ABD’nin “liberal okullarından” biri olarak bilinen Brown Üniversitesi, “Savaşın maliyetleri” adında özel bir proje yürütüyor. Projenin yöneticilerinden biri olan ünlü siyaset bilimci Prof. Neta Crawford, geçenlerde, ABD’nin dahil olduğu savaşların iklim değişikliğine etkileri üzerine bir konferans verdi. Youtube üzerinden izleme imkanı bulduğumuz konferansta Crawford, ABD ordusunun ‘küresel ısınmaya’ etkisinin çok yüksek boyutta olduğunu söylüyor.
PENTAGON VE KÜRESEL ISINMA
Verilere göre, 200117 yılları arasında Pentagon’un ürettiği sera gazı miktarı 1,2 milyar tondan fazladır ve bunun 400 milyon tonu Irak, Afganistan vb. savaşlar sebebi ile üretilmiştir. Şu hali ile Pentagon, tek başına dünyanın 170 ülkesinden daha fazla sera gazı üretmektedir!
Prof. Crawford, savaş sanayiinin Amerika’nın toplam endüstriyel üretiminin %50’sini oluşturduğunu ve hesaplamalarına bunları dahil etmediğini belirtiyor. Yani, silah üretmek için salınan karbon gazları bu hesaba dahil değil. Onlar da dahil edilse, belki de dünyadaki birinci kirletici faktörünün ABD savaş makinesi olduğu görülecek.
ÇEVRECİ BİR ÖLÜM MAKİNESİ
Ancak konferansta, tüm bunlardan daha önemli bir detay var. Crawford, konuşmasının bir bölümünde Pentagon’un “yeşil enerjiye” dönüşünden söz ediyor. Çevreci akademisyenlere göre, ABD ordusu iki sebepten ötürü yeşil enerjiye geçmek zorundadır: Birincisi, fosil yakıt kullanan birlikler düşmana karşı daha savunmasızdır ve ikinci olarak, güneş paneli vb. yeşil enerji çözümleri savaş gücünün işlevselliğini artırmaktadır.
Nitekim birinciye örnek olarak, Afganistan’da Taliban tarafından vurulan NATO yakıt konvoyları veriliyor. Bu saldırılarda 500’den çok asker öldürülmüş. Oysa güneş enerjisi ile çalışan daha çok birlik olsaydı bu kadar kayıp da verilmeyecekti!
Prof. Crawford, ABD ordusunu, özellikle de deniz piyadelerini yeşil enerjiye geçiş konusunda son derece yenilikçi buluyor ve “alkışlıyor”. Ordunun daha fazla yeşil enerji ekipmanı almasının üretim maliyetlerini aşağı çekeceğini, böylece yeşil enerjinin yaygınlaşacağını söylüyor.
Hayli ilginç değil mi? Dünyanın en çok savaş çıkaran ve en çok insan öldüren ordusunun, mesela Iraklı çocukları ya da Afgan sivilleri öldürürken, çevreye daha az zarar vermesinden konuşuyoruz! Ve bu yöndeki çabaları “alkışlıyoruz!”
YEŞİL EMPERYALİZM
Bayan Crawford’un hakkını yememek lazım. Kendisi, ABD’nin sınır ötesi savaşlarına kuşku ile yaklaşan biridir. Ama sonuçta bir siyaset bilimci olarak ana sorunu “emperyalist bir gücün zorbalıkları” olarak değil, “küresel ısınma” şeklinde tanımlamıştır. Başka türlüsü de düşünülemezdi, çünkü içinde bulunduğu düzen, o ordunun yağmaladığı servetin üzerinde yükselmektedir. Batı akademisinin enstitüleri, proje fonları vb. tüm olanakları, emperyalist yağmadan elde edilen ganimetlerden pay almaktadır.
Dolayısı ile, Batının muhalif düşüncesi de kendi ihtiyaçlarına göre ortaya çıkmaktadır. Amerika’da gerçekten de ciddi bir soruna denk gelebilecek muhalif bir görüş, bize ithal edildiğinde bazen bir fanteziye, bazense yıkıcı bir dış amile dönüşebilir. Emperyalist ülkelerin sorunları ve gündemleri ile bizim gündemimiz hiçbir zaman örtüşmez. Hepimizin aynı sorunlarla karşı karşıya olan eşit dünya vatandaşları olduğu söylemi emperyalist politikanın bir yalanıdır. “Yeşil emperyalizm” kavramı işte bu bakımdan önemlidir.
ER GRETA’YI KURTARMAK
‘Er Ryan’ı Kurtarmak’ filmini anımsarsınız. Holywood, Amerikan ordusunun bir neferi için tüm dünyayı ağlatmayı başarmıştı. Şimdi de aynı ordunun bir başka neferine, Küçük Greta’ya ağlamamızı istiyorlar.
Bize düşense duygularımızdan önce gerçeklere kulak vermek olmalıdır. Greta, BM kürsüsünde “hayatımı mahvettiniz” diyordu. Kast ettiği şey, Amerikan savaş uçaklarının egzozundan çıkan dumanı solumuş olmasıdır. Aynı uçakların üzerine bomba yağdırdığı çocukların hayatı ne olmuştur acaba? Dünyamız, emperyalizmin pençesinde adaletsiz bir düzene mahkum olmasa idi, BM’nin kapıları Greta’ya açıldığı kadar o yavrulara da açılırdı.
Aydınlık