Hürriyet gazetesi yazarı Nedim Şener, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın son ekonomi hamlesinin sebeplerini masaya yatırdı. Erdoğan’ın hedefinin, düşük faizle üretim ve istihdam artışı, buna bağlı ihracat ve turizm gelirlerinde yükseliş sonucu dış ticaret açığı ve cari açığın kapatılması olduğunu belirten Şener, "Böylece kur saldırılarına karşı dayanıklı bir ekonomi hedefleniyor. Bu terörle mücadele kadar, savunma sanayiinin güçlenmesi kadar önemli bir amaç" tespitini yaptı. İşte o yazı:

 

"Faizlerde indirimin döviz kurunda yükselişe sebep olacağı, bunun da enflasyonu artırarak, yatırımı ve istihdamı olumsuz etkileyeceği uyarılarına rağmen, en geç 1.5 yıl sonra sandık başına gidileceği düşünüldüğünde, ekonomide yaşanacak rahatsızlıklar mutlak bir yenilgi anlamına gelir.

Hal böyleyken Cumhurbaşkanı Erdoğan neden bunun tersini yaptı?

Seçime gidecek bir hükümet, neden döviz kurlarında artışa sebep olacak böyle bir faiz politikasına yöneldi?

Nitekim, faizin düşürülmesi ve bu politikanın devam edeceğinin açıklanmasından sonra dolar kuru 18 TL’nin üzerine çıktı. Ürün fiyatları saatler içinde değişirken, akaryakıta üst üste zamlar yapıldı. Ekonomi bürokrasisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tecrübesindeki bir siyasetçi bunu öngörmemiş olabilir mi?

(...)

MGK BİLDİRİSİNE DİKKAT

Bu sorunun cevabı 25 Kasım tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisinde yazılı.

Bildirinin birinci maddesi, Türkiye’nin bekası ve PKK, DEAŞ ve FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadeleye ayrılırken, ikinci maddede ekonomi politikası ile ilgili şöyle denildi: “Türkiye’nin inşa ettiği sağlam altyapı üzerinde, hedeflerine uygun şekilde yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler değerlendirilmiştir.”

Bu maddedeki ekonomi üzerinden “sınamalar ve tehditler” ifadesine dikkat etmek gerekiyor.

TÜRKİYE’NİN KONUMU, ÖNEMİ VE GÜCÜ

Türkiye, son beş yıldır, sahip olduğu coğrafi, askeri ve siyasi stratejik avantajlarını kendi hak ve menfaatleri için kullanan, ABD ve Avrupalı emperyalist ülkelerin oyunlarını bozan bölgesel bir güç haline geldi. Tüm dünya bunu, Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da, Akdeniz’de gördü.

FETÖ üzerinden denenen başarısız darbe girişimi ile Türkiye’nin gücünü kırma umudu kalmayan bu emperyalist ülkeler, şimdi, vesayetlerini yeniden kurmak için her türlü gayri nizamı savaş usulünü deniyorlar. Bunun içinde medya operasyonları, yalan, psikolojik savaşın yanında ekonomik saldırılar da var.

TRUMP’IN KULLANDIĞI KUR SİLAHI

Kullanıma elverişli silahların başında da döviz kurları geliyor. Türkiye’yi izleyen herkes, kur hareketlerine hassasiyetini bilir. Nitekim, 2018’de ABD Başkanı Trump’ın Rahip Brunson’un tutukluluğu nedeniyle yaptırım kararı ile ilgili tweet’inde bunu şöyle ifade etti: “Şu anda Türkiye’nin çelik ve alüminyum ithalatına uygulanan ek gümrük vergisini iki katına çıkarmaları yetkisi verdim. TL güçlü dolarımıza karşı çok hızlı bir şekilde aşağı gidiyor.”

Yine 2019’da Suriye konusundaki görüş ayrılığı gündeme geldiğinde, Türkiye’ye karşı ekonomik saldırı yaptıklarını şöyle itiraf etti: “Daha önce de açık bir şekilde söylediğim gibi, tekrar ediyorum, eğer Türkiye benim müstesna ve eşsiz bilgeliğimle belirlediğim sınırların dışına çıkarsa (daha önce yaptığım gibi) Türkiye ekonomisini mahvederim.”

Kur saldırılarında yabancı ülkelerin etkisini sınırlamanın yollarından birisi “yüksek faiz düşük kur”a dayalı “sıcak para” ile mücadeleden geçiyor.

1990’lı yıllardan beri Türkiye ekonomisini cendereye alan bu politika ile mücadele etmek isteyen siyasetçiler çıktıysa da başarılı olamadı. Türkiye her seferinde, TÜSİAD’ın deyimiyle, “Genel kabul görmüş iktisat bilimi kuralları” gereği sıcak para politikasına teslim oldu. Esasen, TÜSİAD’ın son açıklaması da temel olarak bundan başka anlam taşımıyor.

EKONOMİK GÜVENLİK, ULUSAL GÜVENLİKTİR

ANCAK belki de ilk kez, Erdoğan’ın ağzından “Biz yeni ekonomi modeli ile yüksek faiz ile sıcak para çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz. Düşük faizle üretimi ve ihracatı destekleyeceğiz” denildikten sonra bu politikaya açıktan savaş açıldığına tanık oluyoruz.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Kasım günü TRT’de yaptığı açıklama, MGK bildirisindeki o ifadelerin kimi hedef aldığını gösteriyordu:

“Burada ifade ettiğimiz oyun şu, bir defa kur, faiz spekülasyonu ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu spekülasyonu ancak biz engelleriz. Ülkeye giren küresel fonlar var. Bu fonlar döviz kurunu geçici olarak düşürebilir. Fakat bu bizim için ideal olanı değildir. Bir süre sonra bu fonlar yüksek faiz kazancını alıp düşük kurdan tekrar dövize dönerken kur yeniden yükselecektir. Yükselen kuru düşürmek için her seferinde daha yüksek faiz vermek gerekir. Sürekli tekrarlanan bu süreç ülkenin varlıklarını küresel sermayeye aktaran ve ekonomiyi bağımlı hale getiren bir kısır döngüdür.”

Erdoğan’ın açıklamaları, hedefin düşük faizle üretim ve istihdam artışı, buna bağlı ihracat ve turizm gelirlerinde yükseliş sonucu dış ticaret açığı ve cari açığın kapatılması olduğunu anlıyoruz. Böylece kur saldırılarına karşı dayanıklı bir ekonomi hedefleniyor. Bu terörle mücadele kadar, savunma sanayiinin güçlenmesi kadar önemli bir amaç. (...)"