Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
'Adalet mülkün temelidir' sözü, Devletin ordu ile para ile değil, petrolle doğalgazla değil, adaletle yaşadığını belirtiyor.
Adaleti tam manasıyla tesis ettiğinizde diğer her şey zaten kendiliğinden gelişecek, yaşayacak, ülkeyi ve toplumu kuşatacaktır.
İsimleri tarihe altın harflerle kazanan devlet büyüklerine baktığınızda, hepsinin de en başta gelen vasfının adalet konusundaki hassasiyet olduğunu görüyoruz.
Bu ağır yükü başarıyla omuzlayan sizlerin her birine ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Adalet insanlığın varlığı ve geleceği bu kadar önemliyken, günümüzde dünyanın dört bir yanında inleyen mağdurların feryatlarının yükseliyor olması ayrı bir tenakuzdur.
'BİZ ARTIK BU GÖLGE OYUNUNDAN BIKTIK'
Kendilerini büyük, güçlü, yenilmez olarak gören kimi devletlerin, diğerlerine karşı sergiledikleri zalimlikleri örtmeye artık siyasi ve diplomatik laf cambazlıkları da yetmiyor.
Demokrasiye güvenliğe ve refaha sadece dünyanın belli toplumlarının sahip bulunduğu diğerlerinin onlara hizmet dışında önem taşımadığı çarpık anlayış artık ifşa olmuştur.
Türkiye insanlığın ortak özleminin sözcüsü olarak, her platformda hak ve adalet talebini dile getiriyor.
Doğu Akdeniz ve Ege’deki faaliyetlerimizin özünde hak ve adalet arayışı var.
Türkiye'yi 780 bin kilometrelik devasa büyüklüğüne bakmadan, 10 kilometrekarelik ada üzerinden kıyılarına hapsetme girişimi haksızlık ve adaletsizliktir.
Türkiye'nin her başarısının, kalbini ve gözünü bize yöneltmiş tüm dostları ve kardeşleri için de yeni bir ümit ışığı yaktığını biliyoruz.
Çevresindeki her ülkenin hakkı olan Akdeniz'in zenginliklerinin üzerine adeta çökme çabası tam bir modern sömürgecilik örneğidir.
Biz artık bu gölge oyunundan bıktık.
Kendine bile hayrı olmayan bir devleti, Türkiye gibi bölgesel ve küresel bir gücün önüne atıp yem etmeye çalışmak, artık komik kaçmaya başladı.
Husumet cepheleri ne kadar birleşirse birleşsin, bu yükselişi durduramayacaklar. İstiklal Marşı 'korkma' diye başlayan ve 'Hakkıdır hakk tapan milletimindir istiklal' diye biten bir milleti yolundan döndürecek hiçbir güç tanımıyoruz.
Bölgemizde güven ve huzur arayan herkese kapımız açık.
Yeter ki biz kendi içimizde sağlam duralım.
'AMACIMIZ, GÜVEN VEREN ERİŞEBİLİR BİR ADALET SİSTEMİNİ TESİS ETMEKTİR'
Vesayetin ağır baskısı, demokrasiden sanayiye kadar her alandaki atılımlarımızın önünü keserek, enerjimizi ve vaktimizi heba etti.
Devletle millet arasındaki değer, anlayış, uygulama farkı milli iradenin üstünlüğü ilkesinin tam anlamıyla hayata geçirilmesine engel oluyor.
Darbe dönemlerinde çok büyük tartışmalara yol açan görüntülerin ve uygulamaların tarihe karıştığı yeni bir döneme girdik.
Amacımız, güven veren erişebilir bir adalet sistemini, tüm kurum ve kurallarıyla tesis etmektir.
Basit yargılama ve seri muhakeme gibi uygulamaları gerekirse daha da geliştirecek şekilde yakından takip ediyor, analizini yapıyoruz.
Temel hak ve özgürlüklerle ifade özgürlüğünün güçlendirilmesini sağlamak amacıyla, istinafta kesinleşen bazı suçlar için temyiz yolunu açtık.
Eleştiri ve haber verme hakkının mevzuatımızda daha güçlü bir temele sahip olmasını sağladık.
İnternet suçlarında sadece ilgili sayfaya erişim engeli getirerek, tüm sitenin kapanmasının önüne geçtik.
