukta başlayan ve aslında çok da yaygın olmayan cinsiyet hoşnutsuzluğunun büyük oranda erişkinlikte devam etmediği dikkate alınmıyor. Çocukluk dönemi cinselliğinde sanki nesne varmış gibi bir rüzgar estiriliyor. Oysa çocukluk dönemi henüz nesne seçiminin olmadığı bir dönemdir. Yani eşcinsel bir çocuktan bahsetmek olanaksızdır. Eğer eşcinsel çocuk varsa, heteroseksüel çocuk da var demektir. Bunun bir sonraki adımı pedofiliyi yasallaştırmaktır. Ki buna yönelik girişimler olduğunu biliyoruz. Çocuk ne eşcinsel ne de heteroseksüeldir. Dolayısıyla erişkin cinselliği ile bir çocuğu değerlendirmek, pedofiliye ön ayak olmak anlamına gelir. Çocuğu cinselleştirmek bir sapkınlıktır.
KÜLTÜR ETKENİ
Erişkin cinselliği, nesne seçimi ile sonuçlanan, kısmi dürtülerin bütünleşmesi ile ulaşılan karmaşık bir ruhsal süreçtir. Ergenlik dönemi kimlik oluşması açısından sancılı bir dönemdir. Ergen nasıl bir erişkin olacak, mesleği ne olacak, neleri seçecek, neleri seçmeyecek, nasıl ayrımlaşacak gibi karmaşık pek çok soru ile baş başadır. Bu sırada ortaya çıkan biyolojik ve hormonal değişikliklerle başa çıkmak zorundadır. Bu soruların cevaplarında kültür önemli bir etkendir. Çocuklarımızı ve gençlerimizi hoyratça kullanan bir endüstriden korumak ise görevlerimizin başında gelmektedir.
Türkiye’de durum nasıl?
Türkiye’deki istatistiklere hakim değilim. Çocuk ve ergen psikiyatristleri özellikle kız ergenlerde cinsiyet hoşnutsuzluğu vakalarını daha fazla gördüklerini söylüyorlar. Türkiye’de de özellikle ergenler benzer kültürel etki altında kalıyorlar. Sosyal medya ağları bu kültürü yaymak için bir araç. Ruh sağlığı uzmanlarının ve konu ile ilgili uzmanların, kimlik arayışı içindeki gençlerin kültürel etki altında olduklarını, cinsiyet değiştirmenin arkasında yatan endüstriyi akılda tutmaları ve geri dönüşsüz müdahalelere dikkatle yaklaşmaları çok önemli. Tıbbın ana kuralının önce zarar vermemek olduğunu unutmamalıyız.
‘İSTENMEYEN ADAM’ İLAN EDİLDİ
İngiliz ruh hekimi ve psikanalist Dr. David Bell’in Mayıs 2023’te İstanbul Psikanaliz Derneği’nin düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmanın başlığı “Önce zarar verme”. Önce zarar verme ile kast edilen ne? Son 10 yılda cinsiyet hoşnutsuzluğu ile yardım arayan ergenlerin sayısındaki artış ve bu ergenlere yönelik tedavi politikalarındaki yanlışa dikkat çekmeyi hedefliyor. Avrupa ve Kuzey Amerika’da neredeyse salgın haline gelen, özellikle kız çocuklarda belirgin bir artış gösteren doğduğu cinsiyetten hoşnut olmama durumuna sağlık sistemi ciddi tıbbi ve etik sonuçlar doğuracak şekilde yaklaşıyor. Bu gençler ayrıntılı ve yeterli bir incelemeye tabi tutulmadan, yaşlarına uygun terapötik yaklaşımların dışına çıkarak hızla ergenliği durdurma ile başlayan cinsiyet değiştirme sürecine sokuluyor. Kuzey Amerika ve Avrupa’da öyle bir siyasi baskı var ki; üstünkörü değerlendirme sonucu ergenliği durdurma ile başlayan, geri dönüşsüz sürece tepki duyan sağlık personelinin başvuruları göz ardı ediliyor ya da seslerini dahi çıkaramıyorlar. Dr. David Bell, bu soruna yüksek sesle dikkat çeken önemli isimlerden biri olduğu için Kuzey Amerika’da istenmeyen adam ilan edilmiş.
Aydınlık