Cumhuriyet yazarı Emre Kongar, nasıl bir cumhurbaşkanı adayı istediğine ilişkin peş peşe üç yazı kaleme aldı. İlk iki yazıda çeşitili özellikler sıraladı. Özetle şunlar:
Nazik, küfürlü konuşmayan, eleştirenleri hapse attırmayan, insan haklarına saygılı, kadın haklarından yana, insanları eşit gören, Cumhuriyeti kuranlara saygılı, yargı bağımsızlığını savunan, din ve milliyet sömürüsü yapmayan, laik, yolsuzluğa karşı, sosyal demokrat, doğaya saygılı, yalan söylemeyen, dürüst, cahil olmayan (ne demekse), liyakate önem veren, Türkçe'ye özenen...
Ha bir de üniversitede sosyal bilimler alanlarından birinden mezun olmalıymış. Herhalde doktordan, mühendisten, askerden (Atatürk, İnönü???) olamayacağını düşünüyor...
'HOCAM BU KILIÇDAROĞLU'
Üçüncü yazıyı ise CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na ayırmış. Okurları çok beğenmiş ve “Yahu Hoca, sen Kılıçdaroğlu’nu tarif etmişsin” diye mesajlar atmışlar. Bir de üstüne ilk iki yazıyı çok beğenen Kemal Bey, Kongar'ı aramış, “Ben sade bir vatandaş olarak bütün önerilerinize yürekten katılıyorum..." demiş. Böyle bir cumhurbaşkanının Türkiye'yi kısa sürede düze çıkaracağını da söylemiş.
Bu arada Kemal Bey, Kongar'ın çok hoşuna giden şu öneride de bulunmuş: "Cumhurbaşkanı egosunu yenmiş olmalı." Hâlbuki Kemal Bey, bir parti başkanı hatta bir ittifak lideri olduğu halde hep 'ben yapacağım, ben edeceğim' diyor. Ağzından 'biz' çıktığı pek nadir. CHP grup toplantılarına ya da Kemal Bey'in gece videolarına bakın, 'ego' denen şeyin ne olduğunu görürsünüz. (Ayrıca bu sözcük yanlış kullanıldığı gibi, Kongar'ın Türkçe hassasiyeti de konu Kılıçdaroğlu olunca uçup gidiyor.) Neyse, asıl konumuz bu değil.
BULUTLARIN ÜZERİNDEKİ LİDER
Son dönemde Kongar ve benzerleri 'bulutlar üzerinde' bir lider tarifi yapıyor. Bir 'ideal' tarif ediyorlar. İdealleştirmek, felsefi düzlemde düşünceyi maddenin, gerçeğin, olan bitenin, olgunun önüne koyarak, onu gerçeklikten koparmaktır. Aslında bu, topu taca atmanın yöntemidir. Dünyanın hiçbir yerinde herhangi bir sınıf, kitle, halk ya da millet, Kongar'ın tarif ettiği 'genel geçer' şeylerin peşinde koşmaz. Atatürk gibi büyük liderler de zaten bu 'ideal' kalıplarla tarif edilebilecek kişiler değildir. Onlar, devrimci, pratik, radikal ve siyasal kişiliklerdir.
ASIL SORULAR
Okurları da Emre Kongar'dan şunu bekler:
- Sizin cumhurbaşkanı adayınız, NATO hakkında ne düşünüyor? Dost mu düşman mı?
- Yunanistan ABD'nin silah deposu oldu, namlular Türkiye'ye döndü. Doğu Akdeniz'de kuşatma var. Sizin muhterem ne diyor?
- Komşularınızla, Çin, Rusya gibi ABD tehdidine karşı doğal müttefiklerinizle nasıl ilişki kuracaksınız? Onlara yaptırımlara katılacak mısınız? Yoksa tersine, işbirliği mi yapacaksınız?
- Muhtemel adayınız 15 Temmuz'da ne yapıyordu? Direndi mi? Yoksa ellerini mi ovuşturdu?
- FETÖ'den atılanları tekrar kamuya mı alacak sizin aday?
- PKK ile içeride ve dışarıda mücadele sürecek mi? Yoksa sizin aday 'açılım' mı yapacak?
- Bu 'mesih', Türkiye ekonomisi için ne vadediyor? Bugün uygulanandan farklı bir ekonomi programına sahip mi?
- Sizin müstakbel aday, kamulaştırmadan yana mı? Elektrik dağıtımını, doğal gaz ve akaryakıt piyasasını devletleştirecek mi? Nasıl ucuz enerji sağlayacak? Gıda ve perakende kartelleriyle savaşacak mı? Yoksa onların 'büyükleri' zaten sizin adayı mı destekliyor?
- Sizinki de dövizin değerinin serbest piyasada belirlenmesinden yana mı? Paranın giriş çıkışını kontrol edecek mi?
- Komşularınızla, Çin, Rusya gibi ABD tehdidine karşı doğal müttefiklerinizle nasıl ilişki kuracaksınız? Onlara yaptırımlara katılacak mısınız? Yoksa tersine, işbirliği mi yapacaksınız?
İSTESENİZ DE İSTEMESENİZ DE...
Bir cumhurbaşkanı adayının muhatap olacağı sorular bunlar. Ve benzeri yüzlercesi. Çünkü bütün bu başlıklar önünüze gelecek. Siz isteseniz de istemeseniz de karar vermek durumundasınız. Sandığa giden vatandaş size sorunalrı çözün diye mührü basacak. İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği önünüzde. Ne diyeceksiniz? Örneğin Biden 'Ermeni soykırımı' dediğinde ona vereceğiniz yanıt, 'bizim cumhurbaşkanımız çok dürüst' olamaz herhalde. Komik olur. ABD'den PKK'ya verdiği silahların hesabını, 'cumhurbaşkanımız sosyal bilimler mezunu' diyerek soramazsınız değil mi? Dedeağaç'a yığılan ABD tankını, topunu, 'ama ben çok naziğim' sözleriyle savuştaramazsınız şüphesiz. Hem dünya hem Türkiye sizden yanıt bekler, tutum bekler.
'HER ŞEY GÜZEL OLACAK' HİÇBİR ŞEY YAPMAMANIN SLOGANI
Dediğimiz gibi. Bu bir moda. Bakın 6'lı masanın bildirilerine, orada da Kongar aklını görürsünüz. Hiçbir konuda somut, ele avuca gelir bir tek cümle etmiyorlar. Sadece "her şey düzelecek" edebiyatı... Düzelecek olan ne? Nasıl düzelecek? Hangi program ve kadrolarla düzeltilecek? Bunlar yok.
Ekrem İmaoğlu'nun "Her şey çok güzel olacak" sloganına benziyor bu iş. Peşine takılanlar neyin güzel olacağını, nasıl güzel olacağını sorgulamadı. Şimdi ise ortada bırakın çok güzeli, herhangi bir uygulama bile göremiyorlar. İngiliz Elçiyle gizli kalkan yemeği hariç... Bir daha da zor seçilir.
Bu nedenle, genel geçer sözler, beylik laflar belki bir süre insanları cezbeder. Ama boş söz karın doyurmadığı ve lafla peynir gemisi yürümediği için geniş halk kitleleri sonunda onların yüzüne bakmaz.
Utku Reyhan
Aydınlık