Soruşturma evresinde azami tutukluluk sürelerini tekrar belirleyerek çocukları koruma adımları attık.
Cinsel şiddet mağduru çocuk ve kadınlar için özel görüşme odaları kullanılmasını zorunlu hale getirdik.
Kıdemi 15 yılı geçen avukatlara yeşil pasaport imkanı sağladık.
İkinci yargı paketiyle, infaz sistemini revize ederek, süreleri denetimli serbestliği, özel infaz usullerinin, iyi hal usullerini yeniden belirledik.
Hedef süre uygulamasıyla soruşturma ve mahkeme aşamalarının daha hızlı şekilde yürümesini sağladık.
Hâlen çalışmaları süren İnsan Hakları Eylem Planı'nı bu yıl içinde neticelendirmek istiyoruz. Hayata geçmesiyle, ülke içinde ve uluslararası alanda maruz kaldığımız pek çok sıkıntıyı da çözeceğimize inanıyorum.
Adalet sisteminde de asli özne insandır. Geçmişte yargı sisteminin tıkanmasının en önemli sebeplerinden biri de ilk dereceden yüksek yargıya kadar her aşamada insan kaynağı yetersizliğiydi.
15 Temmuz'da en çok ihracın olduğu alanlar arasında Adalet Bakanlığımız da var.
Buna rağmen hakim ve savcı sayımızı 2002 yılındaki 9 bin 342 seviyesinden bugün 22 bin seviyesine çıkardık.
Lekelenmeme hakkı, son dönemde hukukumuza kattığımız önemli ilkelerden biridir. Kişilerin mesnetsiz ihbarlar ve şikayetler sebebiyle soruşturmaya maruz kalmasını engelleyerek lekelenmeme hakkını uygulamaya koyduk.
Nöbetçi noterlik ve konsolosluklarımızdaki noterlik işlemlerimizin örneklerinin ülkemizden alınabilmesiyle de vatandaşlarımızın işlerini kolaylaştırdık.
Yaptığımız reformları önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz.
İSTANBUL BAROSU'NA ASILAN PANKART
Avukatlarımız ve barolarla ilgili bir rahatsızlığımı da ifade etmek istiyorum. Şehit Savcımız Mehmet Selim Kiraz'ı şehit eden terör örgütü mensuplarına destek için açlık grevine giden avukatları bu kararlarından vazgeçirmek için devlet üzerine düşeni yapmıştır. Buna rağmen ıslarla açlık grevini sürdüren bir avukatın ölümü üzerine İstanbul Barosu binasına asılan pankartın şehidimizin kemiklerini sızlatmanın ötesinde anlamları olduğunu düşünüyoruz.
Avukatların, teröristlerin bu kadar pervasızca yanlarında durabilmeleri, cübbeleriyle cenazelerine katılabilmeleri, onları öven bildiler yayınlayabilmeleri kabul edilebilir davranışlar değildir.
Avukatlık zulmü değil adaleti savunmak demektir. Bu yapılan işlemlerin müvekkilavukat ilişkisiyle uzaktan yakından alakası olmadığı açıkça ortadadır.
Diğer kurumlarda terör örgütleriyle böylesine içli dışlı olan kişiler nasıl mesleklerinden men edilebiliyorsa avukatlar için de böyle bir yöntemin gerekip gerekmediği bana göre tartışılmalıdır.
Uyuşturucu baronunu savunan avukat uyuşturucu tüccarlığına, katili savunan avukat cana kastetmeye, hırsızı savunan avukat hırsızlığa kalkışmıyorsa, teröristin avukatlığını yapanın da teröristliğe soyunması mümkün değildir.
Hakimin, savcının, polisin, askerin yapamadığını, kamusal bir vazife icra eden avukat da yapmamalıdır. Şayet yaparsa bunun bir sonucu, bedeli muhakkak olmalıdır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde, böyle çarpık bir duruma izin verilemez. Yargının hiçbir unsuru, herhangi bir ideolojinin emrine giremez. Yargının tek ideolojisi adalet olmak zorundadır.
Çoklu baro sistemini getirmekteki amaçlarımızdan biri de barolarımızı sorunlu yapıdan kurtarma umuduydu.
Önümüzdeki dönemde avukatlıktan teröristliğe uzanan bu kanlı yolun önünü kesmek için gerekeni yapacağız."